top of page
M. Şehmus Güzel

Bir Sürgün

Güncelleme tarihi: 27 Oca 2021


Abidin Dino, Eylül 1942’de İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı. Çünkü « ikamete memur » tayin edildi. Şimdi haklı olarak, bu da ne tür bir « memurluk » diyebilirsiniz. Ve kim, neden ve nereye tayin etmişti diye de sorabilirsiniz. Müsaadenizle anlatayım : İstanbul ve çevresinde o yıllarda yürürlükte olan Örfi İdare (yani Sıkıyönetim) muhalif siyasetci, gazeteci, yazar, şair ve sanatcıları İstanbul’dan uzaklaştırmaya başladı. Birçok aydın gibi Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino da « ikamete memur » tayin edildiler.


Yani artık açıklamak şart : Sürgüne gönderildiler. Abidin’i Çorum’un Mecitözü kasabasına. Arif Dino’yu Kayseri’nin Develi kasabasına.


Abidin Meciözü’nde Alevilerle tanıştı, onlarla candaşlık ve yol arkadaşlığı yaptı. Abidin Alevileri çok sevdi. Bu sevgiyi bütün hayatı boyunca sürdürdü. Tanığıyım. Abidin her zaman Alevilerin insancıl, eşitlikçi ve dayanışmacı yönlerini övdü. Çünkü bunlara bizzat tanık olmuştu. Beş parasız vardığınız bir kasabada sizi elinizden tutanları, size başınızı sokacak bir ocak, bir yuva ve kıvrılıp uzanabileceğiniz, yorgunluğunuzu atabileceğiniz bir yatak sunanları unutamazsınız elbette. Hele bir de « boğma rakı » varsa. Hele arada bir gelip sizi « içmelere », köylere götürüyorlarsa…

Abidin Mecitözü’nde daha uzun boylu da kalabilirdi. Çünkü sevdi bu insanları Abidin. Bu insanların yaşadığı, ekip biçtiği taşı toprağı da sevdi Abidin : Anadolu bu ne de olsa…

Arif Dino Develi’deydi ve çok uzaktaydı : Ankara’dan, Adana’dan ve bilhassa İstanbul’dan. Ve ailesinden. Arif için o yıllarda ailesi aslında Abidin’le başlar Abidin’le biter desem abartmış olmam. Kasım 1930’da anneleri Saffet Hanım’ı yitirmelerinden beri iki kardeş ayrılmaz iki ateş parçasıydılar.

Ne yazmıştı 27 Kasım 1930’da Arif Dino :

« Gülmeler, sevinç

Ağlamalar, keder

Sonu ölüm

Annem öldü. »

Ve bu ağıtın altında üç imza okunur : Ahmet Dino, Abidin Dino, Arif Dino.

Evet işte belli oldu : Bu iki kardeşin bir de üçüncüsü vardır : Ahmet Dino. O o günlerde Adana’dadır. Ve Adana’da boş durmamaktadır : Aslında Ahmet’in çok çalıştığını da kimse iddia edemez ama neyse geçelim şimdilik.

Ahmet Dino Adana’dadır ve bu üç delikanlının ve bir de o sırada İstanbul’da yaşayan ve hepimizin mutlaka biraz tanıdığı Rasih Nuri İleri’nin annesi Leyla Dino-İleri’nin ya da aile içindeki ismiyle Leyla Abla’nın dedesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli devlet ve siyaset adamı, etkili valilerinden, eski vezirlerinden Abidin Paşa’nın vakti zamanında satınaldığı, kimine göre « Ermenilerden ucuza kapattığı », bu konuyu da yine şimdilik geçelim diyorum, tarlaların, o tarlalar ki kiminin içinde birkaç köyü bile var, güya yönetimiyle meşgul. Ahmet Dino meşgul. Şaka değil. Aslında Ahmet Dino Adana’nın o bilinen ünlü Şehir Kulubü’nde düzenini kurmuş : Ekmek elden su gölden, yok ya Seyhan’dan ya Ceyhan’dan, yiyip içiyor ve akşamları da poker veya benzeri başka bir kumar oyunu için « dörtlüyü tamamlayacak » üç kişinin bekleyişi içinde zamanını tüketiyor… Yani tam paşa torunu, kumara düşkün, miras yedi, çalışmaz…

Toparlayalım : Abidin Paşa’nın Çukurova’daki tarlalarını güya yöneten Ahmet Dino Adana’da. Abidin Dino Mecitözü’nde. Arif Dino Develi’de. Leyla Abla İstanbul’da. Bir aile ancak bu kadar « iyi parçalanabilir » doğrusunu isterseniz.

