top of page
Yazarın fotoğrafıYusuf AKSOY

ALMANYA’DA GÖÇMEN YAZINI ÜZERİNE

Bu yazımda çok uzun romanlara konu olan Almanya’ya göç ve göçmen yazını üzerine değinmelerde bulunacağım. Türkiye’den Almanya’ya göç 2021 Ekim ayı sonu itibariyle 60. yılının doldurdu. 1960 yıllar öncesinde de Almanya’da yaşayan belli sayıda yurttaşımızın varlığı biliniyor. Az sayıdaki bu kişiler daha çok akademik eğitim için orada geçici olarak bulunmaktaydı. 1960’lı yılların sonun da başlayıp bir şekilde hala devam eden Almanya’ya göç olgusu kendinden sürekli bahsettirmektedir.


İşgücü talebiyle Almanya’ya giden göçmen yurttaşlarımız ’misafir işçi’ idiler ve bir iki yıl çalışıp, para biriktirerek memleketlerine geri döneceklerdi. Bu hayal gerçekleşmeyince zorunlu olarak başka hayaller peşine düştüler. Eş ve çocuklarını belli süreliğine Almanya’ya getirip sonra hep birlikte vatana geri dönüş yapma hayali de birinci nesil göçmen yurttaşlarımıza ihanet etmiş oldu. Birinci nesili oluşturan büyük kitle vatana geri dönememe ızdırabı içinde mutlu sonla bitmeyen bir hayata boyun eğmek durumunda kaldı. Geçici algısında göçmen işçilerin adı ‘Gastaerbeiter’ misafir işçiydi. Geçici göçmenlik kalıcılık özelliği göstermeye başlayınca işgücü olarak gelenlerin tanımı ‘Ausländer’ yani yabancı diye ifade edilmeye başlandı. Dördüncü kuşağın var olduğu günümüzde ise ‘Migrantenhintergrund’ göçmen kökenli kavramı yerleşiklik kabulü anlamında da meşruiyet kazanmış oldu.


Göçmenler göç ettikleri yeni yerlere sadece bedenen göç etmiyorlar. Tüm biriktirdikleriyle, açık ve örtük hayalleriyle, sonu bilinmez öyküleriyle geliyorlar. 1960'larda ünlü yazar Max Frisch'in “İş gücü istenmişti, insanlar geldi” sözü göçe bakışın trajedisini en açık haliyle yansıtmaktadır. İşgücünü satmak zorunluluğu ile gelenlerin yaşantısı çoğunlukla iş mekânları ve barındıkları yerlerde zaman tükenmekteydi. Oysaki salt çalışmaktan ibaret bir araç değildi gelen. Kendine yeni yaşam alanı oluşturmak kültür sanat üretimini de içerecekti.


Az da olsun ilk dönemde işçi kimliği ya da sığınma yollarıyla gelen yazın işçileri de açığa çıktı. Birinci kuşak yazın emekçileri arasında : “Fethi Savaşçı, Bekir Yıldız, Aras Ören, Güney Dal, Emine Sevgi Özdamar, Şinasi Dikmen, Habib Bektaş,Fethi savaşçı Nevzat Üstün, Nursel Duruel, Özgen Ergin, Gönül Özgül, Saliha Scheinhardt ve Yüksel Pazarkaya'yı sayabiliriz.” Bu yazarların konuya temalar ekseninde bakış açıları birbirinden farklıydı. Anlatılar daha ziyade: “Anadolu insanının fabrika işçiliğine ayak uyduramayışı, Almanlarla olan farklılıklardan doğan çatışmalar, komik olaylar, kaçak işçi olmanın, işsiz kalmanın yarattığı sorunlar, izinler, geri dönenler gibi...” Bu yazarlar içinde “ Bekir Yıldız, Fethi Savaşçı daha çok iş ve emek dünyasının, Almanya'daki kapitalist düzenin acımasızlığını yazarken; Güney Dal, Aras Ören, Habip Bektaş, Yüksel Pazarkaya kültür farkından doğan çelişkilerin bireysel ve toplumsal bağlamda yol açtığı sorunlara eğilmişlerdir.(1)”


