top of page
1/2

Gagavuz Yazını

Güncelleme tarihi: 9 Ara 2020


Türkçenin evrensel bir dil olduğuna inancım güçlendikçe, ilgim bilsemeye dönüştükçe, Türkiye dışındaki Türkçe çekici gelmeye başladı. Bilsememin kökeninde iki yıl süren asker öğretmenliğimin deneyimleri olduğuna inanırım. Kalem pilli küçük el radyomdan her akşam Azerbaycan radyosunu dinlerdim. Haberler, hava durumu, spor haberleri ve derken arkası yarınlardan dinlemeyi alışkanlık edindim. Cengiz Aytmatov, Anton Çehov, Nikolay Gogol alışkanlığım olmuştu. Öyküleri dinlemenin hoşluğundan ‘…Pil Bitecek…’ kaygısını unuturdum. Pilin parası önemli değildi de karlı yollardan gelmesi zordu. Azerbaycan Türkçesinin dilimize yakınlığı ilgimi çekerken eski sözcüklerin çokluğundan yakınsam da has okur olmanın kolaylığından yararlanırdım. Azerbaycan’ın Mustafa Kemali yoktu, dil devrimi yapılmamıştı. Türkçe konuşsalarda Kiril abecesiyle yazmak zorundaydılar. Okuma yolculuğum ilerledikçe Türkçe konuşan öteki ulusların yazınına yoğunlaştım. Kiril abecesiyle okuma yazma edimi yoksunluğundan çeviri yapıtların sınırlarını aşamadım.


Türkmenistan, Azerbaycan ve GAGAUZ dilinden Latin abecesiyle yazılanları, başlangıçta zorlansam da kolayca anlamaya başladığımı görünce, ayrı bir tad almanın yanında bilinmeyeni bulmanın coşkusunu yaşadım. Çağdaş Azerbaycan, Çağdaş Türkmenistan, Çağdaş Gagauz Öyküleri* değişik sulardan içmenin tadındaydı.Kitaplar her iki dilde karşılıklı yazılmış, sonuna sözlük de eklenmişti. Bir süre zorlandıktan sonra sözlük bölümüne bakmadan okudum. Türkçenin ılık denizlerinde yüzmenin, kulaç atmanın verdiği haz çevrenimi açtı. Türkmence ve AzeriTürkçesi’yle daha sonra yeniden buluşsam, kendimi tamamlasam da Gagauz Türkçesiyle uzun süren kopuş yaşamak zorunda kaldım. Küçümsediğimiz, yerini bilmediğimiz, kapısını çalmadığımız il/ilçe Halk Kitaplıkları olmasa kopuş daha da sürecekti sanırım. Yıllar sonra ‘ Çağdaş Gagauz Öyküleri’**öyküleriyle buluşmak eski bir tanışla kucaklaşmaya benziyordu. Kitabın daha derin incelenmesi, bu yazının doğuşu gösterişten uzak, alçak gönüllü kitabın sonucudur.

Gagauz yazının çekiciliğinin en belirgin özgünlüğü Türkçeyle aynı kökenden olmasıydı. Oğuz soyunun Altay kültüründen, değişik coğrafyalarda, değişik inançlarda biçimlenmişiydi. Günümüz Moldova’sı Asya ile Avrupa arasında geçiş yolu olunca tarihi, kültürü, tarih ve kültürün en başat göstergesi olan dil olmuştur. Osmanlı, Romen, Rus dilinin örselemesine, yok etme girişimlerine karşın yok edilemeyenGagauz Türkçesinin varlığını korumada gösterdiği çabaların önemini yadsıyamayız. 21.yüzyıla küçültülmüş Balkan devleti olarak giren Moldavya Cumhuriyeti’nde Gagauz yazınını geleceğini bilsemekteyim.


Özgünlüklerine değinmeden önce, Gagauz halkının dilini korumada verdiği çabayı anımsamadan geçemeyiz.

