top of page
Yazarın fotoğrafıNebahat Posluk

Ahh Ülkem Ahh!






Nebahat POSLUK

*

Her gittiğim yerde umutlarımı da heybemde taşıyan, yılmadan usanmadan itilip kakılan, kırılıp dağılan, savrulup dökülen, umutlarını tek tek toplayıp, yeniden yeniden ayağa kalkan, naçar kaldıkça daha da güçlenip dik durmayı, çaresizlikler içinde çareler üretmeyi görev edinen, usanmadan yanlışlara meydan okuyan asi yüreğim ve başkaldıran ben.

Yeni bir serüvenin başlangıcına adım atarken yüreğimde bir düş izi var, umuda meyilli, kadere mecbur. Hayat devam ediyor, geçmişi geleceğe ekleye ekleye yıkık dökük umutlarla geldim.

Batıda yaşamak ömrümün en gür en anlamlı çığlığıydı. Beni bekleyen sürprizlerden habersiz, oldukça uzun bir yolculuktan sonra içimdeki saklı kente kavuştum nihayet.


Kocaeli’ne ilk geliyorum, yol boyu sol tarafım dağ orman, zümrüt yeşili yazdan kalma bir güzellik, sağ tarafım masmavi su rüyalarımın kenti.


Karamürsel, Kocaeli’ne bağlı, körfezin güneyin de Gölcük ve Yalova arasında bir ilçedir. Kara lakaplı Mürsel Alp tarafından Osmanlı topraklarına dahil edilmiş. Sahilde balık lokantaları, kiraz, erik, şeftali, kivi, armut, incir bahçeleri ve zeytinciliği ile bilinir. Karamürsel sepetiyle ünlüdür. Özelliği sapının olmayışıdır, yandan geçirilmiş ipi vardır bele bağlanır. Küçük görünümlü ama iç hacmi geniş olup çok şey alır. “Ufacık tefecik gördün de Karamürsel sepeti mi sandın?” sözü bu özelliğinden gelir. Kendine özgü yemeği, simit dolmasıdır, genelde ramazan aylarında yapılır. Osmanlı döneminde kurulan kumaş fabrikasına ait baca yıkılmadan kalmıştır. Bu kumaş fabrikasının kurucuları, sonradan kurdukları Yeni Karamürsel Mağazaları adını buradan almıştır.




İlçeye gelir gelmez ilk gideceğimiz yer İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü idi, tabi ki gittik. Davullu zurnalı, mehter takımlı, kurban kesimli, yollarda ellerinde bayraklarla saatlerce bekletilen öğrencili bir karşılama beklemiyoruz, biz haddimizi biliriz! Bilmeyene de bir şekilde bildiririz.

Küçük bir hoş geldiniz, yerleşe bildiniz mi? Bir ihtiyacınız var mı? Buyurun oturun. Müdürümüz bunları bizden esirgedi. Parti yoluyla makamlara gelince sanırım bir zamanlar öğretmen olduğunu unutuyorlar. Biraz buruk, kırgın ve düzene isyan eden yüreğimi yine koydum heybeme, köyümün yolunu tuttum. Adına münhasır bir yerleşim yeri Tepe Köy. Hani bir söz vardır, anlatılmaz yaşanır.


Kıvrım kıvrım dar bir köy yolu, meyve bahçelerinin arasından, zeytinliklerden, güneşin doğduğu yere doğru tırmanıyoruz, ufak ufak su kaynaklarına rastlıyoruz. Elimi uzatsam bulutları tutacakmışım gibi hissediyorum. Şirin köy evleri etrafa serpiştirilmiş. Nihayet okulumuza geliyoruz, sessizliğin verdiği doğayla baş başa olmanın huzuru. Geldiğimiz yöne doğru dönüyorum, paha biçilmez bir gerdanlık gibi uzanıyor körfezin mavi atlas parlaklığında ki suyu, köpüklü dalgalarının üzerinde dans eden, çığlık çığlık martı sesleri özgürlüğü haykırıyor. İçim mutlu, denize kavuştu. “Kavuşmak” ne derin anlamı var, denizi düşlemek gizemlidir, güneşle batmak, sonsuzluğa varmak, ulaşmak vuslata ermek gibi. Arkama dönüyorum, bulutlar ağaç kümeleriyle kucaklaşmış, yeşilin sarının her tonu sonbaharı karşılarcasına renk cümbüşüne bürünmüş. Anın tadını çıkarmaya çalışıyorum, tüm kırgınlık, öfke ve isyanımı erteliyorum.


