top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

İlkyazın Sanrıları

Güncelleme tarihi: 25 Ara 2020

GEZİ PARKI



28 Nisan 2013'te başlayan GEZİ PARKI olaylarının başlangıcının 7. yıldönümü bu günler.

Son duruşmaları da galiba Şubatta yapıldı.


Sosyal bir patlama, spontene yani kendiliğinden başkaldırı ya da karanlık güçlerin tezgahı... şu bu denildi.


Ne var ki ben hala aydınlanmış değilim.

Kanamadım.


Geçmişi, hele sonraki 7 yılda olan olayları düşündükçe bir anda bütün ülkeyi saran bu gizemli dalganın moda deyişle spontene bir halk hareketi olduğunu hala aklım almıyor.


Elimde hiçbir verim yok, siz ne okumuş duymuşsanız benimki de o, sadece tarihi unutmuyorum ve halkımı tanıyorum: İstanbul'da üç ağaç kesilecek ve halk ülkenin dört yanında ayağa kalkacak... Hiç olmuş mu az baksanıza?


60 yıl önce devrin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları idamla yargılandı, bazıları da asıldı, ki onlar %48'le iktidardı da, kaç yaprak sallandı dalında...


50 yıl önce muhalefet bu ülkenin yarısıyken Ankara'da üç genç insan asıldı, kimin kılı kımıldadı. İtiraz eden arkadaşları da Kızıldere'de, Nurhak'ta öldürüldü.


Kurtuluş Savaşı demeyin bana...


Tuhaf bir manzaraya rastlardım. Geriye kaçmakta olan askerin biri, bir buçuk arşın boyunda, soba borusu kalınlığında bir döşeme parçasını ucundan yakıp koltuğunun altına vurmuş, eline geçirdiği bir tavuğu da bir eline almış koşuyor. Koşarken koltuğunun altındaki ateş yanıyor, bu ateşle elindeki tavuğu pişiriyor, ara sıra da yiyor.” ...manzaraları ben yazmadım. Belki her savaşın ve insanın doğası bu.



gezi parkı / Şenol Yazıcı/ maviADA

Kurtuluş Savaşı, denilebilir ki halka rağmen, başarıldı çünkü tarihin bir kesişme anı olması bir yana başında eşsiz bir savaş dehası Atatürk ve silah arkadaşları vardı.


Ben gezi eyleminin 15 Temmuz'un bir önprovası olduğunu o günde düşündüm, hala da düşünürüm. Nitekim kısa süre sonra hükumet içindeki gözü doymayan grup, hepimizin izlediği gibi devletin olanaklarını da kullanıp tiyatral bir biçimde güya suret i haktan gözüküp açık muhalefetini başlatmıştı. Onu her türlü olanakla donatıp palazlandıran AKP değil onlardı güya asıl doğrucular...


Bu benim sanım mı? Olsun, benim de saçmalama hakkım var hoş...


Ayrıca o kadar aklım da yok, alması da gerekmiyor... Ama sizin söylediğiniz her şeye de inanma mecburiyetim de...


Ne var ki ölen ve yaralanan insanları anmadan geçmek istemem. Onların bu hesaplı kalkışmanın bir parçası olduğunu hiç sanmadım, tıpkı benim 40 yıl önce hissettiğim büyük coşkuyla fasulye yemeyi bilmezken ülke kurtarmaya soyunmam hali gibiler... Yani samimi ve coşkulular, ama bilinçsiz...


Onların gördükleri zararda bir suçlu aranacaksa, çok da doğru değil belki ama dolaylı bir mantıkla durumdan ucuz bir zafer çıkarmaya çalışan basiretsiz muhalefetin, sadece CHP değil, tüm muhalif kesimlerin, hatta bizzat iktidarın içinde olup da ne yapacağını bilmeden ya da gerçek bir husumetle aslında işin içinde parmağı olan, ama sanki adil konuşan büyük başların da sorumluluğu vardır.


İpleri tutanlar hep kurtulur. Olan fillere değil, çimenlere olur.


Yeni bir şey söylemek içimden gelmiyor...


O günlerde yazdığım yazıyla yetineceğim

...

