top of page
maviADA

Aramızdan Bir Kimse; Nail Uyar

Güncelleme tarihi: 5 May 2021

Halkın Diliyle Yazan Bir Yazar

Nail UYAR: 16 Ekim 1956'da Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Güneyköy’de doğdu. İlk kitabı 1999’da çıkan yazarın son kitabı Meşeler Göverince 2020 nisan ayında Kora yayınlarından çıktı.


Son Yürüyüş (öykü), Mayıs 1999

Yazmak Bir Sevdadır (anı-acı), Aralık 2000, Tam Yayınları

Suya Düşen Umutlar (anı-acı), Kasım 2007, Birnumara Yayınları

Gonca Bir Güldü (öykü), Mayıs 2010, Lider Yayınları

Gözlerim Yolda (öykü), Haziran 2013, Kora Yayın

Silahların Gölgesinde AŞK (öykü), Nisan 2016, Kora Yayın

Gonca Bir Güldü (öykü), Nisan 2018, Kora Yayın

Meşeler Göverince (öykü), Nisan 2020, Kora Yayın.


Ulaşabildiğim sekiz kitabı olan yazar, İzmir’de yaşıyor. Konularını genellikle yaşanmışlıklardan, Ege'nin günlük hayatından seçen yapıtlarında herkesin anlayabileceği bir dil kullanan bir öykücü Nail UYAR.

Gerek öykü türünde verdiği kitapları olsun, gerek hayatından, anılarından kesitler halinde yazdıkları olsun ki, hepsi birer öykü, yalın ve akıcı bir anlatım kullanmış. Anlatısında kısa ve anlaşılır cümleler kurduğu, söz sanatları yapmadan, sözü dağ bayır dolandırmadan direk söylemesi dikkatimi çeken başat özelliği.

Günümüzde çok popüler olan, olaydan daha çok karakterlerinin psikolojilerine değinme işini fazla derinleştirmiyor ve yine anlattığı olaylarla ilgili felsefi çözümlemeleri okurlarına bırakıyor, okurun anlatılanları kavramakta zorlanmadan severek okuyacağı eserler üretmiş oluyor. Yazarımız Nail UYAR'ın öykülerinde dikkat çeken bir başka özellik de, kurgunun sonunu genelde ucu açık bırakıyor. Dolayısı ile de insanların öykünün devamı ile ilgili hayal kurmasına fırsat veriyor.


Yazarın, kendi anılarını kaleme alıp öyküleştirirken bile, sanki bir akraba toplantısında veya bir dost meclisinde anlatırmış gibi bir samimi bir sohbetteymiş gibi kurguladığını gördüm. Bu da onun öykülerini doğal olarak diğer yazarların öykülerinden ayrı bir yere taşıyor. Bir yazar; herhalde, kendisi gibi yazarlardan ve entelektüel diye nitelendirilen kesimi kapsayan bir azınlık tarafından değil, çoğunluğu oluşturan halkı tarafından anlaşıldığı ölçüde yazardır. Hepimizin bildiği üzere yazarlığın bir sorumluluğu vardır; o da halkına ışık olmak. Yazar da bunu doğal olarak; insanların kendi kültürlerinden bir şeyler bulabilecekleri, okuyup anlayabilecekleri ve anlarken de hem öğrenip hem keyif alacakları eserler üreterek yapabilir ancak. Nail Uyar’da bunu yapıyor.

