top of page
Yazarın fotoğrafıNurten Bengi Aksoy

Öyküleriyle Kış Çiçekleri

Kış mevsiminin ortalarındayız, bu yıl havalar çok soğuk olmasa da güneş yüzünü fazla göstermemek için direniyor. Bir yandan kar bekliyoruz çocuklar gibi, bir yandan baharı özlüyoruz, o sıcacık yaz günlerini özlüyoruz, açan çiçekleri özlüyoruz… Ama biliyoruz ki kışın da ayrı bir güzelliği var. Soğuğa ve kara inat rengarenk açan çiçekleri var kış mevsiminin de. İşte bu soğuk günlerde biz de o güzelim kış çiçekleri ve pek de bilinmeyen öyküleriyle renklendirelim istedik gününüzü.


Atatürk Çiçeği

Aslında bukalemun gibi tipik, renk değiştiren bir bitkidir, tepesindeki kırmızı renkler çiçek değil yapraktır. Çiçekler ise yaprakların arasında, gözle zor görülen minicik sarı olanlardır. İngilizce adı Poinsettia olan bu bitki adını, çiçeği 19. yüzyılda Meksika’dan ABD’ye götüren ve yaygınlaştıran ABD’li devlet adamı, psikiyatrist ve bitkibilimci Joel Roberts Poinsett’den alır. "Atatürk” adı ise, bir süs bitkisi olarak Türkiye’de yetiştirilmesi ve tanınmasına ön ayak olan Mustafa Kemal Atatürk’ten gelir. Ancak çiçeğe ismi Atatürk vermemiştir. Yetiştirilmesi sırasında görev alan bitki bilimcilerden gelen öneri üzerine bu isim takılmıştır. Bu çiçeğin dışında dünyada devlet adamı ismi taşıyan herhangi bir bitki yoktur. Bitkinin diğer bir adı da “Noel yıldızı”dır.

Nergis

Narcissus güzelliğiyle herkesi büyüleyen, hatta Yunan Mitolojisi’nde “gelmiş geçmiş en güzel ölümlü” olarak anılan bir gençtir. Annesi, kendi güzelliğine vurulmasın diye, hiçbir yerde kendi aksine bakmamasını tembihler ama Narcissus annesini sözünü dinlemez ve nehirdeki aksine bakar, kendini görür görmez büyüleyici güzelliğine aşık olur ve ona dokunmak için suya eğilmek ister; fakat dengesini kaybederek düşer ve boğulur. Tanrılar onun güzelliğinin sonsuza kadar yaşayabilmesi için onu bir çiçeğe dönüştürürler, İşte bu çiçek Nergistir. Ayrıca Narsizm (kendini aşırı beğenme) kavramı da Narcissus’tan gelmedir.


Kardelen

Bundan uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar ve birbirlerini çok severler. Her bahar geldiğinde onlar da diğer çiçekler gibi yeni güne “merhaba” derler… Bir bahar başında çiçeklerden biri diğerine “Biz öbür çiçekler gibi bahar başlangıcında açacağımıza herkesin soğuktan kaçtığı karlı kış günlerinde açalım ki bütün doğa bizim olsun!” der ve ikisi de o bahar açmamaya ve kışın karlar yağdığında buluşmaya karar verirler. Biri açmak için kış gelip karın yağmasını beklerken, diğeri sözünde durmaz, o soğukta açmaya cesaret edemez. Kışı bekleyip de bembeyaz karlar yağdığında açan çiçek yani kardelen, her yerde sevdiğini arar; ama bulamaz. Ümidini yitiren çiçek sonunda üzüntüsünden boynunu büker, soğuğa daha fazla dayanamayıp karların üzerinde ölür gider… İşte o gün bu gündür karda açan ve sevgilisini bekleyen o çiçeğe “kardelen” denir.