(Meraklısına TIKLA oku)


29 / 05 /2020

*



YAZMA SIKINTISI

/

...


Siz ne sanmıştınız bilmiyorum; ola ki başarır biraz da okuyucusu olan bir yazara dönerseniz, benzerleriniz çangıl ormanında çakır dikeni ayıklarken size tablonun dışında birkaç sigara içimi fark mı verilecekti beyaz sahip tarafından?..

.

Yazmak başlangıçta sizi sizden yaratacak bir sistemli, disiplinli, bilinçli bir çalışma ya da hobiyken zamanla yaşamı açıklamak için ikinci yola yani bir tür masumca da olsa deliliğe dönebilir.


Hayatı sadece aklınızla yorumlamak yetmez olur; o yoruma bir de yazarak sağlama yaparsınız.

Oysa hayat çok akıllıya değil, çok şanslıya gülümser...


Ben o hale uğradım, oradan bilirim.


Yetmedi ilk kitabımı da yaptım. Başıma gelmeyen de kalmadı. Çünkü farkına varmadığım nokta, eli kalem tutan biraz da bir şeye benzeyen biriyseniz, şimdi övündüm, siz siyasetin iştahını kabartan bir keklik gibisinizdir.

Başınıza gelecekler pişmiş ördeği bile aratabilir.


...

Yıldım mı? Deli misiniz, yaptığından ders alacak aklım olsaydı zaten yazmazdım. Bir sonraki kitabıma mayolu resmimi koyacağıma, aba altından sopa göstererek beni yıldırmaya çalışan vali yardımcısına yeminle söz bile vermiştim.


Deprem araya girmeseydi...

Altı ay sonra bir yayınevi ikinci baskısını önerdi kitabın, yaptırdım. Mayolu resmi mi soruyorsunuz, o kadarına cesaret edemedim, ama yine de yakındı arka kapaktaki resmim. Bu kez de, hem de deprem sonrası bir umut vaadedilen özgür ülke diyerek taşındığım İzmir gibi bir yerde resimden beni okuyan edebiyat öğretmeni bayan okurlarım, maço erkek sıfatını yakıştıracaktı.


Talihsiz bir coğrafya bu: Belki üşüyordur kişi ya da benim gibi bakımsız kapalı giyinir o gün; olur muhafazakar, yaşadığı yer Ege gibi Akdeniz gibi sıcaktır, su kuşu olur, soyunur dökünür; olur çağdaş. O zaman keçiler ordinaryüs çağdaş...


Anam gerici, babam ilerici...


Çağdaşlık en az 5 bin yıllık kültür, haberin var mı yazıyı kim buldu?


Yok öyle bir şey, kispetimiz ne olursa olsun biz hep oyuz; altı kaval üstü şişhane. Kim takar "Yalova Kaymakamı"nı, yazmak benim edebiyat memurluğum değil hoş, yaşı ve aklı ergenleşmemiş birilerinin de kamusal alanı, girmesin, orası benim özgürlüğümdü. Bundan sonra her yazdığıma +18 diye eklemezsem...

Anlamayan girmesin...


( Okumak istersen TIKLA)


ŞENOL YAZICI


*



TANRI Beni GÜZELLE Boğacak


15 Mayıs2020

/

Bazen bende de oluyor o hal;

Bazı günler maviADA'ya koyacak yazı bulamıyorum, bazen de yağmur gibi yağıyor.

Okumaya yetişemiyorlardır şimdi, dediğim oluyor...

Hayat da öyle!

Bazı tekdüzeliğiyle kulunu çıldırtırken, bazen de iyisinin de kötüsünün de yağmuruna geçiyor Tanrı...


Çıldırtıyor...

Nazife gençliğimin çalıntı aşklarındandı. Sıcak ülkelerin sürmeli gözlü güzellerinden... Harmanisine sarılmış, kavruk belli etmeyen bir Latin Amerikalı dişi... Dişi diyorum, başka bu kadar yavrulayamaz ve süslenip püslense de böyle güzel olamaz bir erkek. Antalya'da kim bilir nasıl bir gece, utanmazlığım yüzümde, bir balkonun önünden geçerken minnacık ama yırtıcı, öldürücü dikenli bir top olarak ellerime gelmişti.

