top of page
Birgül KIZILKAYA

Küçük Şeyler


Tüm insanlar küçük şeylerle mutlu oluyor başlangıçta. Çünkü hemen hepsi benzer aşamalardan geçiyor büyümek için. Ayakları üzerinde ilk kez durabilen bebeğin mutluluğu, ya da atılan ilk adımın dudaklarda ki bebek kahkahası. Hayvan sevgisi mesela. Bir kedinin yumuşak tüylerine dokunduğunda yüzünde oluşan o mutluluk ifadesi.

Annesinin elini tutup parka giden, veya bir külah dondurmayı keyifle yalayan çocuğun mutluluğuna büyüklerde şahit olmak mümkün müdür? Okulda öğretmeni aferin dediğinde öğrencinin mutluluğu görülmeye değer değil midir ?

Genç olduğunda platonik aşklar yaşar önce. Sonra değişmeye başlayan bedeni ile aşk denilen duyguyu tadar. Beğendiği kızın yada oğlanın da ondan hoşlanması dünyalara bedeldir o dönemlerde. Sevdiği bir müziğin nağmelerinin her notasına sevdiceğini yerleştirir. Dünyanın en mükemmel insanıdır o ve ölünceye kadar sadece onu sevecektir. Bu kadar kuvvetli yaşanır ilk aşklar. Çok detay unutulur hayata dair, ama ilk aşk unutulmaz biliyorsunuz. Şu anda hepinizin aklına ilk aşkınız gelmedi mi? Bunlar bana göre masum, insani minik mutluluklardır…

İnsanlar büyüdükçe küçük mutluluklarla yetinmeyi bir kenara bırakıp, daha çok şey istiyor mutlu olmak için. Çocukken sıra arkadaşının başarısına sevinen çocuk, büyüdüğünde iş arkadaşının başarısını kıskanır hale geliyor. Buna da rekabet deniyor. İyi olan her zaman kazanır mantığı ile yarış atına döndürülüyor zavallı yavrular. Kapitalist sistemin getirisi olan marka kıyafetler giyip, en fonksiyonlu cep telefonuna sahip olmak istiyor. Bunlar başarıya endeksli olarak çocuğa alınıyor. Maddeyi öğrenmeye başlıyor yavaş yavaş, ve paranın gücünü. En güzel saate, en güzel arabaya, en görkemli eve vs sahip olmak istiyor… Daha başarılı olmayı daha çok kazanmaya, başarısını kazancına, kazancını mutluluğuna endekslemeye başlıyor. Sahip olduğu şeyler onu heyecanlandırdıkça daha çok çalışıyor. Böylelikle para gelip ilk sıraya yerleşiyor mutluluk kaynağı olarak. Manevi doyumlarını bastırıp önce kazanmak istiyor, insani zaaflarını öteliyor. Ben demeye başlıyor. Bencillik açmazında sıkışıp kalıyor farkında olmadan. Daha daha daha istiyor… Ama bu süreçte bir tek şeyi yapmayı ihmal ediyor. Uçurtma peşinde koşan çocuklar gibi kahkahalar atarak hayattan haz almayı… Sanıyor ki ömür sonsuz ve gençlik baki.


Ellili yaşlardan sonra tekrar küçük mutlulukların peşinden gitmek istiyor. O pişmanlıkla öteledikleri küçük mutlulukları yaşamak istiyor… Ama geçmiş zamanı tekrar yaşamanın olanaksızlığının farkına varıyor.

Dönüp geriye baktığında, deli gibi çalışan gençliğini, ileri baktığında ise yolun sonunu görüyor… Heba ettiği onlarca yılın ardından hayıflanıyor doğal olarak. Çocukluğumuzun mahalle kültürü de kalmadığı için, koca koca evlerde yaşayan yalnız ve mutsuz insanlara dahil oluyor.

Hayata dair minik mutluluklar içinse ne zamanı kalıyor ne de enerjisi…

Karşıyaka/ İZMİR 23.09.2015

4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page