Mimozalar Diyarı İstanbul Adaları
- Nurten B. AKSOY
- 15 Mar 2019
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 dakika önce
Nurten B. AKSOY
*

Bahar yüzünü göstermeye başladı yavaştan. Mimozalar açtı, ağaçlar çiçeğe durdu, güneş içimizi ısıtmaya başladı. Yaz günlerinin o insan kalabalığıyla dolu günlerini beklemeyin. İlkbaharın şu mis kokan güzel günlerini kaçırmadan çıkın Prens Adalarını sessiz, sakin keşfedin. Bizden söylemesi…
PRENS ADALARI
Adalar, Prens Adaları, İstanbul Adaları ya da Kızıl Adalar; İstanbul’un Anadolu Yakasının güney kıyılarının açıklarında, Marmara Denizinin kuzeydoğu kesiminde yer alan ve kısaca Adalar olarak anılan takımadalardır. Büyüklü küçüklü 9 ada ve kıyıya yakın iki kayalıktan oluşur. Aynı zamanda İstanbul ilinin bir ilçesini oluşturan Adaların beşinde (Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası) yerleşim vardır. Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası’nda ise sürekli ve düzenli yerleşim bulunmamaktadır.
Adalara, “Prens Adaları” ismi, kimi kaynaklara göre Bizans döneminde soyluların, prenslerin, patriklerin hatta imparatorların sürgün yeri olarak kullanıldığı; kimi kaynaklara göre de, Bizans İmparatoru II. Justin’in 567 yılında Büyükada’da görkemli bir saray ve manastır yaptırdığı için verilmiştir.
Eski devirlerde ulaşımın güç, kaçmanın ise adeta imkansız olduğu adalar, asıl ününü, din ve taht kavgalarıyla sarsılan Bizans’ın sürgün ve çile beldesi olarak kazanmıştır. Anakaraya yakınlığı nedeniyle Kınalıada, sürgünlerde en çok tercih edilen yerdi. Özellikle 8. Yüzyıl'da ve sonrasında gözden düşen din adamları, siyasal rakip olarak görülen saray mensupları, prensler, naipler hatta imparator ve imparatoriçeler, çoğunlukla da ağır işkenceler altında, gözlerine mil çekilerek adalara sürgün edilmişler, orada hayat boyu çile doldurmaya ya da ölüme terk edilmişlerdir.

Bizans İmparatoru IV. Romanus Dyojen, 1071 yılındaki Malazgirt Savaşında Selçukluların bozgununa uğradıktan sonra, ardılı VII. Mikhail Dukas tarafından gözlerine mil çektirilip Kınalıada'daki Metamorfoz (Başkalaşım) Manastırı’na sürgüne yollanmış ve 4 Ağustos 1072’de Kınalıada’da ölmüştü.
Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun Adaların trajik tarihini yorumlayışı ilginç ve çarpıcıdır:
"Adalar, pitoresk bir tabiat yapısı ile zengin tarih haralarına sahiptir. Her adımda yirmi asırlık bir tarihin izine rastlanır. Çam ormanlarıyla örtülmüş tepeleri, türlü kır çiçekleriyle bezenmiş vadileri, Marmara dalgalarının çırpındığı kıyıları, bir zamanlar buralarda taç ve tahtından mahrum edilmiş imparatorların işkenceler, mahrumiyetler altında ve korkunç bir sefalet içinde inleyip mahvolduklarına inandıramaz."
BÜYÜKADA

Eski adı Prinkipo olan Büyükada, Adalar ilçesinin merkezidir. Bu adanın en yüksek yeri ise Adaların da en yüksek yeri olan Yücetepe, herkesçe bilinen adıyla Aya Yorgi Tepesidir. Tepedeki Aya Yorgi Kilisesi özellikle 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde her dinden dilek sahiplerinin uğrak yeridir.
Çamlık ormanları, ahşap, kagir ya da ikisinin karışımı eski konakları, köşkleri ve sakin yaşamı ile bir güzellikler beldesi olan Büyükada; doğal güzelliklerinin yanı sıra dünyanın en eski ve en büyük ahşap monoblok yapılarından biri olan Rum Yetimhanesi (Prinkipo Palas) ve çok sayıda özgün tarihi eser ve dini mimari yapıları ile görülmesi gereken güzelliklerdendir. Ayrıca Türk Edebiyatının ünlü romancılarından Reşat Nuri Güntekin de burada yaşamıştır.
HEYBELİADA

