Deniz KAVUKÇUOĞLU'yla
- maviADA
- 30 Oca 2020
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Haz 2024
VATANSIZ Bırakılan Yazarlar Üzerine Bir Söyleşi
/
"12 Mart'ta yurttaşlıktan atılınca 22 yıl ülkesine dönemeyen Deniz Kavukçuoğlu, 'Sen Vatan Haini Misin Baba?' adlı kitabında sürgünde geçen yıllarını anlatıyor.
Kitabın sayfaları arasında bazen Almanlarla bir birahaneye dalıyor, bazen İspanyollarla birlikte Flamenko yaparak haksızlıklara başkaldırıyor ya da Portekiz’de bir meyhanede Fado dinleyerek hüzünlenebiliyorsunuz. Ama vatanınızdan kovulduğunuzu, artık isteseniz de dönemeyeceğinizi en derinden duyumsayarak yaşıyorsunuz. En önemlisi herhâlde yasak olduğu için burnunuzda tüten vatanınızı, Türkiye’yi ve Türk insanını sürekli görüyorsunuz. Uzaktan ve çok yakından...
Dergimize de yazan KAVUKÇUOĞLU'yla kitabı ve VATANSIZLIK üzerine maviADA adına NURAY SALMAN söyleşti.
/
ŞENOL YAZICI
*
maviADA SÖYLEŞİ
Nuray Salman: Önce Deniz Kavukçuoğlunu yakından tanıyalım.

Deniz Kavukçuoğlu: İstanbul-Cihangir doğumluyum; 12 yaşına kadar Cihangir'de, 12-20 yaşları arasında Moda'da yaşadım. 1963 yılında yüksek öğrenim yapmak üzere Almanya'ya gittim. Tübingen Üniversite'sinde Prof. Ernst Bloch'un kürsüsünde 2 yıl felsefe derslerine devam ettim. Daha sonra Heidelberg Üniversitesi'nde 2 yıl sosyoloji, Avrupa İşçi Hareketleri Tarihi okudum, Marksizm'in temel metinleri seminerlerine katıldım. Yüksek öğrenimimi Erlangen-Nürnberg Üniversitesi ekonomi bölümünde tamamladım. 1970-1992 yılları arasında AEG, Dr. Oetker-Deutscher Ring,BMC gibi firmalarda yönetici olarak görev yaptım. Bu süre içinde, 1986-1989 yılları arasında Hamburg'da öğretim görevlisi olarak çalıştım. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi'nden sonra yurttaşlıktan çıkarıldım, Türkiye'ye ancak 22 yıl sonra, 1992 sonunda döndüm. 1993 başından beri TÜYAP'da Kitap/Kültür Fuarları Genel Koordinatörü olarak görev yapıyorum; 1996 yılndan bu yana da Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazarıyım. Yayımlanmış 13 kitabım var. Moda'da yaşıyorum.
YAPITLARIM:
Karl Marks'dan Günümüze Almanya'da Sosyal Demokrasi / Sosyal Demokraside Temel Eğilimler,Cumhuriyet Kitapları, 1996, İnceleme/ Deniz Bitti, Can Yayınları, 1999, Deneme/ Zarife, Doğan Kitapçılık, 2003, Roman/ Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?, Doğan Kitapçılık, 2002, Anı/ Sen vatan haini misin, baba?, Doğan Kitapçılık, 2003, Anı/ Kedi Gülüşü, 2004, Doğan Kitapçılık, Anı/Derleme/ Canım Acıyor Baba, Can Yayınları, 2006, Öykü / Akıntıya Karşı - Milliyetçilik Üzerine Aykırı Yazılar, 2007/ Bir Yolculuk Öyküsü, İstanbul Kitap Fuarı'nın 25 Yılı, 2007, Anı/Röportaj / Tarih Her Sabah Yeniden Yazılır, Literatür Yayıncılık, 2007, Yazılar/ İnsan Suretleri, Literatür Yayıncılık, 2007, Yazılar/ Komik Şeyler Yazmak, Can Yayınları, 2007, Öykü/ Onu Ben Öldürdüm Leonardo, Can Yayınları 2008, Roman/ Umut: Sosyalizm, Literatür
Nuray Salman: Sayın Kavukçuoğlu, dergimizin bu sayısı için belirlediğimiz konu üzerinde dururken, akla ilk gelen isimlerden biri sizsiniz. Memleketten uzakta yaşamakla ilgili deneyimlerinizi, düşüncelerinizi okurlarımıza aktarmak isteriz.
22 yıl yurtdışında yaşamak kolay olmasa gerek. Başka bir ülkenin şartlarına alışmak, oralara uygun bir hayat sürdürmek... Vatansızlık nasıl bir şey?
Deniz Kavukçuoğlu: Benim konumum biraz farklı, bunu belirtmeliyim. O dönemde idamdan ya da işkenceden akıl almaz yöntemlerle, bin bir güçlükle kaçarak ülke dışına çıkan insanlara göre kabul etmeliyim ki biraz daha şanslıydım. 1963 yılında Almanya’ya gitmiştim. Daha önce de Almanca biliyordum. 1955–1956 yıllarında babamın görevi nedeniyle yaşadığımız Bremen’de okula devam etmiştim. Yükseköğrenimimi de Almanya’da yaptım.
Yurttaşlıktan çıkartılarak “vatansız” kalmam 1971’in Aralık ayında gerçekleşti. O tarihte Nürnberg’de önemli bir Alman kuruluşunda (AEG) çalışıyordum. Dolayısıyla benden sonra “sürgün” olarak gelen arkadaşlarımın birçoğunun karşılaştıkları uyum sorunu veya yeni bir ortama alışmak benim için söz konusu olmadı.
