top of page

ALMANYA’YA GÖÇÜN 60. YILI

Güncelleme tarihi: 14 Ara 2021


Türkiye-Almanya İş Gücü Anlaşması 30 Ekim 1961 tarihinde imzalanmıştı. 30 Ekim 2021 tarihi itibariyle bu süreç 60. yılını tamamladı. Bugün Almanya'da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı tahmin ediliyor. Federal Almanya İstatistik Dairesi'nin verilerine göre: “2020'de Almanya'da toplam bir milyon 461 bin 910 Türk vatandaşı yaşıyor.” Ancak Alman vatandaşlığına geçen ya da 2000 yılından sonra doğup Alman vatandaşı olarak kaydedilen Türkiye kökenliler bu istatistikte yer almıyor. Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı'nın verilerine göre ise: ”Almanya'da 2,8 milyon Türkiye kökenli yaşıyor.” Yukardaki açıklamalara kayıt dışı kalanları da eklediğimizde Almanya’da Türkiye kökenlilerin sayısı 3 milyonu bulabilir. Bu 3 milyon nüfusun yarıya yakını da Alman vatandaşlığına geçtiği bilinmektedir.


Bugün dördüncü kuşak Türkiye kökenliler Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır. Bir yıl çalışır yurda tekrar dönerim, diye düşünen, ancak çok büyük çoğunluğu dönemeyenlerin yaşadıkları serüven kitaplara sığmayacak derecededir.

Bu kuşağın yaşadığı sıkıntılar birçok şarkı-türküye, romana, filme ve belgesele konu olmuştur. Olmaya da devam edeceği görülmektedir. Ruhi Su’nun o meşhur türkündeki sözler özellikle birinci kuşağın çıkmazlarını ve sızılarını yansıtmaktadır: “Almanya acı vatan/ adama hiç gülmeyi/ nedendir bilemedim/ bazıları gelmeyi”


Birinci kuşağın dönme hayali aile birleşim yasasından yararlanarak Türkiye’deki eşlerini, çocuklarının bir kısmını ya da hepsini Almanya’ya getirmekle son bulmuş oldu. Yurt, vatan sadece toprak değil, kokusunu her an hissettiğin eşin, evlatların ve yakın akrabalarındır da. Onlar da ‘gurbeteyse’ sıla vatan olmayacak mıydı? Tam olmasa da hem oralı hem buralı olmanın beklenmeyenleri ile dolu uzun bir hayat. Hayallerin bulanıklaştığı, cesaretin yerini korku ve kaygıların aldığı perişan bir yaşam maalesef ilk kuşak göçmen işçilerimizin çoğunluğunun ‘kaderi ‘oldu. Nazım’ın şiiri ne de güzel anlatır onları da:


“ Onlar ki toprakta karınca, suda balık

Havada kuş kadar çokturlar

Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar

Kahreden ve yaratan ki onlardır

Destanımızda yalnız onların maceraları vardır”


İki yurt arasında kalan özellikle birinci kuşaktakiler ayakta durabildikleri sürece kışları Almanya’da yazları Türkiye’de oldular. Bu hayatın onları mutlu ettiği iddia edilemez. Mutsuzluklarına ise hiç dokunmamak daha iyidir. Bu kuşağın ana mutsuzluğunun esas müsebbipleri ise onları göçe mecbur kılan ülkedeki ekonomi politikalar ve uygulayıcıları ile gittikleri ülkenin yine göçmenlere yönelik ekonomik ve sosyal politika uygulamalarıdır. Gönderen onları salt döviz makinası, çağırıp çalıştıran da salt meta üreten birer araç olarak görmüştür. Eşit İnsan olduklarını düşünmek hep uzak olmuştur muktedirlere…


İkinci, üçüncü ve dördüncü kuşak ise birinci kuşağa göre daha farklı yaşantı içindeler. Kendilerini her geçen gün daha da Almanyalı görmeye başlıyorlar. Türkiye bunlar için tatile gitmek ve varsa gayrı menkulleri kontrol edip, geri dönmek anlamına geliyor. Bu kuşaklar birincilere hiç tanınmayan olanaklara da sahiptirler. Dil biliyorlar, meslek eğitimi yapabiliyorlar, sayısı çok olmasa da yükseköğrenim görüyorlar, kendi adlarına işyerleri açabiliyorlar. Dahası vatandaşlığa geçeneler seçme-seçilme hakkından yararlanıp aktif politikaya atılıyor ve ülke yönetiminde söz sahibi olabiliyor. Üçüncü ve şuan son kuşak olan dördüncü kuşakta baskın kültür, tam anlamıyla olmasa da doğdukları ve yaşadıkları ülkenin/toplumun kültürü olmaya başlamıştır.

Ülkemizde son yıllarda yaşamakta olduğumuz sosyoekonomik koşullar, adaletsizlik, ötekileştirme, işsizlik ve özgürlüklerin sınırlanması gibi çok canlı sorundan dolayı çok ciddi bir beyin göçüyle karşı karşıyayız. Ve çok dikkat çekicidir; okullu kesimlerde bir an önce Almanca öğrenme isteği aşırı derecede artmıştır. İnsanca çalışma ve yaşama hakkı için yurtdışına gitmek isteyenlerin sayısı çok hızlı artmaktadır. Neredeyse ilkokul öğrencileri bile başka ülkede yaşamayı hayal etmeye başlamıştır.


Çağımız insanlarının en önem verdiği aidiyeti ‘adalet ve liyakat’ olmaktadır. Bu anlamda Almanya’daki göçmen kitlemize taze kan akışı olması muhtemeldir. Kısa zamanda genel anlamda iyileşme garantileri görülmezse özellikle Almanya’ya yeni göçlerin önü alınamayacaktır. Almanya merkezli, öncekilerine göre farklı özellikli Türkiyeli göçün yoğunluğu gidilen topluma her anlamda önemli katkıları olacaktır. Bu sürecin sonucunda kazanan ve kaybedeni tarih yazacaktır …



25 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Şenol YAZICI
Şenol YAZICI
Dec 14, 2021

"...

Yurt, vatan sadece toprak değil, kokusunu her an hissettiğin eşin, evlatların ve yakın akrabalarındır da. Onlar da ‘gurbeteyse’ sıla vatan olmayacak mıydı? Tam olmasa da hem oralı hem buralı olmanın beklenmeyenleri ile dolu uzun bir hayat. Hayallerin bulanıklaştığı, cesaretin yerini korku ve kaygıların aldığı perişan bir yaşam maalesef ilk kuşak göçmen işçilerimizin çoğunluğunun ‘kaderi ‘oldu. "


Başarıyla işlenmiş, güzel bir konu,..

Like
1/683
bottom of page