Karşıdan görünüşü bir “heybeye” benzediği için Heybeliada diye adlandırılan bu adanın kuşbakışı görünümü aslında bir serçenin profilini andırır. Çam ormanlarıyla kaplı adanın ikliminin özellikle tüberküloz diye bilinen verem hastalığına iyi geldiği 16. Yüzyıl'da keşfedilince III. Mehmet döneminin (1595-1603), İngiliz sefiri olan E. Borton, tüberküloza yakalandığında Heybeliada’ya gelmiştir. 1924 yılında Atatürk’ün emriyle açılan sanatoryumda “ince hastalığa” yakalanan nice hasta şifa bulmuş, ancak sanatoryum 2005 yılında kapanmıştır.

Adanın kuzeybatısında Ümit Tepesinde bulunan ve 1844 yılında din adamı yetiştirmek için faaliyete geçen Heybeliada Ruhban Okulu, 1923 yılına kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu adını taşımış, daha sonra bulunduğu ada ile özdeşleşerek Heybeliada Ruhban Okulu olarak anılmaya başlamıştır. 1971 Yılında Türkiye'deki tüm özel yüksek okulların devlet denetimine girmesi ile ilgili karar gereği, bu değişikliğe razı olmayan Fener Rum Patrikhanesinin karşı tutumu nedeniyle okulda teoloji eğitimi kaldırılmış, okul sadece lise düzeyinde eğitim vermeye devam etmiş, okul 1971-1972 eğitim döneminde patrikhane tarafından tamamen kapatılmıştır.
1912-1944 yılları arasında Heybeliada’da yaşayan romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Ruhban Okulunun karşısında, adanın en güzel manzaralı tepesinde bulunan evi, restore dilmiş bir müze ev olarak ziyaretçilere açık. Evdeki en ilginç objeler ise yazarın kendi işlediği danteller, el işleri ve yazdığı kitapları…
Bunun dışında İsmet İnönü ve ailesinin yazlık ev olarak kullandıkları ve Atatürk’ün hediye ettiği eşyalarla döşenmiş, asıl adı Mavromatakis Köşkü olan ev de İsmet İnönü’nün ailesi tarafından yönetilen İnönü Vakfı’na bağlı bir müze olarak ziyaret edilebilir.
Bunların dışında Heybeliada’da Deniz Lisesi, Hristos Manastırı, adanın en eski manastırı ve kilisesi olan Aya Triada, Süslü mezar, Heybeliada Camii ile Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi görülmeye değer yerler arasındadır. Ayrıca çamlar altındaki plajlarında denize girerken
Münir Nurettin üstatla “mehtaba çıkmayı” da unutmamalı Heybeli’de…
BURGAZADA

Çam ormanları ve zarif ahşap köşkleriyle Prens Adalarının büyüklük olarak üçüncüsü olan ve Yunanca kale/burç anlamına gelen Burgaz (Pyrgos) adını alan adanın tek tepesi Bayrak Tepe’dir. Çağdaş Türk edebiyatının önemli yazarlarından hikâyeci Sait Faik Abasıyanık, hayatının bir bölümünü burada geçirmiştir. Burgazada ve diğer İstanbul Adaları, hikâyelerinde önemli yer tutmuştur. Abasıyanık’ın Burgaz'daki evi, Sait Faik Müzesi adıyla müze haline getirilmiştir.
İstanbul'daki Rum nüfusun azalmasıyla birlikte, adadaki Rumların sayısı da çok azalmıştır. Bugün adada çok az Rum kalmasına karşılık, İstanbullu Yahudilerin sayısı artmıştır ve adanın nüfusunun büyük bir oranını Türkler oluşturmaktadır. Adanın sol yamacındaki Avusturya Lisesi’ne ait binalarda ise Avusturyalı rahip ve rahibeler yaşamaktadır.
KINALIADA

Demir ve bakır madenlerinin etkisiyle kızılımtırak olan toprağının renginden dolayı Kınalıada diye adlandırılan ve Prens Adalarından İstanbul’a en yakın olan adadır. Hem ağaç ve yeşillik yönünden hem de tarihi doku yönünden çok fakirdir. Hızlı betonlaşmayla adeta İstanbul’un küçük bir kopyası haline gelen adada daha çok Ermeni vatandaşlar yaşamaktadır. Adalardaki tek Ermeni Kilisesi olan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi Kınalı Adadadır. Manastır Tepesi diye bilinen yerde de Rum Ortodoks Hıristos Manastırı bulunmaktadır.
SEDEF ADASI