“ Dilsiz ve yazınsız halk olamaz; yoksa başka halklara karışıp yok olmaya hazırdır. Edebiyat güzel dille yazılmış bir tarihtir.”( y.9).***

Günümüzde Moldovya Cumhuriyeti olarak bilinen toprakların içinde sayıları azalsa bile on beş yazarın kırk öyküsü de bir gerçektir. İvmenin kökenlerine baktığımızda;

“ İleri sürülen yirmi görüş sonucuna göre, Gagauzların Oğuz Türkmenlerinden olduğu, Baserabya’nın Güneyinde, şimdi Moldova sınırlarında yaşadıkları, Oğuz Türkçesiyle konuştukları kesinlik kazanmış durumdadır. 1918-1940 Romanya devleti içerisinde yaşarken, Büyükelçi Hamdullah Suphi Tanrıöver’in çabalarıyla okullarda haftada iki saat Türkçe dersi gördüklerini öğreniyoruz. 1940 yılında bölgenin denetimi Sovyetler Birliğine geçince devlet dili Kiril abecesinde Rusça olunca, Türkçe unutturulmaya çalışılırken Gagavuzların Türklerden soğutulması, düşmanlaştırılması çabalarının izlerini görüyoruz. Gagavuz’ca yasaklanır ama yok edilemez.

Romen ve Kirilabecesiyle 1908de denenen dini gazetenin başarılı olamaması, 1918 ‘de Mihail çakır Latin abecesinde denemeyi sürdürür.1940- 1957 arası Kiril abecesiyle yazma denemeleri yapılamaz. 1950 yılı Gagauz Türkçesinin önemli atılım yılı olur. Moskova İlimler Akademisi Gagauz Türkçesini incelemeye alır; 1957’de Kiril abecesiyle Gagauz dilinde yazma izni verilir. 1959 yılında “ Bucaktan Sesler” ilk kitap olarak yayımlanır.1986-87 yılında okullarda Gagauz dili ve yazını dersleri verilmeye başlanır. 88-89 yıllarında şiir ve öykü kitapları yayınlanmaya başlar. 2007 de 1 roman, 10 öykü, 40 şiir kitabı yayınlanır.Sovyet İlimler Akademisinin yasaklamalara karşın Gaguzca dilinin incelemesinde ve izin verilmesindeki çabası unutulmaz bir bilimsel karardır. 1960 yılından sonra Gaguz Yazını kendini gösterme çabasına girer. (Prof. Dr. Argunşah Hülya / Prof. Dr. Argunşah Mustafa )”


Çevirmen-Yazar Güllü Karanfil’in öyküleri toplu değerlendirmesi önemli bilgileri içermektedir. Benim yaklaşımım Türkiye öyküleriyle örtüşmesine bakmak oldu. Konular bağlamında baktığımda duyumsadıklarımın ortaklıklarına ilgi çekmektir. Gagauz Türklerinin yaşadıkları yerlerin kırsalın köyleri ve kasabalında yaşayan, topraktan ve hayvandan doyunan insanların birbiriyle ilişkileridir. Yaşamın zorlamalarına karşın ortak sıkıntıları çekerken kin duygusunu taşımamalardır. Küçük bencillikleri, açıkgözlükleri, yaşamanın kolaya kaçışları olarak görürler de kesinlikle düşmanlaştırmazlar. Konularda belirgin olarak sezilen yaşadıkları tarihsel sürecin izleri belirgindir. Anlatılan dönemlerde Osmanlının izi duyulmaz. Romanya, Sovyet dönemi belirgindir. Genç yazarlarda başlayarak 21. Yüzyılın izlerini cep telefonu, bilgisayar, modunda, telefon, metrobüs, televizyon, market, kredi kartı, Türkiye’de çalışmaya giden köylü kadınla eşinin ilişkilerinin anlatılışında görürüz. Ulus devlet konumundan uzaklaşıp yeniyi aramanın izleridir sezinlediklerimiz. Üç keçili, iki inekli, tarlalı, bağlı, bahçeli yaşam gerilerde kalmıştır. Ünlü öykücülerde sıklıkla gördüğümüzkırsal yaşamın güç üretimi, hayvanlarla ilişkileri, doğa ve hayvan sevgisi, insanlar arasındaki hoş ilişkiler azalırken kent kokusu duyumsanır. Bütün yazılanların gerisinde, okuması- yazması yasaklanan Gagauz halkının sözlü yazın ürünlerinin gizemli gücünün olduğu unutulmamalıdır.


1928-32 arası Türk devrimlerinin Anadolu halkına getirdiği kır yaşamının zorluklarına, yoksunluklarına, yokluklarına karşın devrimlerin eğitime yönelik sıcaklığı duyumsanırken; Gagauz halkının sancısı sürmektedir. İleride ‘Köy Yazını!’ olarak altsanacak da olsa kırsalın yazını başlamıştır.İkinci paylaşım Savaşında Gagauz halkının duruşu hiç bir öyküde dillendirmez ama “Sibirya Sürgünü” çoğu öyküde vardır. Dilin yasaklanması acıdır da Sovyetlerin Gagauzca yazmaya izin vermesi dillendirilmez. Kıtlık, yoksulluk, hastalık Avrupa’yı sardığı denli Asya’yı da sarmıştı. Savaşın ve doğanın tutsakları değil miydik? Ülkemizin o yıllarını yaşlı yazarlarımız daha mı mutlu anlatır?