Gerçek adı nedir bile bilmem... Ömrü de ne olur onu da... Dün uğruna öldüğümüz bütün aşkların kaderi gibi onunki de; saçları beyazlayana kim bakar, anne değilse eğer?

Nazife bu ama... Tam öldü derken, bir gece tutar ayhali, kıyamet gibi çiçek keser, çıka gelir... Koca mahalle Akdeniz kokar...

Soluğunuz kesilir...

Yetemezsiniz...

Çoğu en güzelinden kelebeğin ömrü gibi; sadece bir gün... Ama öyle bir gün...

ATLAS'dan sonra...

Anladım, Tanrı beni güzellikle boğacak...

*



ATLAS

/

Ben ayakkabı boyacısı olup kazancımla her gün sinemaya gitmek istiyordum, babamsa doktor olmamı...


Ne var ki tıp fakültesini kazandığım da o, oyunbozanlık edecek erkeninden ölecekti.


Laf aramızda, hiçbir sözünü de tutamazdı garibim, bana İspanyol paça pantolon alacaktı sınıfı geçersem, hala alacak, geçmediğim sınıfta kalmadı oysa...


Kayıt için gittiğimde bir anatomi atlası 1600 Liraydı.


Oysa ben yeni başladığım ilkokul öğretmenliğinde sadece 1000 lira maaş alıyordum ve okula gideceksem onu da bırakacaktım.

O ATLAS hasretim kaldı.

Ben de doktorlar yetiştirmeyi seçtim.


Ne var ki, sahici olacaksam o gün bugündür doktorlarla avukatlarla zorum da vardır; kusur arama, ben olsam öyle yapmazdım hali...


Eee, yetişemedim, neyleyim; üzümler şimdi koruk olur...


Olsun;

Şimdi,

kul düşünür kader gülerken


artık bir ATLAS'ım da var...


Tanrım olmayana da versin...


(İlk değil oysa, sizi bilmem ama ben de bu hal hep vardır, EGE'de, ADA'da başka bir şey miydim? İnsan bu doymuyor, iyi ki de doymuyor, yoksa ölmeyen neye yarar? Görmek isteyen için...TIKLA)

/

14.05.2020, 12:20



*

ECCE HOME




/

...

Evreni yaşanılır kılan ya da onu bir cehenneme çeviren "EŞREF İ MAHLUKAT; egemen yaratık sözünü ettiğimiz; ECCE HOME.

Yani hem en soylusu, hem en soysuzu olabilen...


İNSAN bu...

Onu cahil bırak, bir siyasete, bir kavrama köle yap; Haşhaşilere taş çıkarsın... Ona öğret, ahlak işle, kalbini ve beynini keşfetsin, kendini yok ederek seni ve tüm insanlığı kurtarsın...


Evrenin efendisi zalim bir alçak ya da zincirlerini kırmış,adalet aşığı KÖLE...


Öyle çelişki yumağı, öyle pragmatik...


(meraklısına)


/

ŞENOL YAZICI




9 Mayıs 2020

*

Bir düşünsenize ne kadar çok insan ölmüş ya da öldürmüşüz İLKYAZda. Sanki bir zafiyetimiz ya da baharlara bir hıncımız var...

Nazım Hikmet, Ahmet Arif... Deniz Gezmişler, 27 Mayıs...


Öldürmemişsek de baharını zemheri yapmışız.


Hele şairler, yazarlar...


Sanatçı yaşadıkça da değil, öldükten sonra itibarlıdır, derler ya...YALAN...


O bize özgü bir deyiş; Günahımıza kılıf...


Batı da sanatçı yaşarken de itibarlıdır.

O ilhamını acıdan değil, hayattan ya da aşktan alır...


MONTAİGNE bir aristokrat değilse de varlıklı bir soyludur. Hiç hapse düşmemiş hiç gadre uğramamıştır; aksine doyduğu bir hayattan sonra çekildiği evinde yaşadığını akıl süzgecinden geçirmiş, büyük bir keyifle yazıya dökmüş. Ortaya çıkan DENEMELER çağlar içinde kutsal kitaplardan sonra en çok okunan kitaplardan biri olmuş.

