top of page
YAHYA KEMAL BEYATLI

BALKAN'DA SEYAHAT

Güncelleme tarihi: 13 Oca 2022


İstanbul'dan Sofya'ya kadar küçük bir seyahat, mazinin kalbinde kalan hayalini sileceği yerde, daha ziyade alevlendirdi. Türklük, cezir ve meddi biten bir deniz gibi, o dağlardan çekilmiş, lâkin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor. Bu tuz, Bulgar vatanının toprağında mı kalmamış? Kanında mı, huyunda mı, yaşayışında mı, giyinişinde mi, duyup düşünüşünde mi, oturup kalkışında mı; lisanında mı kalmamış? Daha nerelerinde Yarabbi... O toprakta gezdiğim müddetçe hep bunu hissettim.

Bulgar yaratılıştan politikacı ve çok hırslı. Bizden aldığı beş yüz senelik elastikiyet de, bu unsuru elle tutulmaz bir kaplan etmiş, ilk bakışta göründüğü kadar basit değil; içindekini saklamasını biliyor. Dostuna karşı cana yakın, kurnaz; düşmanına karşı cana kıyasıya zalim. Siyaset oyunlarında gayet hünerli.

En seçkin siyasileri, mutlaka, rovelvler, bomba ve bıçak oyunuyla sahneden çekilen bu memleketin halkı, az çok, bir şahıs etrafında birleşmiş görünüyor: Şâir İvon Vazof, elli seneden beri, Bulgarlığı, domuzundan kırmızı biberine kadar, bütün millîlikleriyle anan bu ihtiyar şâiri, akşamüstleri, Sofya'nın Tokatlıyan'ı olan Panap Bahçesi'nin taraçasında oturur görüyordum. Önünde akan bu halk, ona Hâlik'ına bakar gibi bakıp geçiyordu. O halkı bir havari gözleriyle süzüyordu.

Bütün hayâlinde milletinin Victor Hugo'su olmaya özenen bu şâirin tercüme edilmiş bazı parçalarını okudum, hiç sevemedim. Bana, örneğinin soluk bir gölgesi göründü. Lâkin özü itibariyle Bulgar mı Bulgar... Ziyaretine gitmemi teklif ettiler: "Beşi Bir Süngüde "adlı parçasını gördüğüm için, gitmek istemedim. Ben orada iken âni bir ölümle öldü. Derhal, şehrin sokakları siyahlara büründü. Hükümet, resmî matem ilân etti. Bütün Bulgaristan şehirlerinde, köylerinde kasabalarında çanlar çalmıyor, pencerelerden siyah bayraklar sarkıyor. Hudutsuz bir matem haftası. Bütün gazeteler Vazof'la dolu.

Ah esaret! Ne feci cilvelerin var! O gün cenazede (tabiî mecburen) Vazof'un nefret ettiği Türklerin de heyetleri vardı. Ben o fesli kafileye hüzünle bakarken gafil Türklerimizden biri: "Bizde yazık ki, böyle büyük şâirler yetişmedi!" dedi. Fuzulî'yi, Bakî'yi, Nefî'yi, Nedim'i; Galib'i, Hâmid'i, Vazof a göre, bu Himalaya tepelerini düşündüm. Yüzüne baktım; sustum, Cehalet, gözüme esaretten bile bin kat feci göründü...

Sofya'nın iç bahçeleri çok kötü, can sıkıcı. Bir de meşhur Boris Bahçesi var: bizim eski mezarlıklarımızdan birinde, pek ziyade itina ile yetiştirilmiş bir bahçe. Bir kaç defa gidilince, o da nazarda ilk tesirini kaybediyor. Bana öyle göründü ki: tarihi olmayan bir şehrin canı da yok. Bu yepyeni şehrin başlıca kusuru bu Dönüşte Filibe'ye vardığım zaman, bunaltan bir Amerikan kasabasından, şirin bir Türk şehrine geçmiş kadar sevindim. Bu eski şehir; o yeni şehirden ne kadar güzel! Memleketime dönmüş gibiyim...

19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page