Hepsi Kaza Değildir
- Şenol YAZICI
- 27 Ağu 2019
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 12 Oca 2022
HEPSİ KAZA DEĞİLDİR; ÇOĞU ÇARPACAK DUVARI KENDİMİZ YARATIRIZ

Bakmayın halimize; her birimiz, ister sanatta, ister futbolda, ister akılda, ister para kazanmakta, ister evlilikte, isterse siyasette... akla ne gelirse o alanda parlayan ve cilalanan yıldızlardan, o imrendiğimiz başarıların doruğuna varıp da tadını çıkaranlardan hiç de aşağı değiliz. Karşılaşsak bir arenada, ulusal şöhretlerin çoğunu cebimizden çıkarırız.
Hasbelkader bir dergide bir yazısı çıkan Nobelli Saramoga, marangozun hatası vekil olan kendini 2. Atatürk, askerde onbaşı olan da geleceğin genarali sanmalı ki kendini, helva olsun.
Ulusal saplantımız bu... Belki hastalığımız ya da insanın evrensel yanı... Öyledir de neden çoğu uçuşumuz bir duvara çakılarak sonlanır? Onu da sormayın canım.
Asla sorumlu biz değilizdir.
Ki bu da öteki yanımız: Ya Rusya'nın işidir ya da Amerika'nın... İyi ki varlar; kurt dedemizin de kahırla anlattığı yenilgiye dönen şanlı yürüyüşlerinin kadim devirlerde de olan kırık açıklamasıydı bu: Hiçbir yere varılmıyorsa ya kederdendir ya da kötü komşulardan...
Hem böyle anlatırsak savaş alanında terk ve ihanet ettiklerimizin hüznü de vebali de düşer yakamızdan.
Biz kim, ülke yönetmek kim demeden... rahat uyuruz.
Göremediğimiz; gerek büyük sanatçılar, gerekse adını büyük harfle yazdıran siyasetçiler, gerekse Atatürk gibi tarihi kişilikler, özel ve alanına yetkin bir kişiliğin, müthiş bir hazırlığın, insanüstü bir kendini var etme istencinin yanında tarihi, coğrafi, sosyolojik bir yığın dışımızdaki olgunun kavşağına doğmanın ürünü, sonucudur. Hem çok ama çok yeteneklidirler, hem de zaman onların yıldızlarının parlaması için özel olarak hazırlanmış çok yönlü, karmaşık rastlantıları bir araya getirmiştir.
Oysa popüler kültürün halayında yer almak bazen bizim ömrümüzü de aşacak bir emek, kültür, birikim işidir, kendimize vehmettiğimiz yeteneklerin ve güçlerin ötesinde donanım ister, taşranın köylü yumruğuyla, arkasıyla, dayısıyla var olunacak hiç değildir. Şark kurnazlığıyla da kotarılacak aşlar da sana bana kalmamış, inanma o kadar.
Umutsuzluğa da yer yok, kuşkusuz emekle, çalışmakla da aşılmayacak Kafdağı diye bir şey de olmadığı gibi...
Yeter ki iste ve çalış. Paydası bizden olmayanların ürettiğinden geleceğimizi aramak yerine kendi emeğimiz üstünde onurla yükselmeye çalışmanın en doğrusu olacağını, çağdaş üniversiteler değil, arkaik dönemin ümmi cami hocaları bile söylerdi bize... Anlamak bu kadar uzun sürmemeli... O zaman Anadolu'nun korku tabanlı o karanlık seyirciliğini, galibi bekleme sağlamcılığını, kim kazanırsa ondan yana olma kurnazlığını bırakıp kendimize ve ürettiğimize sahip çıkarak başlamak gerek. Bakarsınız sizin yıldızınızın göz kırpmaya başladığı andır o yaptığınız, ama küçümsediğiniz iş...
Avukat doktor damat iyi de, sen üniversite bile bitirmedin henüz, diploman torpil ve rüşvet, drahoman da kuş kadar... Manav Abdurrahman'a bir daha alıcı gözle bak istersen... Duvarı da düşün, dağ gibi duruyor, bunun çarpması da var...
Biliyor musun, ender de olsa kazaya gitsek de, çoğu kez o çarpacağımız gün gibi aşikar duvarları kendimiz yaratır, tam en hızlandığımız noktalara getirir dikeriz.
Demedi demeyin; yarın tutunacak dal bile kalmayabilir.