top of page

Ah Nargul

Güncelleme tarihi: 8 Şub 2021


İyi akşamlar diyorsun da oluyor mu akşamlar Nargül. Neleri küllüyor bu sessiz bekleyiş, bu durgun bu ölü zaman bir bilsen. Bir şimşek çaksa, fırtına kopsa, yağmur yağsa çatlayacak yumurta, boşalacak kanlı irin. Ah susarak konuşmalar nasıl da öldürüyor bir bilsen… Ah Nargül sev demekle oluyor mu? Yitip giden bencilce tüketilen bir şeylerin yaşandığı günlerden geçerken, bilmediğin bir yolu adımlamak kolay mı? Kendine çekimser tanıklığına mahcup zaman. Melodisini yitirmiş ezgi, iklimini unutmuş mevsimim ben şimdi. Tınısına aykırı sesler şimdi geriye kalan.

Hep yarım kalmış hikâyeleri tamamladım ömrünce de kendi hikâyemi tamamlayamadım bir türlü. Şairin de dediği gibi; "Kimselerin vakti yoktu durup ince şeyleri anlamaya." İnce hastalık seninkisi benimkisi, bir diğerininki. Öyle zayıf, güçsüz, bitkin, yorgun ve çaresizlik değil bu durum... Sev demekle oluyor mu? Sevilecek ne kaldı? Anarşistti ruhum. Asık yüzlü sokaklarda terk edilmiş yorgunlukları adımlamaktan başka sana, bana, bize ne kaldı? Astarı yüzünden pahalı günlerden geçiyoruz Nargül. Kıyılar da gittikçe derinleşirken kurtaracak, tutunacak ve korkulacak ne kaldı? Kalmak ölüm biraz, gitmek intihar. Kırık dökük sözcüklerle yaşama reçete yazılmıyor. Ne gidebiliyorum senden, ne kalabiliyorum sende Nargül.

Dün resimlerine bakmak geçti içimden. Bilinçaltım beni neden o eyleme sürükledi bilemiyorum. Belki bir film karesinde iki sevgilinin uzun süre sonra karşılaşmaları sırasındaki konuşmalarıydı. Gözlerinin altında yorgunluk birikmiş. Bakışların umutsuz çocuk çığlığı. Yüzünün deltasına çatık bir kent oturmuş. Kavimler halaylarla, zılgıtlarla, deyişlerle, türkülerle bir coğrafyayı terk ediyordu. Öyle öfkeyle bakıyordun ki bir fotoğraf karesinde. Ben belki kaybettiğim çocukluğumu buluyordum yüzünün o deltasında. Belki de bundandı sana olan düşkünlüğüm.


Bizi yarını olmayan günlere inandırdılar Nargül. Kafanı meşgul etme anlamsız yolculuklarla. Tükür at, tükürür gibi ciğerlerine yapışan kirli yapışkanlığı. Elbette bu gecelerin mutlu birer sabahları da olacaktır Nargül. Cesur kararlar ver. Sen geri adım attıkça çekimserlik seni kendine bağlayan bir erdem olarak tapınmaya zorlayacaktır, terk etme, intiharı seçme, kusur ne sende ne de bende sırtımızdan vuruluyoruz görmüyor musun, yaralarımızı sevdikçe.


Ne yana dönsek bir sorgu hâkimi, ne yana dönsek bir parmak sallanıyor gözümüze sokulurcasına. Yaşamımıza duvar gibi örülmüş haramiler ahlak çökmüş, ayıp tedavülden kalkmış, vicdan eşkâlini çoktan yitirmiş durmadan çiğnenen erdemler ayaklar altında can veriyor. Sen, ben ve bizim gibiler bir avuç insan yani şu çirkin dünyada hâlâ inanılması gerekenler için çırpınıyoruz. İnsan egosu hep yüksektir, kendi eksikliklerini başkalarının tamamladığını gördüğünde hep sorgularlar, kimseye geçmişini ve geleceğini sorgulatma Nargül. Biz sorgulandıkça ve taşıdıkça çoğalıyor yükümüz görmüyor musun?


Alıştırdılar bize yük taşıtmayı. Depresyona bağlı bir yaşamı ne sen ne de bir başkası seçti. Hasta olan ne sen ne de bir diğeri, tımarhaneye dönmüş bu dünyada depresyona yakalanmak sağlıklı düşünenlerin ince hastalığı. Bana neci’lerin umurunda değil hiçbir acı.

Bugün hep yağdı hava. Böyle havalarda kendine kendine çekiliyor, ıssızlaşıyor insan, nasıl da özlüyorum sesini ve şarabı. Dudaklarından dökülen türküye eşlik etmeyi. Cini şişeden çıkarıp ağız dolusu gülelebilmeyi… Delilik belki benimkisi gecenin bu vaktinde tüm üşengeçliğim bilincimin buyruğunu bekliyor, yağmurun sesini dinleyerek şarap yudumlamak türkü dinlemek geçiyor aklımdan… Belki bir iki turna da uçururum Mardin’e, kalınlaşmış ve şaraplı sesimle selam söyletirim sevdiklerine. Çakır olunca kim bilir.