Adalar’ın yerleşime açık olan en küçük adası olan sedef Adası 1.300 x 1.100 metrekare büyüklüğündedir. Eski adı Terebinthos olan adaya üzerindeki bitki örtüsü uzaktan bakıldığında sedefe benzediği için Sedef Adası adı verilmiştir. Eskiden tavşanı bol olduğu için Tavşanadası adı da kullanılmıştır.
Sedef Adası da diğer İstanbul adaları gibi Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Adanın en önemli sürgünlerinden biri, miladi 857 yılında adaya gönderilen Patrik Ignatios’tur. Ignatios, on yıl adada çeşitli işkencelere maruz kalarak yaşadıktan sonra, 867 yılında yeniden patrik seçilmiştir.
YASSIADA

27 Mayıs 1960 Darbesi döneminde burada gerçekleştirilen ve Demokrat Partililer ile dönemin başbakanı Adnan Menderes’in de yargılandığı, günlerce süren duruşmaları ile de tanınan Yassıada, Marmara Denizi’nde İstanbul’a yakın küçük bir adadır. Biri sivri, diğeri yassı görünümlü olan, birbirine yakın iki metruk adadan yassı olanıdır.
1859’da adayı İngiltere’nin İstanbul sefiri Sir Henry Bulwer satın alır, sahilde burçları olan kaleye benzer bir bina ile adanın ortasına enteresan bir mimari üslupta, şato büyüklüğünde bir köşk inşa ettirir. Ancak bir müddet sonra bu şehirden uzak ve ıssız yerde sıkılarak adayı satışa çıkarır. Osmanlı Hükümeti Bulwer’den adayı bir Türk’e satmasını ister. Bu kez arazi, bahçe, bağ ve binalar Mısır Hidiv’i İsmail Paşanın ilgisini çeker ve adayı satın alır. Fakat o da, kısa bir süre sonra, bu şehirden uzak olan Yassıada’dan sıkılır. Tekrar birkaç bekçi ve martılardan oluşan adada ıssız günler başlar.
1947’de Deniz Kuvvetleri tarafından satın alınan ada 1952’de eğitim hizmetlerine açılmıştır. 27 Mayıs Darbesinden (1960) sonra burada kurulan mahkemelerde Demokrat Partililer yargılanmıştır. Mahkeme sonunda idam cezasına mahkum edilen 15 sanıktan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun cezaları İmralı Adası’nda infaz edilmiştir. Yassıada Yargılamaları bittikten sonra, ada yeniden Deniz Kuvvetlerine teslim edilmiş ve buradaki eğitim faaliyetleri 1978 yılına kadar sürmüştür.
2015 Yılında adı değiştirilip 'Demokrasi ve Özgürlükler Adası" olan Yassıada ne yazık ki son yıllarda yapılan otel, restoran, cami vb. yapılarla tüm doğal yapısını kaybederek tamamen betonla kuşatılmıştır.
SİVRİADA (Hayırsız Ada)

İstanbul Adalarına en uzakta kalan ve adaların en küçüğü olan Sivriada bir dağın deniz üzerinde kalan kısmında yer alır ve piramitsi bir yapıya sahip olduğu için Sivriada diye anılır. Eski ismi ise “Oxia” olarak biliniyor. Adanın güney cephesinde bir tatlı su kuyusu ve yatçılar tarafından kullanılan küçük bir liman da bulunuyor.
1910 yılının 3 Haziranında, İstanbul sokaklarında dolaşan başıboş köpeklerin adaya sürülmesi ve orada bakım yapılmadan, ihtiyaçları karşılanmadan ölüme terk edilmeleri üzerine Hayırsız Ada olarak da anılan Sivriada ne yazık ki üzücü bir anı olarak hafızalarda yerini almıştır.
Not: Prens Adalarına ulaşmak için Şehir Hatları vapurlarından veya motorlardan yararlanabilirsiniz. Şayet Yassıada veya Sivriada'ya gitmek isterseniz başınızın çaresine bakmanız gerekir.