Bu durumda kardeşlerin, özellikle sürgündeki iki kardeşin, aklına şu geliyor : Abidin açısından : Mecitözü’nün candan, efendi ve sevimli Alevilerine uzun boylu yük olmak ayıp kaçabilir. Arif için ise Develi’de geçinmek nâ-mümkün : Hele Arif gibi hayatında hiç bir zaman çalışıp para kazanmamış biri için.

Peki o zaman sürgündeki iki kardeş Adana’ya sürgün edilseler ve orada hiç olmazsa Paşa Dede’nin mirasından gelen ve adına « otlakiye » denilen yıllık kiradan paylarına düşeni alsalar ve onunla ve tanındıkları bir ilde geçinseler nasıl olur ?

Bana kalırsa çok iyi olur. Ama 1942 sonunda ve 1943 başında Türkiye’de işler karmaşıktır. Ve nazi Almanya ile dostluk ve buna bağlı iç meseleler ve sırat köprüsündeki iç dengeler Arif ve Abidin’in işlerini kolaylaştırmamaktadır.

Neyse ki Arif o günlerin Başbakanı ve « güçlü adamı » Şükrü Saraçoğlu ile 1910’ların İsviçre yıllarından ve öğrencilik döneminden tanışıyor. Bundan bir iş çıkar niyetiyle nitekim Arif birkaç kez gidiyor Ankara’ya. Nabız yokluyor. Deniyor. Bakıyor. İşler kolay çözülmüyor elbette. Ama şimdi uzatmanın da bir anlamı yok. Bir süre sonra nihayet Başbakan’ın « yardımıyla » iki kardeşin sürgünlerinin kalanını Adana’da yaşamalarına olanak tanınıyor… İzin çıkıyor yani : Adana’ya yolculuk gözüktü artık. Tekrarlamakta yarar var : Adana’ya turist olarak değil sürgünlüklerinin kalanını geçirmek için gidiyorlar. Bu çok önemli.

İşte size « başarı » : Sürgünü Adana’da geçirmek öyle herkese nasip olan bir nimet değil. Alın öpün ve başınıza koyun. Abidin’le Arif veya Arif’le Abidin Ankara’da buluşuyorlar : 1943 Yılının çok karlı ve çok soğuk bir Şubat gününde. Ankara’da birkaç gün kalmalarına izin verilmiş : Adana’ya gitmeden önce.

İşte size ispatı : Adana’nın yolları Ankara’dan geçer. Hem de öyle boş geçmez.

İki kardeş birkaç gün, belki iki üç gün kaldılar Ankara’da. İşte o arada Abidin’in daveti üzerine İstanbul’dan Ankara’ya gelen Güzin Dikel nam şirin ve mini minnacık genç kadınla Abidin, Azra’nın, Azra Erhat’ın evinde, nişanlandılar. Arif, Abidin ve Güzin, üç kişi için bir nişan. Bu da az şey sayılmamalı nişanlardan göğsünün sol yanı baştan aşağı kaplı koskocaman Abidin Paşa nam valinin, eski vezirin torunları için. Çünkü Ankara’ya kadar gelip, Ankara’dan Adana’ya « nişansız » gitmek te var. Vardı. Yine varolabilir. Asıl varolanlar ise anılarımız. Dört elle sarılmalı anılarımıza dört elle. Gidenler unutulmasın. Kalanlar gidenleri yaşatabilsinler çığlıklarında. Paris, Aralık, 2012

34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page