Picasso Guernica'dan önce de büyük ressamdır, zaten o resmin talebi bilinen yetkinliğinin sonucudur.

Komünizm mi KAPİTALİZMİN başına bela eden(!) MARX, bir ALMAN YAHUDİSİydi. Aykırı fikirleri yetmiyormuş gibi ... sarhoş olmaktan, kilisede kahkaha ile gülmeye ve şehirde eşek turu atmaya kadar... skandal sayılabilecek çok şeye imza attı.


Evet bir vatansız olarak öldü, ama adamı ne hapse tıktılar, ne de idamla yargıladılar ne de bir bilinmeyenle yok ettiler... Ayrıca çağının egemenlerinin ve büyük tanrısı sermayenin en olmadık yerlerine pervasızca parmak atan bu adama o kadarı da yapılmasa herhalde "ajan" der itibar da etmezdik.


Bize özgüdür baharlardan kan devşirmek... Bir bakın tanımış ne kadar yazarımız çizerimiz varsa ya hapislerden geçmiştir ya da gadre uğramıştır "ilahi" adaletin elinde...


Al Nesimi' yi... Al Hallacı Mansur'u geç Nazım Hikmet'e, bak Sabahattin Ali'ye, Aziz Nesin'i demiyorum bile git Sıvas'a bak 33 aydına...


ACITAN BAHARLAR dizimiz ne anladınız değil mi?


İşte NESİMİ... Görüşleri yöneticileri rahatsız etmeye başladığında, benzer vakalarda olduğu gibi, Nesimî de takip edilmiş ve Mısır Çerkez kölemenleri hükûmdarı El-Müeyyed Şeyh'in emriyle Şam'da derisi yüzülerek öldürülmüştür. Cesedinin bir hafta halka gösterildiği, ayrıca öldürüldükten sonra derisini omzuna alıp 7 kapıdan aynı anda çıktığı rivayet edilir. Yıl 1418...



Sabahattin Ali sadece iyi bir yazar, şair değil, o dönemin kıt olanaklarıyla Avrupa'da eğitilmiş bir öğretmendi de... Gördüğü uygar ülkeler ve eğitimin etkisiyle azıcık muhalif bakınca başına gelmeyen kalmadı, en sonunda da vahşice öldürüldü. Tarih ilginç :2 Nisan 1948 ...


Nevzat Çelik

Üniversite birinci sınıfta "ülkeyi kurtarmaya" kalkmaktan hapse atıldı, idamla yargılandı, çıktığında artık ünlü bir şairdi... Tarih daha da ilginç: 1980'ler...


Gene iyi, bazıları siyasetten düştü, ama çıkınca mahalleye kabadayısı oldu...


Şimdi gülümseyen bir yüz isterdiniz, bahara uydu mu diyorsunuz... ama öyle kalsın değil bizim temennimiz, bu halimiz de vardır ibreti alemi aslında...


Baharı karartıp acı çektirerek şair yazar üretiriz...




ŞENOL YAZICI

*


İLK AŞK

ya da

BU ÜLKEDE HER İYİ ŞAİR SAĞALTILMIŞ BİR TRAVMADIR


9 Mayıs 2020

/

Seksen yıl o acıyı, o kırılmayı her yazdığında yeniden yeniden kanatıp taşımak çok zor gelir bana.

Belki böyle de değildir İLK AŞK'ın ve ATTİLA İLHAN'ın hikâyesi, kimbilir sislenen aklım ne oyunlar ediyor bana...

yine de kuşkuya "mahal yok" ben hep öyle hissederim.


Aklıma gelince bir Akdeniz başlar, kırık, yaralı bir Akdeniz. Hele güzse…

Bir mavi kız, siyah çizmelerinin sivri topuklarını inadına sert sert vurarak, güneş yanığı sarı saçlarının her bir telini içimde keskin bir jilet yapıp gezdirir .

Etekleri savrulur, dikişli çorapların üstünde. O yabanî erikler delirir, çiçek keser. Ürperirim.