Nail UYAR'ın öykülerinin pek çoğunun geçtiği yerler; Kıyı Ege, İç Ege ve biraz da İç Anadolu'dur. Öykülerinde olayların geçtiği mekanın ve karakterlerin özelliklerini, en ince detayına varana değin anlatması sebebi ile bir yazarda olmazsa olmaz niteliklerden biri olan 'gözlemcilik' yeteneğinin, ne denli gelişmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Hatta bu gözlem gücü ile öykü kumbarasında biriktirdiği ve yıllarca beklemek durumunda kaldıktan sonra, bin bir güçlük çekerek basılmasını sağladığı eserleri ile yaşayan bir tarih olarak, geçmişle bu gün arasında bir tür köprü vazifesi de görüyor. Örnek vermem gerekirse; öykülerinde yetmişli-seksenli yıllarda, hatta sonrasında da özellikle Kıyı Ege ve İç Ege'de yaşayan insanların yaşamsal, karakteristik ve ahlâki boyutta hangi safhada olduklarını imliyor. Zamanımız gençlerine 1980 darbesi öncesi ile sonrasında yaşananları aktarıyor. Seksenli yıllarda yaşananları yaşanmış öyküleriyle aktarırken, yazar açık ve net olarak; ''Cehaletle savaşmazlarsa tekrar o noktaya dönülmesi, hatta yaşanan insanlık dışı işkencelere yeniden mârûz kalınması işten bile değildir'' demeye getiriyor aslında. Öyle ya tarihin kendini yineleme özelliği oldukça meşhurdur. Bu söylediklerimi öykülerinin içine yedirerek okuruna aktarmaya çalışırken, bir taraftan da o dönemde yaşanan acılara ilişkin önemli bir kaynak olma görevini üstleniyor.

Kitaplarındaki gözlem gücüne ilişkin zihinleri aydınlatmak adına bir kaç örnek vermem gerekirse: Meselâ bir anda kendinizi; son kitabına da adını veren ''Meşeler Göverince'' isimli öykünün baş kahramanı olan meşenin altında, karşınızda yazarımızın köyünün manzarası, kendisinin meşe ağacı ile yaptığı tek taraflı kısa söyleşiyi hayal gücünüz vasıtası ile izlerken bulabiliyorsunuz. Ya da ''Gonca Bir Güldü'' kitabındaki yine aynı ismi taşıyan öyküsünde günümüz tabiri ile ''seks işçisi'' sıfatına layık görülen genç bir kadını ve yaşadıklarını aktarırken, yerli filmlerde de yıllarca yapılagelen ajitasyonu uygulamak yerine, yalın ve kısa cümlelerle olup biteni ve kadının kafasında kurduğu planlarını anlatmakla yetiniyor, gerisini ise okurun yorumuna bırakıyor. Sonrasında da öykülerinin genelinde olduğu gibi yapacağı en önemli vurguyu son cümleye saklıyor. Son bir örnek olarak, ''Silahların Gölgesinde Aşk'' isimli kitabında yer alan Gardıfren Cemal isimli öyküsünde, bir lokomotifi dış görünümünün yanı sıra, çalışma sistemine varana değin okurlarına aktarıyor olmasından, yazarımız Nail UYAR'ın ne kadar araştırmacı bir kimliğe sahip olduğunu anlamak hiç de zor olmuyor.

Şimdi ise sözü Nail UYAR'a bırakmak istiyorum. Başlayalım mı?!


Zeliha AYDOĞMUŞ: Kendinize dışarıdan birinin gözü ile bakıyor olsaydınız sizce; Nail UYAR

kimdir?


Nail UYAR: Nail Uyar sürekli arayış içinde olan, aradığını bulsa bile onunla yetinmeyendir. Edebiyat ve sanat alanında istediği hedeflere ulaştıkça daha da fazlasını isteyen, çıtasını yükselttikçe, önüne yeni hedefler koyan, bu yönüyle (belki de) doyumsuz; sınırlı yaşamında sınırsız istekler içinde olan şahsına özgü birisidir. Yaşamında tek kıskandığı demeyelim de imrendiği iyi öykü ve roman yazarlarıdır. Sürekli edebiyatta istediği yere gelememekten yakınır. Hedeflediği yere gelse bile bir süre sonra; '-şuraya niye ulaşamıyorum.' diye sızlanıp durur. Genelde mutsuz, birçok şeyi kendine dert eder, sürekli sorgular, insanların duyarsızlığına öfkelenir... Zaman zaman bu tür insanları iç dünyasında eleştirir, okumayan, sorgulamayan insanlara kızar, onlara yine iç dünyasında:


“Siz doğada kalabalık yapmaktan başka bir işe yaramayan yaratıklarsınız. Siz yalnız, yiyip içen, yatıp uyuyan yaratıklarsınız. Bir hayvan bile kendisine yüklenen görevi üstleniyor. Bu yönünüzle siz onlardan daha sorumsuzsunuz. Kitap, dergi, gazete okumayanlarsınız. Sizden ne hayır gelir?” der.