Hercai Menekşe

O boynu bükük kardelen çiçeğinin aşık olduğu çiçektir menekşe; ama sevdiğine verdiği sözü tutmamış, kar yağdığında açmaya cesaret edemeyerek onu aldatmıştır. İşte sevgilisini yarı yolda bırakan menekşeye, o günden sonra “hercai” denilmiştir. Bu yüzden, o zamandan beri sevgisine sadık kalmayan hayırsız sevgiliye “hercai” diye hitap edilirmiş…


Çuha Çiçeği

Soğuk kış günlerinin geride kalması ile doğaya yayılan arılara; güzelliğinin farkında olan, kendini beğenmiş, böbürlenmeyi seven çuha çiçeği, “Bende o kadar çok polen var ki, ben olmasam sen yaşayamazsın.” diye laf edermiş. Bunun üzerine gururu kırılan arı, çuha çiçeğine dönüp, “Sana minnet edeceğime gider, başka çiçeklere konarım da sana konmam, kendini beğenmiş sen de!” diye söylenip, nesline de çuha çiçeklerine konmayı yasaklamış. İşte o gün bu gündür arılar, çuha çiçeklerine konmazmış.


Kasımpatı veya Krizantem

Zamanın birinde Crisan isimli fakir ama gururlu bir köylü genç varmış. Köyün ağasının kızına tutulan bu talihsiz genç, yemeden içmeden kesilmiş. Gel zaman git zaman genç kızın dikkatini çekmeyi başarmış, hatta onu kendine aşık bile etmiş. Genç kızı her gün bir bahane bulup görmeye gitmiş, kimi zaman camda, kimi zaman bahçede görmüş, ama hiçbir gününü onu görmeden geçirmemiş. Bu durumu fark eden köyün ağası, çok sinirlenmiş ve kızı ile bu fakir delikanlının görüşmelerini engellemiş.


Crisan ne yaparsa yapsın bir türlü eve yaklaşamıyor, sevdiği kızı göremiyormuş. Crisan’ın neden gelmediğini bilmeyen genç kız, hasretinden yataklara düşmüş. Genç kızın bu durumuna dayanamayan dadısı, Crisan’ı bulup olan biteni anlatmış. Onu eve sokamayacağını ama eğer isterse ona mesajlarını iletebileceğini söylemiş. Crisan da hemen ormana gidip gördüğü en güzel çiçeği dalından koparmış, ucuna da bir not iliştirmiş: Crisan T’eaime… (Crisan seni seviyor…) ve sevgilisine ölene dek her gün bu notla o çiçeği yollamış. İşte o çiçek krizantemmiş.


Şebboy

Çeşit çeşit renkleriyle sebat etmek, vefakârlık, sempati gibi kavramların sembolü kabul edilir şebboy çiçeği. İsmi Farsça şeb (gece) ve buy (koku) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan şebboy özellikle geceleri çok güzel kokan bir kış çiçeğidir.


Sümbül

Anayurdu Doğu Akdeniz olan rengarenk minik çiçekleri ve mis kokusuyla edebiyata da ilham kaynağı olan sümbül, özellikle divan edebiyatında sevgilinin büklüm büklüm, mis kokulu saçını anlatmak için kullanılır. Yunan mitolojisinde Sparta Kralının genç oğlu olan ve yeniden doğuşu simgeleyen Hyacinthus, son derece yakışıklı bir delikanlıdır. Hem güneş tanrısı Apollon hem de batı rüzgarının tanrısı Zefirus bu delikanlıya derin bir aşk beslemektedir. Bir gün ona kendilerini beğendirebilmek için bir yarışa girerler, bu bir disk atma yarışıdır. Hikayenin sonu ile ilgili iki rivayet vardır; biri Apollon’un yanlışlıkla genci vurduğu ve onu öldürdüğü yönündedir; diğer bir rivayet ise Zefirus’un kıskançlığının gencin ölümüne sebep olduğudur. Zefirus bir rüzgar çıkararak Apollon’un diskinin gence isabet etmesini sağlar ve genç ölür. İşte Sümbül ismini bu talihsiz delikanlıdan almaktadır.

247 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page