Her çocuğun geçmişiyle ilgili, kötü ve iyi birikmiş anıları vardır. Öyle gariptir ki güzel anıları hatırlar, kötüleri zaman zaman yok sayarız. İyilerle mutlu olurken, yok saydıklarımız içimizi acıtır. Geçmişle ilgili bir sözcük ya da bir kare, nesne, resim, koku alışık olduğumuz bir tat bizi geçmişe bir yolculuğa çağırır, bir de bakarsın içindesin ve tekrar onu yaşıyorsun. işte bu eğilim biz insanlara has bir duygu yoğunluğudur.


Bu zorlu çıkışın birde inişi vardır tabi ki. Rüzgarla yarışır gibi, gün batımına doğru iniyoruz. Çocukluğumdan kalan o duygu yoğunluğunu yaşıyorum. Dudağımın kenarında yarım bir tebessüm beliriyor. İlkokulum bir yokuşun başında idi. Kışı, karı, buzu bol zamanlarda okul çıkışını heyecanla beklerdim. Yokuştan aşağıya çantamın üzerinde rüzgarla yarışır gibi, bitiş noktasına varmak çok keyifliydi. Özgür hissederdim. Mutlu olmak için küçük bir kıvılcım yeterdi çocuk yüreğime. Her şeyin sınırlı olduğu zamanlardı. Çantam param parça olurdu. Zayıf, çelimsiz masum suratlı bir çocuktum ama her türlü yaramazlığın içinde yer alırdım. Seminer süresince her gün bu güzellikleri ve heyecanı yaşadım. Karamürsel de güneşin nazlı nazlı fabrika dumanlarının arasından tüm kızıllığıyla denize gömülüşü, kış aylarında gün dönümüyle rotasını mevsim renklerinin arasında, dağların arkasına saklanarak yerini ay ve yıldızlara bırakışını izlersin. Geceler lacivert denizin üzerine şehir ışıklarının, balıkçı teknelerinin, ay ve yıldızın yansımasıyla ayrı bir şölen yaşarsın. Doyumsuz bir keyiftir. İnsanı romantik yapar. Doğada yaşayan her canlının geliştirdiği bir savunma mekanizması vardır, kendini av olmaktan korur. Aysız gecelerde, yakamozları seyredersiniz. Yakamoz tek hücreli bir deniz canlısıdır, denizlerin ateş böceğidir. Mavi, yeşil bazen de altın rengi ışık saçar. Boyut olarak küçük canlıların birçoğunun bir araya gelip flüoresan lambaları yanıyormuş gibi ışık saçarlar. TDK yakamozu hayvan olarak kabul etmişse de TÜBİTAK bitki gurubunda yer aldığını açıklamıştır. Bunları özel kılan ışıma olgusudur. Yakamoz denize yansımaz, denizin içinden çıkar, şiir ve şarkılara konu olduğu gibi değil. Ayın ve şehir ışıklarının denize yansıması değilmiş. Denizde yakamozun görülebilmesi için, güneş, ay, şehir ışıklarının baskın olmaması gerekiyor. Bahar sabahları yunusların dansını izlersiniz, sahil boyunca balık tutanların sabrına şahitlik edersiniz.


Seminerler bitti okullar eğitime başlayacak, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, Tepeköy'de kadro fazlası olduğumuzu ve Hayriye köyünde göreve başlamamızı söyledi, gerçek olmayan övgülerle. İlçeye oldukça uzak, gidiş geliş yapılamaz orada kalmamız gerekiyor. Büyük oğlum Anadolu Lisesinde…

Kimin umurunda, sistem bozuk, vicdanlar...?


Öyle doluyum ki nehirler gibi. Çaresizce çözüm yolları arıyorum. Kocaeli’ne gittik kaygılı, umutsuz dolaşıyoruz. Niğde halkının okuryazar oranı oldukça yüksektir, maddi durumu iyi olanlarda büyük şehirlere göç etmişlerdir, sarraf ya da halı mağazası vardır. Büyük bir halı mağazasının önündeyiz halılar bizim yöreden, içeriye şöyle bir göz attım, kendimi memleketimde hissettim. Öyle karmaşık duygular içindeyim ki ayaklarım sorgusuz sualsiz beni içeriye götürdü. Büyük bir masa üzerinde annemin dokuduğu halılar gibi gök kuşağının renklerini içinde barındıran ve kök boyalarla boyanmış yün halı tüm görkemiyle duruyor. Masanın arkasında güler yüzlü, babacan tavırlarıyla gülümseyen bir bey, Niğdeli misiniz? Şaşkın bakışlarım arasında evet dedim. Babamın adını söyledi ne kadar benziyorsunuz, kızı mısınız? benim şaşkınlığım bir kat daha arttı. Babana çok vefa borcum var, saygı değer beyefendi kişilik sahibi yardım sever. Eşimle ben çok yardımını gördük, bir sıkıntınız olursa lütfen çekinmeyin dedi. Sohbetimize anılar eşlik ederken kahvelerimizi yudumladık, sıkıntımı dile getirdim, gerekli bilgileri vererek ayrıldık. Sabah İlçe Milli Eğitim Müdürümüz çağırdı. Müdür bey bizi ayakta kapıda karşıladı. Halimizi hatırımızı sordu, oturmamız için yer gösterdi. Masanın üzerine serilmiş harita üzerinden beğenmemiz için köy ve kasabaları gösterdi. Şaşkın bakışlarım ve hayretler içinde bu komediyi izlerken, on beş gün önce gelen bizle, şimdiki biz arasındaki fark nedir diye düşünmeden kendimi alamadım. Müdür bey, neden milletvekilinin yeğeni olduğunuzu söylemediniz sorusuyla, öfkem, kırgınlığım biraz daha arttı.


