top of page
Yazarın fotoğrafıNurten N. AKSOY

Geçmişle Hesaplaşmak

Güncelleme tarihi: 7 Haz

Nurten B. AKSOY

*

Bir yıl daha geride kaldı, yeni bir yıla umutlarımızı cebimize koyup girdik. Bize biçilmiş ömürden bir yıl daha bitti... Daha kaç gün, kaç ay, kaç yıl yaşarım, kim bilir; belki bir gün, belki on yıl, belki...


Ne garip şu insanoğlu, en değerlisini, zamanı yitirdiğine sevinebiliyor. Haksız da değil, geride kalana göğüs germesi için o umuda ihtiyacı var. Dirilmeye, yenileşmeye...


Yaşamak nedir, diye soruyorum bazen kendime. Sonra düşünüyorum, düşünüyorum... Yılların muhasebesini çıkarıp koyuyorum önüme. Bunca yılın muhasebesini yapmak kolay mı? Elbet değil, zor ama insan düşünmeden edemiyor işte... önce bir kâr hânesine bakıyorum, yıllar ne getirmiş bana, neler kazanmışım, neler elde etmişim diye... hayli kabarık bir liste çıkıyor karşıma.


Yıllar içinde edindiğim kimi gerekli, kimi gereksiz tonlarca bilgi... Bir yuva, pırıl pırıl evlatlar ve biriktirdiğim bir dolu insan; kimi dost, kimi düşman... Düşman da kâr hanesine yazılır mı, diyen bir ses çalınıyor kulağıma. Ama aldırış etmiyorum, düşmanlarım olmasaydı, dostlarımın kıymetini anlayamazdım ki... Sonra yüzümde oluşan çizgiler, saçlarıma doluşan aklar, gittikçe güçsüzleşen bedenim ve yüreğimdeki yaralar geliyor aklıma. Bu son saydıklarım kâr hanesine yazılmayı hak ediyorlar mı ki diye düşünmeden edemiyorum. Ama saçlara düşen aklar, yüzdeki çizgiler yaşamımızın birer kanıtı değiller mi?

Peki ya zarar hanesi, oraya neler yazmalıyım; yıllar neler aldı benden, neleri kaybettirdi bana? Önce pamuk kedimi yitirdim bir yaz günü ve ilk olarak ölümü tanıdım onunla. Sonra çocukluğumu kaybettim; daha büyümeden yüzüme büyük insan maskeleri yakıştırdılar. Küçücük yaşımda ardı arkası kesilmeyen ölümler yaşadım evimde, ülkemde, dünyada...


Büyüdüm, başımda kavak yelleri eserken koşturmalar, kavgalar gürültüler arasında gençliğim gitti elden. Belki her şeye rağmen güzel hem de çok güzel günlerdi ama bir solukta, su gibi aktı gitti. Sevdiklerim gitti, güzelliğim gitti, yıllarım gitti... Peki, şimdi bu hesabın içinden nasıl çıkacağım? Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Yani kârda mıyım, yoksa zararda mı karar veremiyorum bir türlü...


Ve şimdilerde anlıyorum ki hayat zalim, hayat acımasız... tıpkı deli deli esen bir lodos fırtınası gibi savuruyor insanı oradan oraya. Bazen bir taşa çarpıyor seni, bazen dalgaların arasına fırlatıveriyor...


İşte ben de yıllar boyu çırpınıp durdum nefes alabilmek, boğulmamak için... Bazen kurtarmaya bir el uzanırken, çoğu zaman dalgaların içine daha çok itmek isteyen yüzler gördüm kıyıda. Dünyaya tepeden bakan, çok bilmiş, kendini beğenmiş, gurur abidesi yüzler... "Sen de kim oluyorsun, senin bu alemde yaşamaya hakkın yok, çek git..." dercesine haykıran...


Oysa ben her şeye rağmen tıpkı martılar gibi fırtınaya, dalgalara direndim hep, kanat çırptım denizin ortasında bata çıka. Bazen bir vapurun güvertesine, bazen bayrak direğine sığındım can havliyle, yeniden uçmak için, direnmek için, yaşamak için...yeni bir fırtınaya kadar...


Sonra yıllar geçti, sular duruldu, güneş açıverdi yeniden, sıcacık, pırıl pırıl...ve ben her şeye karşın süzülüp yükseldim mavi bulutlara doğru... yani hayli kâr ettim...


Şimdilerde aynalara baktığımda, zarar hanesi kabarık geliyor gözüme. Aynalar yalan söylemez ki... Yıllar neler neler alıp götürmüş meğer benden. Bu arada bir yerlerden gönlümün sesi çalınıyor kulağıma; "Bırak artık kâr, zarar hesabıyla uğraşmayı, üzülme artık yitirdiklerine, çekip gidenlere, seni terk edenlere. Bak ben hâlâ ilk günkü halimle senin yanındayım. İstersen yine çocuk olabilirsin, yeniden genç olabilirsin, ben istersem yeniden sevebilirsin. Yıllar bana tesir etmez ki... Neden hesap yapıp da üzüyorsun kendini" diye fısıldayan... Şimdilerde derin düşünceler içindeyim; aynaların sesine mi yoksa gönlümün sesine mi kulak vermeliyim, bilemedim bir türlü...

51 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page