En çok yalan söyleyene, aldatana, okumayan, yalnız gördüğüyle, duyduğuyla yaşayanlara kızar. İnsanların yüzüne söyleyemeyeceklerini arkalarından söyleyenlere öfkelenir.


Zeliha AYDOĞMUŞ: Kısaca ifade etmeniz istense;' 'YAZMAK'' eylemi sizin için tam olarak neyi ifade eder ve yine size göre gözünüzde değer bulacak bir yazı ve yazarın özellikleri nasıl olmalı?


Nail UYAR: Başkasını bilemem ama benim için yazmak bir yaşam biçimi. Yazmadığım, yazamadığım anlarda gergin olurum. Yazdıkça erince ulaşırım. Bedenimdeki birçok ağrıların nedeninin ruhsal sıkıntı olduğunu söyledi, doktor. Bir de son yıllarda bir telaşa kapıldım. Bu, bir noktada yolun yarısını çoktan geçmiş olmamdan kaynaklanıyor. Kendi içimde yazmak istediklerimi yazmaya yaşamım yetmeyecek duygusuna kapılıyorum; bu da beni sıkıyor.


Benim gözümde iyi bir yazı; insanı, insanın her türlü sorunlarını ve doğayı merkezine alan yazıdır. Yazarın özellikleri şu olmalıdır gibi bir soruya yanıt vermek zordur diye

düşünüyorum. Yazıda başarılı olanlara baktığımızda disiplinin, sorumluluğun başta geldiğini görüyoruz.


Zeliha AYDOĞMUŞ: Bir sohbetimiz sırasında Şenol YAZICI'nın SES isimli öyküsünü okuduğunuzdan ve öykünün sonucu olması gereken yer olan; 'kadının derede çocuklar tarafından ölü bulunması'ndan sonra, öykünün devamında okuyucuyu kavrayıp içine çekecek kadar güçlü bir kurguyla devam etmesinden hayranlıkla bahsetmiş, bundan çok etkilendiğinizi dile getirmiştiniz. Bu diyaloğumuzdan hareketle şunu sormak istiyorum; yazar Nail UYAR'ın dünden bugüne kitaplarını hayranlıkla okuduğu, sıkı takipçisi olduğu yazarlar var mıdır? Varsa bu yazarlar ve özellikle sizin ruhunuzda iz bırakan eserleri hangileridir sakıncası yoksa bunları bizimle paylaşır mısınız?


Nail UYAR: Evet vardır. Başta Orhan Kemal (tüm roman ve öykülerini), Sabahattin Ali, Kemal Tahir ( tüm yapıtlarını okudum), Yaşar Kemal (tüm yapıtlarını) Sırasıyla adlarını verdiğim diğer yazarların birçoğunun onlarca kitabını okudum. Sait Faik Abasıyanık, Necati Cumalı, Fakir Baykurt, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Erol Toy, Osman Şahin, Bekir Yıldız, Füruzan, Pınar Kür, Tomris Uyar, Talip Apaydın, Samim Kocagöz, Suat Derviş, Fahri Erdinç, Muzaffer Buyrukçu, Tarık Dursun K., Doğan Avcıoğlu, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Server Tanilli...


O kadar ilginç ve okunacak kitaplar var ki zamanımız yetmez. Sınırlı yaşamımızda iyi kitapları bulup okumamız gerekiyor. Bunun için edebiyat dünyasını, yayınları, kitaplar hakkında çıkan eleştiri ve tanıtım yazılarından yararlanabilirsiniz. Size yardımcı olmak için bir kitap önereyim: “EDEBİYATIMIZDA ESERLER SÖZLÜĞÜ”, isimler sözlüğü değil. Bu kitapta 229 çağdaş yazarımızın 770 eserinin konusu ve kısa özetleri var. Kitap Varlık yayınlarından. Sizin sorunuza kısmen de olsa yanıt vereceğine inanıyorum. Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, Erol Toy’un Acı Para’sı, Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde, Babaevi, Avare Yıllar, Cemile, Yaşar Kemal’in Binboğalar Efsanesi, Refik Halit Karay’ın Sürgün, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri, Fahri Erdinç’in Acı Lokma, Kardeş Evi, Pınar Kür’ün Yarın Yarın, Necati Cumalı’nın Zeliş, Dursun Akçam’ın Kanlıderenin Kurtları, Mahmut Yesari’nin Tipi Dindi, Ümit Kaftancıoğlu (siyasetçi Canan Kaftancıoğlu’nun kayınpederi, 1980’de evinden TRT’deki görevine giderken kurşunlanarak öldürüldü)'nun Tüfekliler ve Yelatan romanları ve benzerlerini okumadıysanız okumanızı öneririm. Ve daha yüzlerce kaliteli, ilginç konulu yerli ve yabancı roman ve öyküler. Osman Şahin ve Bekir Yıldız o incecik ama bir o kadar güzel öykülerinin bulunduğu kitapları okuyun derim. Şu ince (bir elin parmak sayısı) beş kitabı (90-100 sayfalık) okumadıysanız mutlaka okuyun. 9’uncu Hariciye Koğuşu, 72. Koğuş, Anayurt Oteli, Yılkı Atı, Baba Evi-Avare Yıllar. Bu yazarların birden çok, bazılarının tüm yapıtlarını okudum.