Sizi bilmem, ama ben hep içimden vurulurum. Bu da olmasa başka türlü bizim gibiler yenilmez, tüketilmez.

Böylesine yaşamak nasıl bir şereftir anlamamam, ama CAN bu, en büyük korkumuzdur.

Ne var ki,

unuttunuz mu, zulmün efendileri, on beş yaşında zaten öldürmüştünüz?

Kim iki kez ölür ki?






/

ŞENOL YAZICI


DENİZ'in SON İSTEĞİ RODRİGO KONÇERTOSU NEDEN ÇALINMADI?

/

6 Mayıs 2020


şaka gibi...

HIDRELLEZ gecesiydi,

yaratıcı gücü kökten talihsiz birileri unutturmak için

o mutlu geceyi seçmişti.

SAM AMCA, ülkesinde harladığı ateşi müttefik ülkelerine de süt tozu ve eski silahlarını rüşvet yapıp yaymayı başarmıştı. Dünyanın jandarması olacaktı.

Ya ona ortam hazırlayan daha proleter iktidarı palazlanmadan mahalle dayılığına soyunan Stalin arızasına ne diyeceksin?

Ortam hazırdı.

Parmaklar kalktı, parmaklar indi.

20.YY da birileri en nitelikli çocuklarının kanını USA süt tozuna katık yapıyordu.

Astılar onları...

Deniz Gezmiş yanılmıyordu, düşünceleri yaşadı.

Yurtseverliğin, hak, emek mücadelesinin efsanevi bayrağı oldu.

HIDRELLEZ gecesiydi. Masum istekler gül dalına asılırdı,

onun son isteği de yerine getirilmedi…

“Demli çay” içemedi, istediği müzik de çalınmadı.

İyi ki çalmadılar konçertoyu, diye düşünürüm bazen. Ya insafa gelip, korkularını yenip, insanlıkları uyanıp ‘son arzudur’ diyerek çalsalardı… O köhne Ulucanlar, bir bahar gecesi, dünyanın dört yanında, dağ başlarında yanan özgürlük ateşleri gibi usuldan usuldan, yıldız dolu göklere doğru yükselen o muhteşem konçertonun gitar nağmeleriyle temellerinden titreseydi…

(Meraklısına TIKLA)

/



Kim böyle başlarsa söze kaçın, bilinki en tanıdık, en sıkıcı öykünün başındasınız.

Bizim ki de öyle olabilir, uyarmadı demeyin.


Nasıl bir cahil cesaretiyse milyonlarca liralı sermayeli yayın şirketleriyle yarıştık, aynı platformlarda etkinlikler yaptık, ilk kez bizde yazan insanların ilk kitaplarını ve o korkunç sevinçlerini gördük,

tanrıların sofrasından ateş çaldık, İNSANA götürdük... ve şükür benim o ilk maviADA'da yazan yazarlarım, utanılır bir noktaya da düşmedi. Alkış gördü.

... ve hala aynı şeyi aynı gösterişte olmasa da yapıyoruz.

Sanat bizim için bir yaşama biçimi, en güzel hobimiz, demansa karşı büyük direnme, okey oynamıyoruz da toplanıp maviye boyuyoruz duvarlarımızı.

İçim gururla doluyor.

Kitaplarımdan daha değerli ve hayata uygun diyorum. Bir işe yaramadan geçmemiş bu ömür diyorum... ve hala güzel bir şeylerle uğraşıyorum, düşünmenin, yazmanın yaşı mı var? Hatta o ak sakal, derin çizgiler... yazana çizene ne de güzel yakışır...

...ve maviADA giderek küçük bir ülke oluyor, sanat ve estetikle sıvanmış bir ülke...

Hüzünlenmiyor da değilim: Her şey yolunda gitseydi, şimdi BAHAR 2020'nin basılı dergisi dostlarımızın elinde olacaktı.

Daha dün tatlı bir bahar telaşındaydık... Ya şimdi?


GÖRÜNEN ELİNDEKİ KAYBOLMADAN DEĞERİNİ ANLAMIYOR İNSAN.

Tanrının sopası yok!!!

