top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

ARKADAŞ

Güncelleme tarihi: 15 Kas



 


Niyazi UYAR*



Öykü, şiir, deneme derken birden mektup düştü aklıma. Mektup düştü düşmesine de kime, nereye yazacağım? İşte bu sorunun şu an için bir yanıtı yok, satırlar yazılıp çizildikçe olacak mı, bakıp göreceğiz. Başlangıç için yazma moduna geçtim, Çin işi mürekkepli kalemi aldım elime ve başladım yazmaya. Başladım yazmaya derken, bir rutini atlamamak lazım. Her yazıma başlarken önce alt yapıyı hazırlarım, gönüllere seslenen müziği dinler, sonra geçerim yazma edimine.




Yakıcı bir tespit: Çağdaş normlardan uzaklaştıkça, geri düşüyoruz; geri düştükçe Araplaşıyoruz. Cumhuriyet Türkiye’si kendini koruyacak koruyucularını yetiştirememiş. Cumhuriyetin nimetlerinden en çok faydalananlar anlaşılan o ki, cumhuriyete inanmamışlar. İnanmamakla kalmayıp sinsi sinsi altını oymuşlar. Artık yolunu, yönünü şaşırmış, eğik bir düzlemde frenleri boşalan bir kamyon gibi hızla gidiyoruz.


Bir paragraflık memleket ahvali böyle işte. Şimdi mektubuma başlayabilirim değil mi?




14 Kasım 2024

Salihli


Bak arkadaş,

Aaaaa mektubun hitabeti kendi kendine çıkıvermiş ortaya, babasız İsa gibi.  Mektuba başlarken inan nereye yazacağımı bilmiyordum can. Mektubun alıcısı, en ücra diyarlarda kendi kendine doğum yapıp göbek kordonunu taşla kesen çilekeş Anadolu kadını gibi çıkıverdi ortaya.


Bak arkadaş,


Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda ülke nüfusu kırk milyon iken, yedi milyon işçi sendikalıydı, örgütlüydü. 2024 yılında ülke nüfusu, seksen beş milyon. Sendikalı işçi sayısı iki milyon beş yüz bin olduğu, çalışma bakanlığının kayıtlarında görülmekte; o da ne kadar doğru ise... Hak hukuk, adalet, ekmekten daha aziz oldu günlerden geçiyoruz! Hakkın hukukun güdük olduğu, engelli olduğu yerlerde aş ekmek ona paralel yavaş yavaş yok olur.


Bak arkadaş,


Bir kibirden mi, bir beceriksizlikten mi bilmiyorum, bir kuş misali uçup gidiverdin, aynen 1977’lerin Türkiye’si gibi. Bilememişiz kadrini, bilememişiz kıymetini. Ah ah, az da olsa kör topal işleyen bir demokrasimiz varmış… Ah ah demekle bir şey geçmiyor ele, biliyorum. Akıldan bilimden bilinçlice vazgeçilmiş, hurafe baş tacı edilmiş. İşte bugünlerde yaşadıklarımızın asıl nedeni bu: Yani, akıldan, bilimden vazgeçmek! Geçenlerde bir din bezirganı ne dedi biliyor musun? “Hazreti Muhammet ile Hazreti Meryem cennette evlenecek…Bir başka bezirgân, Cennette bir insan sabah kahvaltısında kırk ton yiyebilecek… Bir başkası cennetteki hurilerle kurulan ilişki sonrası onların tekrar bakire olacağını…” ballandıra ballandıra anlatmakta… Uçkur peşkir işleri güçleri.


Bak arkadaş,

Sen, sen... mahallelerin Kurtuluş’u, sokakların Beyler'i. Sen var ya sen bir beceriksizlikle, dününü imha etmiş bile olsan, sen var ya sen demokrasi özlemi çeken, ezilen bir ülkenin yurttaşları gibisin aynen! Sana hasret bu yürek, sana hasret bu can, sen can, sen bi tanem, aş, iş, ekmek bekleyen yurttaş gibisindir biliyorum. Sen akıldan, izandan yoksun bir intikam meleğinin esareti altına girmişsindir, biliyorum! Sen kuru bir inat uğruna, intikam zindanlarının içinde yaşamaktasın! Yüreği sevda ile yoğrulmuş bütün aşıklar, bütün canlar senin yasını tuttu, hala da tutmakta, senin hiçbir şeyden haberin yok…





Bak arkadaş,

Sen, “arkadaş,” derdin arkadaşım demekten korkardın, “im,” iyelik zamirinin sahiplenme takısı yerine kupkuru “arkadaş,” türemiş ismini tercih ederdin, demirden bir duvar örer gibi, aramıza! Bak arkadaş, diyorum ben de senin soğuk tercihine binaen, farkında mısın? Oysa ne derdim ben sana? “Kıymetli arkadaşım derdim, dostum,” derdim; sen soğuk nevale, “merhaba arkadaş!”


