top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


Nurten B. AKSOY

*

Araştırmacı-gazeteciliği yaşam biçimine dönüştürmüş, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” ilkesini kendine düstur edinmiş, aydınlanma devrimini özümsemiş, ödünsüz bir devrimci olan gazeteci Uğur Mumcu‘nun anısına…


Dağ gibi kara yağız birer delikanlıydık.

Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken

Bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı.

Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,

Yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.

Ecelsiz öldürüldük, dövüldük, vurulduk, asıldık,

Vurulduk ey halkım, unutma bizi…


Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir’de, dört kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey’dir.


Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.

İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.

İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.

Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.

Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.

Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.

Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.

Bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…


İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’nde okuyan Uğur Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961’de başladığı üniversite öğrenimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1965 yılında tamamladı.


Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…

Fidan gibi genç kızlardık.

Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.

Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında,

İşkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.

Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.

Tükürülesi suratlarına karşı,

Bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.

Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…


Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü aldı. 1963’te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi.


Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

Ölümcül hastaydık, bağırsaklarımız düğümlenmişti.

Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde

Öldürüldük acımaksızın.

Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.

Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına,

Birer mezar taşı gibi savrulduk.

Vicdan sustu, hukuk sustu, insanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…


Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, 12 Mart döneminde, bir yazısında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevinde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi.


Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…

Kanserdik, ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.

Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.

Hastaydık, yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki.

Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.

Önce kolumuzu, omuz başından keserek,

Yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine.

Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…


Fakat bu mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı’nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla “sakıncalı piyade eri” olarak tamamladı. Patnos’ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.


Vurulduk, öldürüldük, asıldık ey halkım, unutma bizi…

Giresun'daki köylüler, sizin için öldük.

Egedeki tütün işçileri, sizin için öldük.

Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük.

İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük.

Adana’da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, öldürüldük, asıldık ey halkım, unutma bizi…


İlk olarak günlük gazete Yeni Ortam‘da çalışmaya başladı. Asistan olduğu günlerde haftalık dergilerde, günlük gazetelerde yazılarını yazmaya devam etti. 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975’te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı.


Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…

Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.

Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin

Bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.

Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler,

Gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.

Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…


1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. “Gözlem” başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı.


Vurulduk ey halkım, unutma bizi…

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.

Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.

Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı

Daha dik tutabilmekti bütün çabamız.

Bir kez dinlemediler bizi, bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi…


1978 yılında Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosunda tam 700 kere sahneledi.


Asıldık ey halkım, unutma bizi…

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.

Bir kadın eli değmemişti ellerimize.

Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha.

Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla

Çıkarıldık idam sehpalarına.

Herkes tanıktır ki korkmadık, içimiz titremedi hiç.

Mezar toprağı gibi taptaze,

Mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi…



1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitabı yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca‘nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.


Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,

Ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.

Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı,

Ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.

Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların

Gözleri önünde öldürüldük.

Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına,

Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…


Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı.


Bir gün mezarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…

Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.


1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen “Rabıta ve 12 Eylül” adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925″ yayımlandı.


Hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi…

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi,

hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,

unutma bizi,

unutma bizi…


Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokaktaki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Suikasta kurban gitmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Suikastın hemen sonrasında yapılan incelemeler ve açıklamalar büyük tartışma yaratmıştı. Patlamanın ardından olay yerine gelen emniyet uzmanları, patlamayla ortaya saçılan parçaları cımbızla toplamak yerine süpürmüştü. Yapılanlar, delillerin karartılmaya çalışıldığı şüphesini doğurmuştu. Dönemin siyasetçileri cinayetin ardından “Cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu”nu belirterek adeta namus sözü vermişlerdi ama ne yazık ki Uğur Mumcu suikastının failleri hâlâ yakalanamamıştır. Bu yiğit gazeteciyi saygı ve özlemle anıyoruz


Unutma bizi…



*Bu yazı ADA Derginin basılı KIŞ sayısında yayınlanmıştır.

673 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page