Türk ve Alman edebiyat arştırmacıları göçmenlerin süreç içindeki tanımlamalarına paralel yazın işçilerinde dönemsel olarak faklı anlamlarla tanımlamışlardır. Bu tanımlamalar: ‘Yabancılar edebiyatı, azınlıklar edebiyatı, kültürlerarası edebiyat, çok kültürlü edebiyat ve göçmen edebiyatıdır’

80’li yıllara doğru ikinci nesil yazın emekçileri göçmenlerin yaşantısı ile ülke insanlarının ortak sorunlarını gözeten yerden yapıtlarla kendilerini göstermeye başlamıştır. Öne çıkan isimler arasında “: Renan Demirkan (Romancı tiyatro sanatçısı), Nevfel Cumart (/şair, çevirmen),Zafer Şenocak (şair, çevirmen, deneme yazarı), Feridun Zaimoğlu (romancı), Akif Pirinçci (romancı), Zehra Çırak (şair), Osman Engin (mizah yazarı) Selim Özdoğan (romancı), Safiye Can (şair, çevirmen), Hatice Akyün (romancı), İris Alanyalı (öykücü), Çiğdem Toprak (gazeteci, yazar), Deniz Ohde (romancı)”(1) gibi isimler vardır.


12 Eylül 1980 Askeri Darbesi öncesi ve sonrasında Almanya'ya mülteci olarak gelen yazar ve sanatçı olmuştur. Türkiye’den yazın alanından sanatçının yazarın ve şairin buluşma noktası Almanya olmuş. Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkeleride gözle ve yaşantıları yapıtlarına gökmüşlerdir.Bu isimlerin arasında “Orhan Murat Arıburnu, Fakir Baykurt, Yusuf Ziya Bahadınlı, Dursun Akçam, Ömer Polat, Oya Baydar, Zülfü Livaneli, Melike Demirağ, Aysel Özakın, Nihat Behram, Ali Arslan, Erol Yıldırım, Osman Şahin, Vehbi Bardakçı, Doğan Akhanlı, Sırrı Ayhan, Füruzan, Necati Tosuner, Yasar Miraç, Kemal Yalçın, Tekin Sönmez, Tezer Özlü, Gültekin Emre, Atilla Keskin” bilinen önemli adlardır.” Bu isimlerden daha sonra Türkiye’ye dönenler olmuş. Fakir Baykurt gibi orada kalanlar ise önemli yazın üretiminde bulunmuşlar ve ödüller almışlardır. Son aylarda Alman yazın hayatında ‘kimlik ve aidiyet’ kavramlarını işleyen son kuşak göçmen kökenli yazarlardan olan Cihan Acar, Deniz Ohde ve Mely Kıyak başarılarıyla dikkat çekenler arasındadır.


Üç milyon Türkiye kökenli insanımızın Almancılıktan Almanyalılığa uzanan altmış yılı aşan göçmenlik hayatı derinlikli romanlara günümüzde ve gelecekte de konu olacaktır. İkinci kuşaktan göçmen bir ailenin çocuğu olan Fatih Akın’ın yönetmenliğini yaptığı ve 2004 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı ödülünü aldığı “Duvara Karşı” filmi göçmen Türkiyelilerle ilgili algıları ters yüz etmişti. Avrupa genelinde, özelde ise Almanya’da yaşayan akrabalarımız aidiyet anlamında bir takım sorunlardan azade olamasalar da duvarları yıkma becerileri göstermektedirler. İş hayatından, spora, siyasete, bilime ve sanata isimlerini kalıcı olarak yazdırmaya devam edeceklerdir.


(1) Gündoğan K. Almanya'ya Göçün Edebiyatı. Gazete Duvar. Kasım 30, 2020, https://www.gazeteduvar.com.tr/almanyaya-gocun-edebiyati-haber-1505662




33 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


1/706
bottom of page