Bak arkadaş,

Doğamıza, yaşam alanlarımıza, çocuklarımızın, torunlarımızın özgürce koşup oynayacakları alanlara aleni tecavüz ediliyor. Dillere pelesenktir, Moğolların Anadolu’yu işgali. Bu işgalle Anadolu talan edilmiş, öyle yazıyor kitaplar. Şimdiki talan Moğol istilasından, talanından daha korkunç…


Bak arkadaş,

Sana, “can" diyorum, canımdan öte cananım diyorum! Sakın bu mektubu yanıtsız bırakma. Öyle bir mektup yaz ki, ta seksenli yıllarda arafta koyduğun sevdanın, pişmanlığını dile getirsin… Hatta şöyle desin:

“Sen benim ciğerparem, gecelerde rüyamdan, gündüzlerde hayalimden çıkmayan biriciğim,” desin.


Bak arkadaş,

Şimdi biz kaçtayız, bin yılı, iki sefer devirip ikinci bin yılın üstüne bir çeyrek asır koyduk! Türkiye denilen geminin ahalisi, geminin batıya gittiğini sanırken, dümendekiler yelken açmışlar doğuya. Aziz Atatürk’ün kurduğu kurumlar beyaz bayraklarını açıp “teslim teslim” diye biat etmişler çoktan.


Bak arkadaş, bak…

Ben ve canlarım, yoldaşlarım kalmış yarınlara sahip çıkan. Aşımıza, ekmeğimize zehir koydular, buna sebep her gün azar azar ölüyoruz. İstikbalin teminatı gençler terki diyar etmek için konsoloklarda, elçiliklerde...


Bak arkadaş,

Yazacak o kadar çok şey var ki, yazdıkça, hatırladıkça sağlığım bozuluyor, tansiyonum fırlıyor. Daha, bir bir haraç mezat satılan değerlerimizden söz etmiyorum bile. Hele tamtakır bırakılan hazineye değinmiyorum bile. Nasıl bir zamana denk geldik böyle? Annesinin dizinden tahrik olan sapıkların videoları sosyal medyada dolaşımda. O kadar azdılar ki, insan çileden çıkıyor. Dokuz yaşındaki kız çocuklarının evlenmesinde bir sakınca olmadığını söyleyen soytarılar, o kadar çok ki yığınla…


Bak arkadaş,

Nerede düşledin sen beni, nerde düşledim ben seni? Anlatayım mı, anlat dersen anlatayım, anlatayım mı?

Yanıtını duyar gibiyim, zaten yanıt vereceğini çok iyi biliyorum. Ben seni nerede düşlüyorum, biliyor musun? Seni mahallelerin Kurtuluşunda, Sokakların Beylerinde tek çekimlik tesbih sayısı numaralı kırmızı tuğlalı eski bir Rum evinde, bana kuru fasulye pilav ikram ederken!





Bak arkadaş,


Mektuba başlarken kime yazacağım, ne yazacağım diye gidip gelirken benim kafa böyle işte, bak gördün, bu satırlar dökülüverdi. Demiştim ki: Artık bir daha ondan bahsetmeyeceğim, tamam demiştim... olmaz olsun böyle bir tamam, senden kaçış yokmuş, bak çıkıverdin yine karşıma. Ne yalan söyleyeyim kıyamam üzülmene, kıyamam acı çekmene.


Bak arkadaş,


Satırlarıma başlarken demiştim ya hani, “benim Çin işi mürekkepli kalem,” işte o, yine aldı gitti başını. Aynen öyle oldu, alıp gitti başını. Bak neleri bulup çıkardı, bak neler yazdı, neler? En iyisi birden kesmek lazım.


En samimi selam ve sevgilerimle hasretle kucaklarım... Mayıs 2024 / Salihli

 

 

Etiketler:

74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page