Dil yaklaşımından baktığımızda; Aynı süreçte Gagauz dili Rus dili ile kavgalıdır ve var olma savaşı vermektedir. “Dillerini başka dillerin baskılarından kurtarma” savaşımında aydın desteği oluşmamıştır ama yok değildir. On beş yazarın çok yazanlarında (Dimitri Karaçoban, NikolayBaboğlu, PetriÇebotar, Nikola Esir…) Romen, Rus dönemlerinin etkilerini açıkça görürüz. Osmanlıya söz söylememek, Romanya’ya ılımlı yaklaşmak,Sovyet karşıtlığı, Stalin düşmanlığı, kolhoz karşıtlığı sıklıkla dile getirilirken dönemin siyasal tarihi de duyumsatılmış olur. Siyasal erkin sağlanması çalışmalarıyla eğitim çabalarının da koşut gittiğini sezinleriz. Kıpçak- Gagauz dillendirmesinin Gaguzların Kıpçak Türkleri mi oldukları açıklanmaz ama sezdirilir.

Türkiye öykücülüğünde ulaşılan noktaları Gagauz öykücülüğünde aramak usa uygun olamaz. Kırsal insanının usa uygun, tarıma, hayvancılığa, el zanaatlarına dayalı yaşamı; insan ilişkilerindeki içtenliği, dinsel yaklaşımlardaki ussallığı, kendi kültürünü yaratmadaki özgünlüğü ortaktır. Kendinizi Gagauz yerleşimlerinde, Gagauz insanlar arasında duyumsarsınız. Birlikte yaşama olanağımız olsa yabancılık çekmeyeceğimiz duygusunu duyumsarsınız. Aynı duyguları ünlü Bulgar öykücü YordanYovkov****’dan Torlak Köylerini anlatırken duyumsadım.Biçem olarak baktığımızda çoğunlukla kısa olay ve kişi tanıtımlarına dayanan öykülerdir. Kısa tümcelerle, betimlemelerle, herkesin anlayacağı duruluk ve anlatım arılığında yazıldığından her kültür düzeyinde okunup anlaşılacak biçemdedir. Uzun betimlemelerden, derinlemesine gizemli anlatımlardan, fantastik kurgu oyunlarından uzak anlatımlardır.

Gagauz yazınını önemli adlarından Mariya Kapaklı’nın söyleşisinde öne çıkardığı, Türkçe konuşup yazan halkların işbirliğine inancım sonsuzdur. Gagauz yazarları özgün/ üzgün, inatçı çabalarla yazının temelini atarak, Gaguz Türkçesine yaşama alanı açmayı başarmışlardır. Asıl beklentimiz genç kuşakların soruna ilgi gösterip, var olanı evrensel alanlara taşımalarıdır. Genç kuşak yazarlarla aramızın daha yakınlaştığını görmekten mutluyum. En azından sözlü dönem yazınımız ortak değerlerini korumaktadır. Bu anlayışla, Türkçenin konuşulduğu her ülkenin okurları ve yazarları arasında bağlantı kurmaya özen gösteren dergi( Güncel Yaşam), dernek (KIBATEK) çalışmalarını da önemsemek gerekir. Kitaplara ulaşmak zor gelirse de dergilerin tanışmamızı, kültür bağı kurmamızı kolaylaştıracağına inanıyorum. 21.yüzyıl yazarlarının yazdıklarını da incelemenin yerinde olacağına inanıyorum. Gagauz yazarlarına bir selamım olmasını dilerim.



19 Mayıs 2016.


  • * Çağdaş GagauzEdebiyatı. Kültür Bakanlığı yayınları

  • ** Hüseyin SU. Çağdaş Gagauz Öyküleri. Seçki. Hece Yayınları, 2014

  • *** Güllü Karanfil. Güllü Karanfil. Çevirmen.

  • **** YovkovYordan. Tekerleklerin Türküsü. Öykü, Evrensel Basım Yayım-2013

Etiketler:

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/682
bottom of page