top of page
Yazarın fotoğrafıAkay Aktas

ARABÎ KAFALAR

Güncelleme tarihi: 3 Ara 2020


Atatürk Lisesi.Okul sonu.Yazılılar bitmiş.Tatil ve ayrılık havasına girmiş öğrenciler. Hatıra ve şiir defterlerini birbirlerine verip bir anı yazmalarını istiyorlar. Tabii öğretmenlere de. 6 Ed. Öğrencilerimden Hanım bir kız defterini getirdi yazmamı istedi. Tarihi tam hatırlayamıyorum. Ama 1980'li yılların sonu olsa gerek. Daha devlet çarkına badem bıyıklılar, türbanlılar, Atatürk ve rejim karşıtları doluşmamış ve fakat münferit de olsa, tek tük de olsa yasakları, yasaları delmeye çalışan militanca girişimler oluyor. Iğdır kaymakamı da o tarihte badem bıyıklı birisi. Eşi öğretmen ve Hint modeli türban takıyor. Kaymakam eşi olduğu için de kimseler bir şey diyemiyor.


Bizim okuldan işgüzar, dindar geçinen, tam anlamıyla kişiliksiz ve Şiilikten Sünniliğe geçmiş bir kahraman hemşerimiz, benim öğrencimin defterine yazdığım yazının fotokopisini alıp Kaymakam'a götürüp, beni jurnalliyor. Bunlar son derece asosyal tipler oldukları ve her şeyi de cinselliğe indirgedikleri için, günah ve yakışıksız buluyor aklınca.


Dersteydim. Hem de aynı sınıfta. 6 Edebiyatta yani. Hademe dersin ortasında kapıyı çalıp içeri girdi ve beni okul müdürünün çağırdığını söyledi. Olağandışı bir şey olmasa öğretmeni derste kimse çağırmaz diye gittim müdür beyin yanına.

-Hocam kaymakamlıktan telefon ettiler. Kaymakam bey acil seni istiyor.


Bisikletime binip kaymakamlığa geldim. Tahrirat katibi beni hemen makama aldı. Üzerimde yaz olması nedeniyle, açık krem rengi takım elbise, ona uyumlu gömlek ve kravat var. Renk armonisi tamam açıkçası. Yaz mesaisine geçilip de kravat takılma zorunluluğu olmamasına rağmen ben öğrencilerimin karşısına hep kravatlı çıktım.


Makama girince kendimi takdim ettim.

-Atatürk Lisesinden Öğretmen Akay Aktaş. Kılık kıyafetimi ve usule uygun girişimi ve takdimimi yadırgadığı her halinden belli olan kaymakam, önce evli olup olmadığımı sordu. Evli ve üç çocuk babası olduğumu söyledim. Buyur etmedi. Ben de oturamadım doğal olarak. Beni yanına çağırdı. Gittim. Çekmecesinden fotokopi olan iki sayfa yazıyı çıkarıp gösterdi. Sordu,"- Bunu sen mi yazdın?" diye. Yazı benimdi. O kızın defterine yazdığım yazıydı.


-Evet ben yazdım deyince sorgulamak istedi. Niye yazdınız, dedi.

-Neyi anlamadınız.

-Böyle bir soruyu sorma hakkınızı anlayamadım. Bu öğrencimizin velisi, babası olmadığınıza ve şu anda da resmi bir soruşturma yapılmadığına göre...Tepkime ve yasal ve ailevi olarak sınırı aştığının farkına vardı.

-Buyurun oturun hocam, konuşalım dedi. İhtiramı bozmadan oturdum ama gerilmiştim. Kaymakam olmak bu hakkı ona vermediği gibi yöntemi de yanlıştı. O da sert kayaya çarptığının farkına varmış ve ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.

-Sayın Kaymakam okul sonu. Bunlarda son sınıf öğrencileri.Bir daha kim bilir nerede görüşeceğiz. Öğrenciler adeta bir gelenek ve zorunlulukmuşçasına hatıra ve şiir defterlerine arkadaşlarından ve benim gibi diyalogları iyi olan öğretmenlerden rica ediyorlar. Yalnızca bu öğrenciye değil, bütün okulda yüzü aşkın bu tür anılar, şiirler öğrencilerin isteklerine uyarak yazdım.


Yazdığım iki şiire konuyu getirerek "peki neden bu şiirleri yazdınız?"

Şiirin biri Fuzuli'nin "Meni candan usandırdı, cefadan yâr usanmaz mı" gazeli ile Victor Hügo'nun pek ünlü ve dünyanın bana göre en duygulu şiiri "Dilenci" yi yazmıştım. Soru yine pek ilkel ve yadırgatıcı olmakla birlikte polemiğe girmeksizin açıkladım.

-Sayın Kaymakam Fuzuli'nin o gazelini ders kitaplarında okutuyoruz zaten. Diğer şiirde Victor Hügo'nundur. Yani liseyi bitirmek üzere olan bir öğrencinin defterine Plevne Marşı mı yazacaktım. Uzaylı imişim gibi bana tuhaf tuhaf baktı ama hakkımı de teslim ederek:

-Haklısınız, gidebilirsiniz dedi.

Okula döndüğümde bu olayı öğrencime anlattım. Hangi öğretmenin işgüzarlık yaptığını hemen anladı. Bana :

-Hocam üzülmeyiniz. Ben istedim siz de yazdınız. Siz bizim için son derece hürmete layık birisiniz diyerek teselliye çalıştı. Gidip konuyu babasına anlatıyor. Babası okula gelerek o öğretmeni rezil rüsva etti ve gelip benden de özür dilemek istedi de. Ne kendisinin ne de kızının hiç bir olumsuzluğu ve günahı olmadığını dilimin döndüğü kadar anlattım.


O kafa şimdi bürokrasinin, ekonominin, siyasetin her yanında ve görüyorsunuz ne cevherler yumurtluyorlar. Ama helal olsun onlar adım adım antilaik, antiçağdaş, antidemokrat ve Atatürk karşıtlığını -mücadelesini her vesile ile verirlerken, bizler ise ATAM izindeyiz dedik. İzne çıktık ve iznimiz hala devam ediyor. Dolayısıyla yakınmaya hiç mi hiç hakkımız yok.

İZİN'DEYİZ

Uygarlıktan çabuk bıktık

Sen ne yaptıysan biz yıktık

Bir izne çıktık pir çıktık

Ata'm bizler izin'deyiz!..

Esnaf, tüccar, memur, hekim

Avukat, mübaşir, hakim

Çalışmayı düşünen kim

Ata'm bizler izin'deyiz!..

Sen var ettin bizi yoktan

İzini yitirdik çoktan

Yay bir kere çıktı oktan

Ata'm bizler izin'deyiz!..

Boşa gitti alınteri

Kaldık cihanda en geri

Can verdiğin günden beri

Ata'm bizler izin'deyiz!..

Ümit Yaşar Oğuzcan

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page