Bunlar ilk aklıma gelen yazarlar…

45 yıldır düzenli okurum. Yaklaşık 2500’ün üzerinde roman, öykü, 500’ün üzerinde bilimsel, 600’ün üzerinde şiir kitabı okudum. Hiç abartmıyorum. Fazlası vardır, eksiği yok. Ayrıca 45 yıldır hemen her gün okuduğum gazete köşe yazıları. Kendimin gazetelerde yazdığım 300’e yakın köşe yazılarım...


Zeliha AYDOĞMUŞ: Kitaplarınızda biz okurlarınızla paylaştığınız anılardan anladığımız kadarı ile oldukça genç yaşta yazarlığa gönül vermiş birisisiniz. Bu durumdan yola çıkarsak neden Türk Dili ve Edebiyatı gibi bu alanı destekleyip besleyecek bir yüksek öğretim alanı seçmediniz? Neden tam tersi sözel değil sayısal zekanın ön planda olması gereken bir meslek alanı olan Mali Müşavirliğe yöneldiniz?


Nail UYAR: Türkiye’de birçok insan istediği alanda eğitim görse bile yaşamında bu alanlarda iş bulamayınca başka alanlara yöneliyorlar. Ben Lisede edebiyat kolundan mezun oldum. Yüksek eğitimimi siyasi gerginliklerden dolayı yarım bırakmak zorunda kaldım. Sonra yaşama atılınca çalışmaktan yüksek öğrenimimi sürdürmeye fırsatım olmadı. Yaşamla savaşımım ağır bastı. Sayısal yönümün çok kuvvetli olduğu söylenemez. Sözel yanım her zaman ağır basmıştır. Bir de ben isteyerek muhasebeci olmadım. Koşullar beni o mesleğin içine itti. 42 yıldır da muhasebe işiyle uğraşıyorum. Ekmeğimi buradan kazandım. Sevmesem de mesleğe nankörlük etmek istemem. Mesleğimde ellerimle 10 yıl çalıştım. Geriye kalan 32 yılda hep meslek yöneticisi, bir bilen (danışman) olarak görev yaptım. Bu meslekte para tahsilatında sıkıntı çektim ama parasal sıkıntı çekmedim. Parayı da parayla uğraşmayı da sevemedim gitti. Evet biliyorum; onsuz olmuyor. Benim en büyük zevkim okumak ve yazmak. Çalışma odamda bu dünyadan kopuyor, başka dünyaların insanı oluyorum okurken, yazarken... Özellikle de yazarken...


Zeliha AYDOĞMUŞ: Öykülerinizi kaleme alırken en çok dikkat ettiğiniz ve önemsediğiniz şey nedir? Yani elinize alıp okuduğunuzda, işte tamam bu kitabım tam istediğim gibi oldu demeniz için o kitabın ne gibi özelliklere sahip olması gerekir?


Nail UYAR- Okuru, başlangıçta hemen olayın içine çekmeli. Dil akıcı olmalı, öykü kahramanının karakterinin iyi belirlenmesi (yani tipleme). Okur öyküyü okuyup bitirdiğinde kahraman/ kahramanlar gözünde canlanmalı. Sokağa çıktığında o insanlardan birini öykü kahramanına benzetebilecek izler bırakmalı. Yani okur, ''hah! şu kişi, okuduğum şu öyküdeki kahramana, onun davranışlarına, tipine ne kadar da çok benziyor'', diyebiliyorsa bence yazar amacına kısmen de olsa ulaşmış demektir. Ben bu konuda kendimin bir kameraman gibi olduğuna inanıyorum.