Çok çabuk verdiğini eskittin Tanrım; daha dün yastığımızın altına sakladığımız kırmızı bayram papuçları, fırından yeni çıkmış ekmek, dalına serilmiş, sararmış çiçeği üstünde al kirazdı HER GÜN...

Ne suçumuz varsa... küflenmiş tanelere dönen zamana talim ediyoruz.

Biliyorum, senin adına konuştuğunu sanan kimi zamane ahmakları ne derse desin, yarattığına bu kadar acımasız olmazsın SEN;

Yaşa, dibe vur ve küllerinden yeniden büyü, kanatlan, diyorsun...


Neler görmedi ki insanoğlu?

Hayatın yeniden fark edildiği zamanlar bunlar...

Gene doğarız.

4.5.2020

( Meraklısına-TIKLA)


ŞENOL YAZICI



CER HOCALARI...

26 nisan


Bazı arkadaşlarımıza ne oluyorsa,herhalde Ramazan etkisi bir özellik keşfetmişler kendilerinde, aslında vehmetmişler demeli ya gönlüm elvermedi:

Ramazanla ilgili dilek ve temennilere katılırsınız elbette. Toplum olarak tadını aldığımız,güzelliğini yaşadığımız bir ay kutlamak normal de düne kadar dinle ilgili bilgisi benim gibi haftada iki saatlik din dersiyle sınırlı olan çok arkadaş birden cübbeli, beyaz hoca, öztürk, şeyh, şıh, ulema hatta şeyhülislam... kesildi:

Nedir bildiğin ki başkalarına da öğreteceksin, diye sormuyorum,belli ki birden ermiş, iki de yalan yanlış Arapça sözcük tamam... Saygı duyuyorsan dine zarar verirsin o çolpa dil ve ellerinle... Bırak Tanrı her kuluna doğruyu gösterir, hatta sen gölge ve parazit etmezsen arada, daha da iyi gösterir...

Bilmiyor musun haddini bilmek de büyük erdemdir.

Gereksinme duyarsak biz ilahiyat mezunu bir hoca buluruz, "Cer hocaları" aramıyoruz.

Hiçbir dini, mezhepçi ya da partici ya da ötekileştiren paylaşıma izin vermeyeceğimizi, bunda inat edenleri silip düzelene kadar engelleyeceğimizi demiş miydik?

Okuyan benim, gözlerime yazık...


*cer hocaları. Taşrada imamlık yaparak para ve erzak toplayan genç medrese öğrencisi ...

/

Şenol Yazıcı

*

HÜZÜN


20 nisan 2020


Hayat en çok hüznüyle anlamlıdır, gelir bana. Melankoli değil hüzün…

İlk duyumda öyle sansak da sarsıntıya uğradığınız ama çökmediğiniz anlardır onlar. Yaşarken mutlu olduğunuz, ama bir nedenle ayrıldığınız, belki hak etmiş, belki etmemiş, ama sonuç olarak elinizden kayıp gitmiş ya da gidecek, kalması olanaksız güzel zamanlardır hüzünlü anlar gerçekte.

Hüznü duyumsamak engelleyemediğiniz zamanı daha çok hissetmenizi, beyninizin derinlerine iyice kazınmasını, anı daha çok yaşamınızı da sağlar.

Aklınız yarını ya da görülmeyeni; gerçeği görmüştür, yani o paramparça haliniz öngörünüzün boyutudur.

Elinizden bir oluktan akar gibi kayıp giden zamanın, bin yıllık ömrünüz, karun kadar zenginliğiniz olsa da artık hiç yaşayamayacağınız, geriye gelmeyecek, belki de gelmemesi gereken son ve tek AN olduğunu en derinden hissetmektir hüzün.


Örneğin gösterişli bir yazdan sonra sökün eden sonbahar, örneğin kızınızın düğünü, örneğin istemeden yitirdiğiniz sevgiliyle karşılaşma, örneğin mutlu mutsuz, uzun kısa... bir ömürden sonra yitirdiğiniz sevgili annenizi mezarına koyduğunuz an...


Belki de bir dahası olmayanı altın varakla çerçeveletip sonsuza değin yaşatmaktır hüzün.

/


Şenol Yazıcı




19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page