top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

BU BAYRAM İSTANBUL BOĞAZI SU GİBİ OLACAK

Güncelleme tarihi: 10 Tem 2022


Şenol Yazıcı / Bayram / Huzur ve Mutluluk

Bu bayram İstanbul Boğazı su gibi olacakmış.


Duymadınız mı, kıtaları birbirine bağlayan 20 milyonluk İstanbul'un o muhteşem boğazı nihayet makûs talihinden kurtuluyor. Bosfor her kurbanda büründüğü KANKIRMIZI örtüsünü bu kez kuşanamayacak,

SU GİBİ OLACAK...

Önlemler alınmış, boğaza kurban kanı akmasına izin verilmeyecek... miş. Gökyüzünden insanların başına keçi düştüğü bir ülkede ne kadar olur bilinmez ama, kasap özentileri dinlerlerse, bu kez boğazdan geçip tatiline giden KİEVLİ, MOSKOVALI,.. bir kan denizinden geçerken, My God, galiba tüm kenti bismil ediyorlar, demeyecek dehşet içinde...

Kan bu, yüzü soğuk...


En güzel dilek galiba bu:

Bayramınız su gibi olsun...


Yollarınız öyle, ruhunuz öyle, bakışınız öyle, bekleyişiniz, geleniniz öyle, gideniniz öyle...


Bayramdır, bekleyeceksiniz elbet... Gene bekleyin, ama su gibi bekleyin... Bulanmadan, donmadan akan su gibi...


Özüdür o; her bayram sevinçlerin yanında bir bekleyiş, gidenleri anımsama günüdür aslında... Tek kötü yanı elindekilere, kazanca hiç bakmazsın.


Sanırsın gelecekler... Beklersin...


Boğaz da su gibi akacak... mış, bir kan denizine dönmeden.


Herkes gelecek; oğul, kız, torun... hatta bütün mahalle... bozuk yumurtaların piri, tarihi geçmiş eksik gramajlı ekmeğin ustası bakkal bile...

Gençliğinde mahallenin çatı aktarıcısının müteahhit olma ihtimaline sizi satmış, şimdi kırışık bir et çukurunda gömülü badem gözleri dışında hiçbir şeysi aynı kalmamış o muhteşem sevgili bile geçerken başını sallamıştır; BAYRAMIN KUTLU OLSUN diye...

Az şey mi?


Ne var ki yine bitmez o bekleyiş; bu hüzün asla bitmez... Sanki BAYRAMLARIN vazgeçilmezidir.

Bitmemeli de... Yaşıyorsun demektir. Birileri gitmiş, ama sen yaşıyorsun...


Sevinç sizin coğrafyadan hiç geçmez mi?

"Meserret..." der oysa Tevfik Fikret, onu da duymadın mı?

Öyle ya, kuvvetler ayrılığına dayanan kadim parlamento düzenimize ellerimizle son vermiş, yerine bizi kurtaracağına inandığımız başkanımızı seçmişiz, 16 yılda yapamadığını yapacak demişiz, topu topu birkaç ay, yıl geçmiş... bekle azıcık...

Azıcık sabır...azıcık sabır.


Sense, yerine koyacak bir muhalefet vardı da onu mu seçmedik, diyorsun.

İyi de, söz 100 günde halledeceğiz deniliyordu, çoğu gitti... bu gidişle ne olacak?.. Şimdiden umudumuza kar yağdı; dolar kudurmuş, gör, işsizlik alıp başını gitmiş, dev şirketler batmanın eşiğinde, ekonomi felç olmuş, işsiz bıraktığın kiracına üreticinin harcama kalemi üzerinden % 20 zam yapılmış, kırk yıllık kadim dostumuz, strateji ortağımız, sütün tozunu da bize tanıtan ağabeyimiz süper devlet kankamızla da kötü olmuşuz, bize tavır koymuş, daha neler yapacağım diyor... Zaten deliren Dolar, iyice gemi azıya aldı, iki günde %50 fırladı. Gazetelerin yazdığına göre sebep de ne? Tutuklu rahibin biri... Ama iş öyle değil, bu ayrıntı önemli: Biz israil'in elindeki Ebru Özkan'ın serbest bırakılmasını rica ediyoruz Trump'tan, Trump da rahibin bırakılmasını istiyor bizden, rivayete göre "tamam" diyoruz(*). İsrail Amerika'ya nasıl hayır der, kızı bırakıyor, ama biz rahibi bırakmıyoruz...