Zeliha AYDOĞMUŞ: Öğrendiğimiz üzere gazetecilik ve radyoculuk geçmişiniz de var. Biraz bahseder misiniz...


Nail UYAR: Gazetecilikle tanışmam 1978’in Eylül ayında oldu. Bir arkadaşım aracılığıyla tanıştığım bu gazetede ilk öyküm o günlerde yayınlandı. Sonraki günlerde kendileriyle daha yakından tanışıp arkadaş olduk. Bu gazete 1972 yılında yayın hayatına başlamış. 2018 yılında yayın yaşamına son verdi. Gazetenin kırk altı yıllık yaşamının içinde 32 yıl görev aldım. Sırasıyla Muhabirlik, halkla İlişkiler müdürlüğü, muhasebe sorumlusu, yazı işleri müdürlüğü, köşeyazarlığı ve son beş yılda başyazarlık... Ve 2010’da aktif gazeteciliğe veda...


Radyo serüvenine gelince... Bu gazete sahipleri 1990’lı yılların ikinci yarısından sonra bölgesel yayın yapan bir radyo kanalı satın aldılar. Bu radyo İzmir’de 107.9 frekansından yayın yapıyordu ve adı “Radyo İzmir Bölge Radyosu” idi. Radyo sahibi siyasetle de ilgilenen biriydi. Bir gün gazetede oturmuş sohbet ediyorduk. Söz radyodan, yerel radyolardan açılınca birdenbire nereden aklına estiyse bana bir teklifte bulundu. “Ben” dedi, “Radyoda sosyal içerikli bir program yapmayı düşünüyorum ama tek başıma işin altından kalkmanın kolay olmadığını biliyorum. “Bu programı birlikte hazırlayıp sunsak ne dersin?” dedi. Ben de o zaman “Bu işin üstesinden gelebilir miyiz?” dedim. Kendisi hemen “Birlikte olursak geleceğimize inanıyorum. Senin ağzın iyi laf yapıyor.” dedi. O ayın içinde bu işe başlamaya karar verdik. Programımızın adı “Olaylara Bakış”tı. Haftada bir, perşembe günleri saat 16.00-18.00 saatleri arasında canlı yayın olarak yapıyorduk. Program konuklarımız iş, sanat ve siyaset çevresindeki insanlardan oluşuyordu. Bu program 1997-1998 yıları arasında yaklaşık iki yıl sürdü. Sonra radyo kanalı bir başkasına satıldı ve yayın merkezi İzmir’in Çeşme ilçesine taşınınca program sonlandırıldı.



Zeliha AYDOĞMUŞ: Son yayınlanan kitabınız olan MEŞELER GÖVERİNCE'nin sizin için ne anlam ifade ettiğini ve yer alan öyküler içinde sizin için özel bir yeri olan öykünüz var mı? Varsa sebebiyle birlikte okurlarımızla paylaşır mısınız?

Nail UYAR: MEŞELER GÖVERİNCE'de öznel yanı ağır basan öykülerimden oluşturduğum, kurgularını anılarımdan yararlanarak yaptığım öykülerim yer almakta. Benim için özel bir yeri olan öyküye gelince siz söyler söylemez aklıma gelen, DUYUNCA DONAKALDIM'dır. Sebebi ise o sınava ben girmiştim ve Türkiye ikincisi olan bendim ama, aması kitabımdan okunabilir diyerek bağlamak istiyorum sözü...


Zeliha AYDOĞMUŞ: Hani çocukluğumuzda sıkça oynadığımız bir oyun vardı, isim, şehir, bitki, hayvan ve eşya diye giden. Ben şehir, bitki ve eşyanın insanların ruhsal kimlikleriyle fazlası ile bağdaştığını düşünmüşümdür hep. Buradan hareketle size şöyle bir soru yöneltmek istiyorum; en çok sevdiklerinizi göz önünde tutmak şartıyla mesela Nail UYAR en çok hangi şehri, bitki ve eşyayı sever?


