top of page
Yazarın fotoğrafıZeliha AYDOĞMUŞ

Veba


"Albert Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir.

Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında "Veba"dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus'nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. "Veba", insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur.(Kitabın arka kapağından)


1913 yılında Cezayir Mondovi- Dreaan-doğumlu olan, Albert Camus babası işçi, cahil ve fakir bir ailenin çocuğuydu. Annesi de okuma-yazma bilmeyen İspanyol asıllı cahil bir kadındı. I. Dünya Savaşında babasını kaybedince annesi tarafından büyütülmüş, 1940 yılında Paris'e gelmiş ve bu romanını anayurdunu işgal eden Fransa’ya bir tepki olarak yazmıştı. Kitap 1947’de yayınlanmıştır.


Hayat bir saçmalıktır diyen, Varoluşçu felsefenin temsilcilerinden de sayılan A.Camus, bu kitabında rastlantıyla değil bilinçle direnen kişiler yaratır.


Kitabı okurken sık sık aklıma erdem kavramı geldi. Erdemli insan olmak, daha doğrusu öyleymiş gibi davranmak, yaşamsal herhangi bir zorlukla karşılaşmayan kişiler için çok daha kolaydır... Konu üzerine farklı ortamlarda türlü türlü vaaz etmek de tabii. Kitapta da görüleceği üzere çıkarlar söz konusuysa, hele de salgınlarda olduğu gibi yaşamsal boyutlara ulaşmışsa, erdem denilen olgu ilk gözden çıkarılan olagelmiştir sıklıkla. Öyle ki kişinin kendini haklı kılan açıklamalarıyla görünmez olur neredeyse, hayalete dönüşüverir birden. Veba erdemin ve erdemsizliğin kitabı da sayılabilir. Kitapta yer alan Doktor Rieux ''erdemli insan''a muhteşem bir örnektir. Ülkemiz edebiyatında ilk akla gelen, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanı da bu konuya ustalıkla ve kapsamlı olarak değinenlerdendir.


Şimdiye değin okuduğum, içeriğinde salgını işleyen ikinci kitap olma özelliği de taşıyor ''Veba''. Bir önceki ise onu da yakınlarda okumuştum, Saramago'nun Körlük isimli kitabıydı. Her ikisinde de insan yaşamını ciddi boyutta tehdit eden bir salgının, yönetilmesinden, insanlar üzerindeki psikolojik, ekonomik etkilerine kadar birçok zorluğundan söz ediliyordu.


''Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider; önlemlerini almadığından da başta hümanistler gider.''


Durup düşündüğümüzde yazarın ele aldığı vebanın toplum üzerindeki bu boyutunu, hatta kitabında yer verdiği tüm boyutlarını Corona sürecinde biz de yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Korona salgını başladığı günden itibaren toplumlarda felaketi tam anlamıyla ciddiye almamaları, yetkililerin işin boyutunun önü alınmaz hale gelmesini katı ve sistemli tedbirlerle engellemek yerine işi ağırdan almaları, vb. gibi daha pek çok şey... Hepsini gördük, yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Tek fark dünya çapında ve daha büyük bir felaket oluşu, bir de o döneme göre tıbbi açıdan imkanların daha kapsamlı oluşu denilebilir. Ne var ki şu anki ederlerle bile 4 milyona yaklaşan ölü sayısıyla Corana çağın Vebası olmaya aday gibi.


Veba isimli kitabın bir özelliği de, Albert CAMUS'un Fransa'nın Cezayir'i işgal etmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmek ve Cezayir halkını bu konuda harekete geçirmek için yazdığının düşünülmesidir. Kitabın bir diğer kaleme alınma amacı olarak, Nazilerin yaptığı soykırıma üstü kapalı bir tür gönderme olabileceği görüşü dillendirilmektedir.


Kitap oldukça anlaşılır, kavraması kolay bir dille, edebi teknikler abartılmadan yerli yerinde ve yeterince kullanılarak yazılmış. Dolayısı ile de Saramago'nun salgına dair kitabı Körlükten bu anlamda ayrılmış. Yani gereksiz ve tekrara düşen ayrıntılarla yazar okuyucularını daha önceki bölümlerde gezdirdiği sokaklarda yeniden dolaştırmamış.


Cezayir Mondovi- Dreaan'de 1913 yılında doğmuş olan kitabın yazarı Albert CAMUS'un yazarlık yaşamı başlı başına bir mucizedir. Çünkü yazar, insanlık tarihinin en zorlu zamanlarının birinde işçi, yoksul ve okuma yazma dahi bilmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş; sonrasında da küçük yaşlarda, birinci dünya savaşında babasını kaybetmiştir. Hal böyle olunca CAMUS'un, dünyaca ünlü bir yazar oluşu, 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne hak kazanışı, bir tür mucize değildir de nedir!


Albert CAMUS anayurdunun 1954 Yılında giriştiği Cezayir Kurtuluş Savaşının çıkma sebebi olarak Mısır liderliğindeki Arap emperyalizmi ve Rusların bir girişimi olduğunu düşündüğü için bu savaşta Fransa'yı desteklemiştir.


Varoluşçuluk ile birlikte ele alınan “Absürdizm” ile ilgilenmiş ve bu alanın en tanınan yazarlarından olmuştur. Bu düşünce akımının gelişmesinde önemli bir yer tutan yazarın makalelerinde “Dualimz” göze çarpar. Camus varoluşçuluğu hakkında şunları söylemiştir;


Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı “Sisifos Söyleni”dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.”


Trafik kazasında ölmenin en absürt ölüm şekli olduğunu yazan Albert Camus'un yaşamını 4 Ocak 1960 yılında böyle bir kaza sonucu kaybetmesi de oldukça ilginçtir.


ESERLERİ


Romanları: Yabancı(L’Étranger-1942), Veba (La Peste-1947), Düşüş(La Chute-1956), Mutlu Ölüm(La Mort heureuse-ölümünden sonra, 1970), İlk Adam (Le premier homme-ölümünden sonra, 1995)


Hikayeleri: Sürgün ve Kralık (L’exil et le royaume-1957)


Oyunlar: Caligula (1938`de yazıldı, 1945’de oynandı), Ecinniler (Les Possédés-1959)


Denemeler: Sisifos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe-1942), Denemeler, Tersi ve Yüzü(L’envers et l’endroit-1937), Başkaldıran İnsan (L’Homme révolté-1951), Düğün ve Bir Alman Dosta


Mektuplar (Lettre a un ami allemand-1945)


24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page