Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Sabahı olmayan gecelerde.
Gül dalları yerine demir çubuklar vardı
Münzevî münzevî pencerelerde.
Dört uzun yıl boyunca
Dışarda koskoca bir doğa
Baştan çıkaran kokularıyla
doldurdu yolları.
Her bahar göğün kapılarında
Şarkılar okudu tarla kuşları.
Apak bulutlar geçti habersiz
Âşıklığımdan, şairliğimden,
Bahar yağmurları bensiz yağdı
Ebemkuşağı açtı bensiz.
Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Gübreliğinde günlerimin,
İnsanlar olmadı farkında
En küçük hünerimin.
Ne de bir kimsenin haberi oldu
varlığımla yokluğumdan.
Yalnız, bir bahar sabahına
benzeyen çocukluğumdan
Ebemkuşakları gelirdi
eğlendirmek için beni,
İçinde çırılçıplak çimdiğim dereler
Söylerken kulağımın dibinde ninni
Bir bahar sabahı gibi güzel çocukluğumun
Kırık beşiğine başımı koyar
Uyanmadan günlerce uyurdum.
Umudumu, dudaklarında büyük türküler
Ellerinde gelincik desteleri
karşımda bulurdum.
Öğrenme
istemem
bir Eyüp sabrı nedir
torunlarımın torunu.
Say ki dedelerin bir masal yaşadı
Say ki acılar masaldı,
Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu!
Hasan İzzettin Dinamo:
(D. 1909, Ahanda köyü / Akçaabat / Trabzon - Ö. 20 Haziran 1989, İstanbul).
Bir şehit oğluydu. Şehit çocuklarına ayrılan yetimhanelerde büyüdü, okudu, öğretmen oldu. Önce şiirleriyle başladığı yazın hayatını romanlarla sürdürdü.
Kutsal İsyan (1966-67) adlı sekiz ciltlik romanında, belgelere dayanan tanıklıklarla, Kurtuluş Savaşı yıllarını, toplumun tüm kesimleriyle verilen bir “varolma savaşı” ekseninde destanlaştırdı. Kutsal Barış adlı romanıyla (7 cilt) da Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen süreyi “kuruluş yılları” çerçevesinde, belge ve tanıklarla aktardı.
Ülke çapında tanınması, şiirlerinden çok, bu romanlarıyla oldu.
Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal Barış ile 1977 Orhan Kemal Roman Ödülünü, 1998 AFEKS 1. İstanbul Kitap Şefliği Özel Ödülünü aldı.
1931 yılında öğretmen okulunu bitirdikten sonra, Malatya ve Adıyaman’da iki yılı aşkın bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. Ardından Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümüne girdi. Burada öğrenciyken, Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı bulunan Tren adlı şiiri nedeniyle dört yıl ağır hapis cezasına (1935) çarptırıldı.
Cezaevindeyken çıkardığı Deniz Feneri (1937) adlı kitabındaki şiirlerde, kendine ulaşma çabası sezilir. Cezaevinden çıktıktan sonra (1939) İstanbul’a yerleşerek profesyonel yazı hayatına başladı. Bu dönemde yazdığı doğaya, barışa, özgürlüğe, mutluluğa, kardeşliğe duyulan özlem ve faşizme, savaşa, baskıya duyulan nefret şiirleri Ses, İnsan, Hamle, Küllük, Sokak, Yeni İstanbul ve Yeni Edebiyat dergilerinde (1939-42) yayımlandı.
Vatan Şarkısı ve İki Emekli General ve Bir Sivil Amirale Reddiye başlıklı şiirleri ile Yeni Edebiyat dergisinde yer alan sekiz şiiri nedeniyle yeniden kovuşturmaya uğradı. Sıkıyönetim mahkemesine çıkarıldı (1942), yedek subaylık hakkını kazanmasına karşın er olarak askere sevk edildi. Kaçışlar ve sürgünlerle dolu askerliği yedi yıl (1942-49) sürdü. Askerlikten sonra İstanbul’a döndü; çevirmenlik, fotoğrafçılık, görgü kurallarıyla ilgili derleme çalışmaları yaparak, özel dersler vererek ve gazetelerde yazarlık yaparak geçimini sağladı.
6-7 Eylül (1955) olayları sonrasında ve 12 Mart (1971) askeri müdahale döneminde bir süre tutuklu kaldı. Ölene kadar May Yayınevinde danışmanlık yaptı.
Florya Şenlikköy Mezarlığına gömülüdür.