Elbette sol köşeye yatan Trump boş ellerine baka baka küplere biniyor. Ocak ayında 3.77, Mayıs'ta 4.00 olan Doları seçime kadar 5'e çıkarma başarısı bizim, ama Doların bir gecede 5 Liradan 7,40'lara fırlaması Trump'un kandırılmaya öfkesi... Bizim güçlü ekonomi havadan nem kapıyor... Olsun dev bir boşluğa dönen cari açığa bir bahane de bulduk: Amerika...

Doğruysa Amerika'yı bile işlettik ya, helal olsun bize...


Şimdi de toplam nüfusu bir Bursa kadar Arap emirliğinin ya da dün Boğazları Kars'ı Ardahan'ı isteyenlerin lütfuna kalmışız...


O Arap bize kaç kez söz vermişti, tuttu mu? Aç interneti bak istersen...

Ulusların dostu var mıymış, bir de ona bak...


Olsun bizim de Allah’ımız var... der olduk.

Bu para pul işine hiç olmazsa karıştırmasaydık, olmaz mı?


Ne MESERRET'i diyorsun hala?..


İyi de BAYRAM...

Yok, yok senin olayın o denli sıradan değil:

Sanki nasırlaşan ruhun eksik arayan, noksan doğuran bir arı kovanıdır.


Azıcık iyi bak... Üç gün iyi bak... Merak etme, Tanrının günleri senin, üzüntüler de sırada...


Görmediğin bir yanı var bayramın, iyimser kulum... Bayramsa eğer, doğası öyle, insansan hep bir eksik vardır.


Hani baban, hani o güzel annen, nerde beraber çelik çomak oynadığın arkadaşların? Nerde uğruna ölümlere gittiğin sevgilin, en son seni terk edip birlikte gittiği, onu büyük şair yapacak şair-ül azam'ın, aslında okuma yazması bile "Ali Okullu", ruhsatsız bir apartmanda kapıcı olduğunu öğrenince, bozuk kolonya içip intihara kalkıştığını duymadın mı?

Bu ülkenin içkisi değil, kolonyası da şairi de sahte, nerde eski şairler?


Nerde o GDO'suz meyvelerin, nerde Anodolu yetiştirmesi milli kurbanlıkların? Bir Kıvırcık'ın vardı, bir Merinos'un... Bırak onları Allah'ın dağındaki cevizin bile yok oldu, Peru'dan geliyor, Aztek kanı taşıyor artık...


Oğul işsiz, kız işsiz...

Maaşlar erken yatacak dediler, kimden söz ediyorlardı, benimki hala yatmadı. Bu da mı "meserret" için üretilmiş bir bayram balonu? Nasılsa maaş yatacak deyip onca borçlandık, kurban bile aldık; yetmedi yazı kaçırmadan bir de tatil yapalım, gözümüz gönlümüz açılsın, deyip yollara düştük.


Şimdi plajda kapıda bekleyen insan azmanı şemsiyeciyi, 15 liraya su satan garsonu düşünün, sonra da onları gözleyen 45 kiloluk beni bir gözünüzün önüne getirin.


Maaşlar yatmadı ama benzine, seçim diye ertelenen zamlarla birlikte süper bir zam geldi bile, bayram diyerek yollara çıkanların gözü aydın...


Şimdi, siz yanlış anladınız oldu, öyle mi?


Yatsaydı daha kötü, böylesi etli, tatilli on günlük bayrama para mı dayanır, bitecekti elbet, iyi de koca ay nasıl geçecek? Ardı ayın başı, YÜFE'den, aldığı ilhamla dolar gibi azmış kirayı nasıl vereceğiz, neyle?

Seçim öncesi diye geçen bayram yaptılar öyle bir güzellik, hem de özeli, kamusu... sonraki ay veresiyeci bakkalın dalkavukları bizdik.