Nail UYAR: Ülkemin sevilmeyecek şehri yok desem yalan söylemiş sayılmam. Çünkü ülkem tarih ve uygarlıkların beşiği olmuş bir coğrafyada yer almış. Gidip gezdiğim illerin (bazı ilçeleri de dahil) içinde en sevdiklerimi söyleyeyim o zaman: İstanbul, Adıyaman, Urfa, Konya, Muğla, Adana, Ardahan, Kayseri. Bu yaşıma dek Karadeniz Bölgesine uzanmak nasip olmadı nedense. Balkan ülkelerinden Yunanistan’ı, Makedonya’yı, Ortadoğu’nun Suudi Arabistan’ını gidip gezdim. Bitkilerden (çiçek olarak) kırmızı gül, menekşe, özel eşyalardan dolma kalem, saat, güneş gözlüğü, kravat vazgeçilmezlerimdir. Bir de ayakkabı rengi ve modeliyle kemer kalitesine ve renk uyumuna çok önem veririm.


Zeliha AYDOĞMUŞ: Son olarak bu sıkıntılı günlerde okurlarınızın da yüzünde gülümseme bırakacak, içini ısıtacak, unutamadığınız, hatta kitaplarınızda da yer vermediğiniz bir anınızı öykü tadında bir anlatımla bizimle paylaşır mısınız?


Nail UYAR: Şu an ilk aklıma gelen çocukluğumdan bir anımı paylaşayım. Bizim orda (Uşak ve çevresinde) haşhaşlı ekmek, siyah haşhaşla yapılır. Sarı haşhaşbizim oralarda yoktur. Artık bugün kentlerde de haşhaşlı ekmek üretiliyor. Üretilmesine üretiliyor da bizim oraların haşhaşlı ekmeğine benzemiyor. Kentlerdeki bu tür ekmekler hep sarı haşhaştan yapılıyor. Dolayısıyla ekmeğin rengiyle içinde haşhaşın rengi birbirine benziyor, içinde çok belirgin görünmüyor. Oysaki siyah haşhaş, ekmeğin içinde kömür tozu gibi duruyor. Bu nedenle de bilmeyenler bu tür ekmeği yeğlemiyorlar.

Uşak’ta harmanlar Ağustos’un ikinci yarısından sonra kaldırılır. Ürünlerini ambarlarına koyan bazı yaşlı köylüler, sıcaklarda çalışmaktan ağrıları artınca, varislerinden kurtulmak için harman sonu ılıcalara giderler. O yıl babaannem de ılıcaya gitmek için köydeki bazı kadınlarla anlaşmış. Yanına halamı ve beni de alarak yola çıktılar. Yanlarına aldıkları yiyecek-içeceklerin arasında haşhaşlı ekmek de vardı. Köyden trenle Salihli’ye geldik. Oradan, Sart Çamur Banyolarına gitmek için istasyonun hemen arkasındaki caddeden hareket eden otobüslerden birine bindik. 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra ılıcaya ulaştık, çok kalabalıktı. Uygun fiyata pansiyon bulmak kolay olmadı; bulunca da hemen yerleştik.

Acıkmıştık, ardından yemeğe oturduk. Biraz bir şeyler yedikten sonra elime bir parça haşhaşlı ekmek alıp, sıra halinde uzanan pansiyonların önündeki caddeye çıktım. Hem ekmeğimi yiyor hem de yabancısı olduğum çevreye pekmez alacak yörük gibi bakıyordum. Ben yaşlarda, kentli, uyanık bir çocuk, durumumun ayırdına varmış olmalı ki elimdeki haşhaşlı ekmeği görünce bastı yaygarayı:

“Anneeee! Baksana. Çocuk kömürlü ekmek yiyor.”


Zeliha AYDOĞMUŞ: maviADA adına zaman ayırdığınız, sorularımı içtenlikle yanıtladığınız için teşekkür ederim. Farklı lezzetlerde anlatım diline sahip nice öykülerde buluşmak dileğiyle.


Nail UYAR: Ben teşekkür eder, maviADA’ya saygı ve selamlarımı iletirim.


*

Dosyaya ulaşmak ve indirmek için aşağıya TIKLA


*


106 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


1/706
bottom of page