Fakat bir insanın 22 yıl gibi uzun bir süre yurdundan uzak kalması gerçekten çok zor. Özellikle bu uzak kalış gönüllü değil de bir zorunluluk olunca…
Vatandaşlıktan çıkarılınca tüm plânlarınız altüst olmuştur mutlaka. Süresi belli olmayan “vatansızlığı” yaşamaya başladığınızda neler yaptınız? Özleminizi nasıl bastırdınız?
Deniz Kavukçuoğlu: Plânım, öğrenimimi tamamladıktan sonra bir yıl staj yapıp İstanbul’a dönmekti. Fakat 12 Mart 1971 darbesi bütün plânlarımı altüst etti.
Darbeyi Türk, Alman, Yunan arkadaşlarımla bir Yunan lokantasında yemek yerken açık olan televizyonun verdiği haberle öğrendim. Yunan arkadaşım, “Haydi bakalım,” dedi, “şimdi sıra Türkiye’de!” Hristo, Yunanistan’daki 1967 Albaylar Darbesi sürgünlerindendi. Doğrusu o anda onunla benzer bir kaderi paylaşacağımı aklıma getirmemiştim. Gülüp geçtim.
Ne var ki aradan geçen günlerde birçok arkadaşım gibi ben de olayın ciddiyetini kavramaya başladım. Türkiye’de tutuklamalar yoğunlaşmıştı, aynı siyasal örgütlenmelerde yer aldığımız arkadaşlarım ardı ardına tutuklanıyordu.
Bu arada Yeni Ortam Gazetesi’nde 132 kişilik bir arananlar listesi yayımlandı. Ben de aranıyordum. Doğal ki Türkiye’ye dönmedim. Süresi biten pasaportum uzatılmadı, 6 Aralık 1971 günü de Bakanlar Kurulu kararıyla TC vatandaşlığından çıkarıldım.
Sekiz yıldır yaşadığım Almanya’da bir anda “vatansız bir sürgün” konumuna düşmüştüm. Böylece 22 yıl sürecek özlem yılları başladı.
Nuray Salman: Yurtsuz kalmamış, vatan hasreti çekmemiş insanlara bu duygular nasıl anlatılabilir? Yaşamadan da hissedebilir mi insan böyle bir durumu?
Deniz Kavukçuoğlu:İlk zamanlar insan pek bir şey anlamıyor, çünkü geri dönmek umudu daha taze. Darbe döneminin sıkıntıları elbet sona erer diye düşünülüyor.
Örneğin 1974 Affı gibi… Fakat başvurular geri çevriliyor, Af Yasası’nın yurttaşlıktan çıkarılma durumunu kapsamına almadığını öğreniyorsunuz… Psikolojik bir yıkım! O zaman durumun vahametini kavramaya başlıyorsunuz…
Aylar yıllar geçiyor… Ülkenizle aranızda tek bağ dört-beş gün gecikmeyle gelen gazeteler ve mektuplar…
Hayat durmuyor, yasadığınız yerde olduğu gibi geri dönemediğiniz yurdunuzda da devam ediyor. Hayatın getirdiği değişimleri uzaktan izlemeye çalışıyorsunuz. Örneğin, Boğaz’a bir köprü yapılıyor, gazetede resimlerini görüyorsunuz, başlıyorsunuz üzerinden geçmeyi hayal etmeye...
Zamanla, yurdunuz, kentiniz, sokaklarınız kafanızda senaryolaşıyor. O senaryoda bir rol de size düşüyor. Anneanneniz, babaanneniz hayata veda ediyor, siz kafanızda kurguladığınız cenazedesiniz. Kuzenleriniz, yeğeniniz doğuyor, yarattığınız hayal dünyasında seslerini duymaya çalışıyorsunuz. Duyamıyorsunuz…
Yurdunuzdayken hiç aklınıza gelmeyen şeyleri aramaya, özlemeye başlıyorsunuz. Çocukluğu insanın yurdudur… Çocukluğunuzu özlüyorsunuz. On yıl, on beş yıl geçiyor… Eşiniz, çocuklarınız Türkiye’ye tatile gidiyorlar; size hep beklemek düşüyor. Döndüklerinde size hayalinizde hiçbir yere yerleştiremeyeceğiniz görüntülerden söz ediyorlar. Artık hayal bile kuramıyorsunuz.
Bir gün geliyor, gurbette yaşadığınız sokakların, kıyısında dolaştığınız denizin, sizi ısıtan güneşin, geri dönemediğiniz sokaklarınıza, kıyısına sandalınızı bağladığınız denizinize, yurdunuzun güneşine benzemediğinin ayırdına varıyorsunuz.
Yaşadığınız yere yabancılaşıyorsunuz. Bu yabancılaşma özleminizi tetikliyor. Bir kısırdöngüye düşüyorsunuz.
Benzer durumu yaşamamış bir kişinin yurtsuzlaşmış bir insanın duygularını anlaması gerçekten zor, hatta olanaksız.
Dilerim kimsenin başına gelmez.
Nuray Salman: Çok teşekkür ederim, zaman ayırdığınız için.
Deniz Kavukçuoğlu:Derginizde yer verdiğiniz için ben çok teşekkür ederim. Bu vesileyle MaviADA okurlarıyla tanışmış oldum. Edebiyata açılan bu sayfalardan onlara sevgilerimi gönderiyorum.