Bu gerginlik bu biteviyelik başka türlü çözülmeyecek. Yarını olmayan bir sabaha uyanmalar umutsuzluğa dönüşüyor gittikçe. Tembelleştim de bu nedenle. Bir yerlerden başla diye komut veriyorum kendime. Sıva kolları diyorum, giriş ev işlerine. Temizle sil süpür ortalığı. Yazamamanın verdiği sıkıntıyı yazanlar bilir. Doğum sancısına tutulmuş bir kadın gibi kıvranır günlerce yazamayınca. Tamam diyorum bu bir geçiş dönemidir, geçecektir bu durağanlık diye avutuyorum kendimi, gittikçe uzun sürüyor durağanlık. İnsan kendine kendine çekildikçe kişisel etkinliklerinden de çekiliyor. Ne kadar zorlasam da beğenmiyorum, yazdıklarımı gönderiyorum çöp kutusuna. Bir yerlerden başlamalıyım ama nereden bilemiyorum. İçmek iyi gelecekse iç diyorum mesela. Bu kirli yapışkanlıktan ancak içerek kurtulursun diyorum. Genlerime kopyalanmış adeta durgunluk, söküp atamıyorum. Nedir altta yatan asıl mesele? Onu da sorguluyorum günlerce.

Kendime çeki düzen vermeliyim diyorum. Toplamalıyım dağınıklığımı, bitsin istiyorum bu kirli yapışkan katran karası kuraklık. Her şey fazlalık gözüme batan. Tutup tutup atsam da ne varsa, acıların yerleri değişiyor sadece, bir duvardan diğerine asılan tablo misali. Kırlangıçları kovalıyorum yuvalarından. Saksıların yerlerini değiştiriyorum. Zorba oluyorum fesleğene, izler bırakıyorum oraya-buraya hatırlamamak için geçmişi, parmağıma ip doluyorum unutmak için. Ah bu kurak sarhoşluk aynı yollara çıkarıyor, İnadına yeşilleniyor sardunyalar Fesleğenlere bakarak Nargül.

Ne ilerisindeyiz tüm zamanların, ne de gerisinde, ne kutsadıklarımız kalıyor bize ne yitirdiklerimizi gömebiliyoruz, durmadan öğüten kirli bir sarmalın tam da ortasından geçiyoruz Nargül. Ah Nargül, elbette Kolay değildir bir yaşanmışlığı birbirinden ayırmak. İçinden neyi çıkarsan hatıradır, tarihtir, anıdır. Kıvırıp, büküp atamazsın bir kenara...

Geçmişi tümden unutmak yeni bir başlangıca adım atmak arasında gidip gelir duyguların, nedenini bilemediğin, aslında bilindik olan, adı konulamayan bir iç sıkıntısı, can sıkıcı, kör bir duygu derinden, dipten gelir gelir boğazında düğümlenirken neye ağladığını, neye sevindiğini bilemez insan. Geçmişin hüznü, geleceğin sevincine karışır. Var gücünle dibe iterken o düşüncelerini ve duygularını anlamsız, tatsız, tuzsuz ve renksiz bir ruh haliyle oradan oraya savrulurken, kimseyle konuşmak, görüşmek istemez, kendi iç sesini dinler, yüreği ile aklı bir çatışma başlatır inanın. İşte o an, bir kelebek gelir konar insanın avucuna, yüreği, onu götürdüğü yerdir; gitmek istediği yer. Kaldığı yer, ise bir yangın yeridir...

Küllerin arasından çıkarıp asar yaşamın merhametsiz ipine, yaşanmış tüm anları ve anıları… Kalmak mı gitmek mi işte tüm mesele bu, senin seçiminde Nargül. Tam da şimdi, tüm şiirlerini yak. Tüm resimlerini yırt. Okunmuş ve okunacak kitaplarını da… Sustur seni vuran tüm ezgileri, yaşanmış tüm anları ve aşkları sil bir kalemde. Sağanaklı bir yağmurda ıslan sonra. Ne varsa süzülsün dökülsün aksın yaşadıkların. Sonra güneşe çık. Ben oradayım uzat ellerini utanma. Sonra su ver saksındaki menekşeye bak göreceksin ne çok açacak, ne çok sevecek toprağını Nargül…

Durup durup bakışlarına asıyorum Bakışlarımı Bir kırlangıç çiziyor belleğimi o an Kirpiklerine Kaşlarına Bir ağız dolusu Durup durup susuyorum... k.t.

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/684
bottom of page