BALIKÇILAR
- Tevfik Fikret
- 28 Mar 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Mar

Fotoğraf: Mehmet Diken
Tevfik Fikret’ten Hüzünlü bir Manzum Hikaye: Balıkçılar
*
BALIKÇILAR
Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader!
Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta
Olur… Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz Çocuk düşündü şikâyetli bir nazarla: Ya biz Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hâlâ Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi…
Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme…
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa... (Deniz dışarda uzun haykırışlarla hırçın bir kadın gürültüsü yayıyordu ortalığa)
Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa – O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor… – Ya sakın O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine Bakıp sükût ediyorlardı (Titremeye başlayan solgun dudaklarına bakıp susuyorlardı.)
Başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan Bir ihtilaç ile etrafa ra’şeler vererek Uğulduyordu… (Dışarda fırtına gittikçe öfkelenerek coşan bir çırpınmayla etrafı titreterek uğulduyordu.) – Yarın yavrucak nasıl gidecek?
Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak İlerliyordu
Deniz aynı şiddetiyle şırak – şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid (beyaz bir hayal) Eliyle engini güya işaret eyleyerek Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”
Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda… Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne? (Yürür, fakat suların bu öfkeli yıkıcılığına nasıl dayanır eski, hasta bir tekne?)
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… Ölüyor Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle Bütün felaketinin darbe-i hasariyle (Deniz ufukta, kadın evde can çekişiyor. Kadın, kenarda üç gecelik bekleyişin yüküyle, bütün felaketlerin yıkıcı darbesiyle ölüyor…)
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikâyetler… (Baba, sahile vuran boş, parçalanmış teknenin karşısında; yüzünde belirsiz, ağlamaklı bir gülüşle ve boğuk şikâyetlerle uzakta bir yerleri gösteriyor yumruğuyla…)
MANZUM HİKAYE
Edebiyatımızda şiir şeklinde, yani ölçülü ve uyaklı yazılan hikâyelere manzum hikâye denir. Manzum hikâyelerin öykülerden tek farkı, şiir biçiminde yazılmış olmalarıdır. Didaktik (öğretici) özelliği bulunan bu şiirlerde, normal hikâyelerde bulunan bütün özellikler bulunur. Batı Edebiyatından alınan bu türün bizdeki ilk temsilcileri Tanzimat dönemi sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci’dir.
Servet-i Fünun döneminde daha çok gelişen manzum hikâye, özellikle sosyal konuları anlatmada en etkili edebi tür haline gelir. Bu türün en önemli iki temsilcisi; “Balıkçılar, Hasta Çocuk” gibi manzum hikâyeleriyle Tevfik Fikret; “Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta” gibi hikâyeleriyle Mehmet Akif Ersoy’dur.
Yalnız ve kırılgan, inandıklarından hiçbir zaman taviz vermeyen, dürüstlük timsali “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bir şair olan Tevfik Fikret yazdığı şiirlerle devrin yöneticilerini kızdırır ve muhafazakâr çevrelerden aldığı ağır eleştiriler nedeniyle Aşiyan’da inzivaya çekilir. Bu olumsuz tepkiler şairde büyük bir moral çöküntüsüne sebep olsa da o yaşadığı müddetçe toplumsal olaylara, İstibdat yönetimine, halkın dertlerine, yoksulluğa duyarsız kalamaz… Balıkçılar şiiri de onun manzum hikâye tarzında yazdığı ve yoksulluğun çaresizliğini anlattığı en güzel eserlerinden biridir.
TÜRK EDEBİYATINDA MANZUM HİKAYE:
Başlangıçta yani sözlü edebiyatta uzun öyküleri anlatmak için kurgulanan, akılda kalıcılığı artırmak için geliştirilen bir türdür manzum hikaye. Nitekim ünlü İlyada ve Odysseia destanı 28.000 dizeden de fazla çok uzun bir manzum hikayedir.
Bizde destanlar ve halk hikayelerinin bir kısmında uygulanan bu yöntem,, yazılı edebiyatımızda Divan edebiyatında uygulama alanı bulacaktı, Uzun hikâyeler mesnevi türü ile yazılırdı. Edebiyatımızda kafiyeli ve redifli, şiir biçiminde hikâye yazma Tanzimat’tan itibaren ortaya çıktı. Türün ilk temsilcileri Recaizade Mahmud Ekrem ile Muallim Naci'ydi.
Servet-i Fünûn döneminde manzum hikâye en etkili hale geldi. En önemli iki temsilcisi; "Balıkçılar" ve "Hasta Çocuk" gibi hikâyeleriyle Tevfik Fikret ve "Küfe", "Seyfi Baba", "Mahalle Kahvesi", "Hasta" gibi hikâyeleriyle Mehmet Akif Ersoy’du.
Ersoy ve Fikret dışında Beş Hececiler de manzum hikâye denemeleri yaptılar. Bunun dışında Yahya Kemal'in de manzum hikâyeleri vardı. Özellikle "Nazar" düşündürücü ve eğitici manzum hikâyelerin en önemli örneklerinden biridir.
Yukarıda anlattıklarımızdan hep düzyazının uyaklı redifli dizeler hali diye tanımladığımız manzum hikaye ne kadar şiir sorusu ortaya çıkabilir?
Bunun yanıtı da görecedir?
Şiir özünde bir şekle bağlı değildir , o kendini hissettirir, dersek bu geniş tartışmayı bitirip konumuza döneriz. Size anlattığı değil hissettirdiği bir tema varsa nasıl ve ne yazılırsa yazılsın o bir şiirdir.
Bunu da imgelerle yapar.
*
Ekleyen: Nurten B. AKSOY