top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

Dünya Akşam Ezanında Batacak

Güncelleme tarihi: 28 Kas 2020


Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda bende iz bırakan benim de “bir ablam olsaydı" içimde bir ukdedir

Anadolu coğrafyası, erkek çocuk, erkek çocuk diye yırtınırken, babamın kız evlat istediğini gün gibi hatırlarım.


Anamın ev işleri, tarla takka işlerinin yoğunluğu el işi yapmasına, örgü, dantel yapmasına müsaade etmezdi. Kolay mı, altısı sağ, on doğum yapmak, sonra da mal makırdak, aş diş, temizlik memizlik… her şey ona bakıyordu. Olsa bile zaten öteden beri ince işler, sabır selamet isteyen işler ona göre değildi, “canım çıkıverecek gibi oluyor benim” derdi. Ben de ikide bir ona:


“Kazak istiyorum, hem de saç örgüsü” olsun deyip başının etini yiyordum. O da:

“İşim gücüm var benim ayının eniği, kazağı ne zaman öreyim ben” deyip geçiştirirdi... O kadar çok söyledim, o kadar çok söyledim ki o da “tamam Emine Halanın kızlarına ördürelim” diyerek sevindirmişti beni.


O gece sevincimden uyku girmedi gözüme, benim de bir kazağım olacaktı… Saç örgüsü, örgüler aşağıdan yukarıya doğru çıkacak bir yerde kavuşacak, sonra dallanıp ayrılacak, tekrar yukarıda kavuşacaklardı. Kazağım has koyunyününden örülecek, bembeyaz olacaktı. Kazağımı gören imrenecek, “benim de olsa” deyip iç geçirecekti…


Neslihan ablamla, Hüsniye ablam tez çabuk bitirdiler kazağımı, o kadarda güzel örmüşlerdi ki tıpatıp da oturmuştu üstüme. O anki duygularımı anlatmaya sözcükler, sözlükler kifayetsiz kalır. Uçmuştum sevincimden, utanmasam sevincimden ağlardım. Ne derlerdi sonra:

“Erkek adam ağlar mı, ne ağlıyorsun karı gibi,” derlerdi. Toplumsal hayatın kaideleri işte bu kadar vicdansızdır. O sırada birden akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Beni bir telaştır almıştı ki deme gitsin!


Hüsniye ablam:

“Ne oldu, neden telaşlandın,” demişti?

Neslihan ablam:

“Ne oldu, neden telaşlandın,” demişti?

“Hiç demiştim, hiç!”

“Nasıl hiç demişti, Hüsniye ablam, nasıl hiç” demişti Neslihan ablam!

“Hiç hiç…. Hiç işte demiştim!”

“Hiçi miçi yok ne oldu” demişlerdi?

“Dünya batacak, çabuk olmak lazım” demiştim!

“Ne dünyası, ne batması,” demişti Hüsniye ablam?

Bu esnada müezzin akşam ezanını hızlı hızlı okuyup bitirmişti.

“Söyle ne demişti yine Neslihan ablam?”

Ben de:


“Hayrettin dünya akşam ezanı sırasında batacak dedi, işte onun için,” demiştim!

Çocukluk korkusu arşa çıkmış, kıpkırmızı kesilmiştim, çocukluk işte. Ya şimdi dünya batarsa?


Neslihan ablamla, Hüsniye ablam hayatımda ilk kazağı giymeme vesile olmuşlardı. Allah’ın her günü giymiş, bir an bile üstümden çıkarmamıştım. Yatağa bile onunla yatmış, oyun oynamaya onunla gitmiş, bir an bile üstümden çıkarmamıştım. Okula giderken siyah önlüğümün üstünde saç örgülü kazağımı giymiştim. öğretmenim Ali Sami "ne der" diye aldırmadan. Ali Sami öğretmen farklı bir öğretmen profili çizerdi, dayak yok, hakaret yok. Ona güvenerek siyah önlüğümün üstüne saç örgülü kazağımı giyebiliyordum. O da anlamıştır herhalde öğrencisi saç örgülü kazağı ile yaşamıyor, adeta uçuyordu.

Saç örgüleri ile kazağım daha bir alımlı olmuş, önümden gideni döndürüp baktırmış, arkamdan geleni, yanımda gidenini gözünü üstümden ayrılmasına izin vermemişti...


Benim de bir ablam olsaydı bana ne çok kazak örerdi, çeşit çeşit! Fadime ablamı daha iki yaşında bir kızamık hastalığı alıp gitmiş, babamın dünyasını alt üst etmiş. Anam, babamın Fadime ablamın acısını unutamadığını, uzun yıllar bu acıyı yüreğinin en derininde hissettiğini söylerdi. Anadolu coğrafyasında babaların “erkek evlat, erkek evlat” diye yırtınırken babamın kız evlat istemesi hep ayrıcalıklı gelmiştir bana.


Anam, ben bildim bileli, çamaşırlarının, çarşaflarının temiz olmasını, sakız gibi olmasını istemiştir hep. Hemen her çamaşırda çarşafları kazanlarda kaynatır, beyaz olsun diye de suyun içine attığı meşe palamudunun külü ile suyu inceltir sabunun daha çok köpürmesini sağlardı. Bir de çam sorgucu ilave ederdi ki görün siz çamaşırın beyazını, sakız gibi. Beyazlığı, temizliği anlatmak için “sakız gibi” derler ya belki de bu deyim anamın çarşaflarının beyazından dile kazandırılmıştır, kim bilir?


Avluya çamaşır kazanı kurulmuş, kirli çamaşırlar tezgâha yığılmış, bir taraftan sabunlanır, öte yandan da kirler, canlı birer mikropmuş gibi tokaçlanırdı, inatçı yağlı kirlerinden arındırılırdı.

Anamın, çarşaflar ak pak olsun, sakız gibi olsun diye kaynattığı kazanın içine saç örgülü kazağım da karışmış. Saatlerce kaynayan çarşafların içinde kaynadıkça kaynayan saç örgülü kazağım küçülmüş, bebek kazağına dönmüştü.



İlk kazağımı giydiğimde sevincimi anlatmaya kifayetsiz kalan sözcükler, o an da üzüntümü anlatmak için kifayetsiz kalır...

12.12.2019 Bayraklı

32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page