Ahh Ülkem Ahh…

Ne olurdu beni, bir eğitimci, ülkemin bir bireyi olduğum için, sorunlarımı dinleyerek değer verseydi. Beni de bu sevmediğim yollara başvurmama sebep olmasaydı, gözümde ve yüreğimde ki değeri büyüseydi.


Tepe köyün eteklerinde şirin mi şirin, denizin kenarında Ereğli kasabasında göreve başladık.


Dördüncü sınıfı okutuyorum, bünye alışık değil, o çok sevdiğim denize bakamıyorum, gemide gibiyim duvarlara tutunarak yürüyorum, meğer deniz tutuyormuş, neyse ki çabuk alıştım. Okul çok güzel, arkadaşlarım sıcak, mutlu ve huzurlu bir ortam, kasaba dersen Türk filmlerine zaman zaman ev sahipliği eden tarihi bir dokusu ve muhteşem bir manzarası var. Halkın geçim kaynağı meyvecilik ve balıkçılık, sahil boyunca balıkçı tekneleri ve ağlarını tamir edenlerle karşılaşırsınız. İki yıl keyifle çalıştım. Atatürk İlke ve İnkılaplarına dayalı bir eğitim vererek çağdaş bireyler olmaları için büyük çaba gösterdim, bunun karşılığını da aldım. Mezun olduktan sonra bir öğrencim hariç hepsi ortaokula kayıt yaptırdı. O bir öğrencimle yolda karşılaştım, boynuma sarıldı ağladı ben bu okula gitmek istemiyorum dedemin zoruyla gittim dedi, başarısız olarak yıl kaybederek o da ortaokula gitti. Benimle birlikte dördüncü sınıfı alan ve mezun eden zümre arkadaşımın mezun ettiği öğrencilerin tamamı, başaramayan öğrencimin gittiği okula gittiler. Atatürk ilkeleriyle çağdaş bireyler yetiştirmede öğretmenin rolü.


Yeni bir eğitim yılına başlıyoruz, birinci sınıf öğrencilerimiz kura ile belirlenecek dendi, ben mutluyum kayırmacılık, ayrımcılık, ötelendirme, haksızlık olmayacak diye, yine yanıldım. İdareciler kendi görüşlerine yakın olan o arkadaşa, verecekleri öğrencileri kayıt defteri üzerinde belirliyorlar, sözde bir bana, bir ona veriyor gibi göstererek. Kayıt defterine biz öğretmenler bakamayız, haksızlık yapılmışsa bende yasakları çiğnerim, kayıt defterini inceledim ve yapılan sahteliği gördüm. Tayinimi ilçe merkezinde ki Amiral ilköğretim okuluna yaptırdım. Cuma günü bende onlara, hayırlı cumalar yaparak zarfı uzattım Yeni okulumda birinci sınıfı aldım.


Öğretmenliğin değerli, öğrencilerin verimli olduğu yıllarda, çalışmış olmanın, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş öğrenciler yetiştirmenin onur ve gururunu yaşıyorum.

*

10.01.2021

165 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Nurdan Aladağ
Nurdan Aladağ
Jan 11, 2021

'Geçmişle ilgili bir sözcük ya da bir kare, nesne, resim, koku alışık olduğumuz bir tat bizi geçmişe bir yolculuğa çağırır, bir de bakarsın içindesin ve tekrar onu yaşıyorsun. işte bu eğilim biz insanlara has bir duygu yoğunluğudur.'' Meslektaş olduğumuz için aynı yollardan geçerek yaşananlara şahit olunca yazınızı okurken o günlere geri döndüm. Kalemine sağlık Nebahat öğretmenim.

Like
1/706
bottom of page