En son da o klasik söylem:

Nerde büyüğe saygı, nerde küçüğe sevgi? O bugüne özgü değil, zaten çoktandır yok...


Bir tek doğrun var. Haklısın, bayramlar "meserret" yani sevinç günleridir de... doğru: Ne var ki o da külliyen yanlış; senin bildiğin gibi değil, bayramlar birilerini sevindirme günleridir ey gafil, kendini semirtme günleri değil.


Bir de bayramın öteki yanına bak. Sevinmek nedensizse deliye özgü derler. Bayramda sevinmek ancak birilerini sevindirmekten geçer. Koşulların uyuyorsa kurban vaciptir, yani farzdan bir gömlek düşük. Kesince üçte ikisini dağıtmak, birini alıkoymaksa farzdır derler.


Hadi kalk, kasapları dolaş bugün. Jipli mipli tanıdığın çok komşu, herhalde verecek yer bulamadıklarından tüm kurbanı, kellesi sakatatı dahil çuvala doldurup kendileri için işlemeye getirmişler, sonra da buzluğa gömüp bir yıl yiyecekler. Çok da haksız sayılmazlar, yoksulu zengini herkes kesiyor. Ayranı yok içmeye ama kesmeyen zenci...

Kime vereceksin kurbanı?


On günde bir, bir kilo alsan, şu hayvanların köküne kibrit suyu ekmesen, İstanbul boğazını kan denizi yapmasan... Ya da kesmişsen 3 te 2'sini dağıtsan birini de sen yesen afiyetle... Birkaç insan sayende gülümsese, sen de gülümsesen hem ibadetimi yaptım, hem insanlığım arttı diye...olmaz mı kurban?


Bu bayram olmasaydı ekonominin üç tekeri de olmazdı gelir bana, kimler ekmek yiyor bir düşünsene, hele bunun ilk çağını, ortaçağını düşün, korkunç bir deha...

İyi de hani bunun dini ritüeli. Hani senin "MESERRET"in...


Senin elinde ineğin kalmamış, Uruguay'dan, Sırp kasabından ithal ediyorsun... Bulduğunu da buzluğa çürümeye bırakıyorsun... Çürümez diyorsun değil mi? O kurban altı ay da büyüdü zaten, dolapta nasıl aynı kalırmış ki?

Sonra niye et alıp başını gitti...diyorsun.


Dur dur, kaçma... daha siyaset, ekonomi... işlerine hiç değinmedik...


Meserret, dedin ya, sen o şiiri önce bir düzgün oku.

Ne demiş Tevfik Fikret?

"MESERRET

YALNIZ ÇOCUKLARIN HAKKIDIR..." değil miydi o?

Kolay kanar da ondan... Harçlığını ver, tamamdır. İyi de verecek para da yok...


Elimde değil... 365 gün ağlayıp bir bayram gülmek o denli kolay değil... Çocukluğumu öldürdünüz, kanamaz oldum.


Hele bu bitmeyen cehennem sıcaklarında... Tanrı bile bizi zıt almışken...

Hadi sen gül, bakarsın ben de öğrenirim.


İyisi mi SU dileyelim.


BOSFOR su gibi olsun...


Yoksulun ekmeği umut; bu BAYRAM SU GİBİ OLSUN...


Yollarınız açık, geleniniz çok, mutluluğunuz daim, yarınınız güzel olsun...

Sonra da bir yağmur yağsın; YIKANALIM, ARINALIM...

Uyanalım...


olmaz mı?


Ya da


AZİZ, MUHTEREM ve MUAZZEZ... olsun diyelim...


Eskiye rağbet var ya biz de eski sözcüklerle dersek bakarsın kabul edilir.


Sahi ARAPÇA öğretimi ne oldu?

Ya da anaokulundan başlayıp yıllarca öğrettiğimiz İngilizcede neredeyiz, bilen var mı? Türkçeyi öğretebildik mi?


Boşver bunlara, iyisi mi o güzel şiiri dinle:


Bayramsa ruhu herhalde bu olmalı:


"Sevinç çocukların payı; lakin sevincinle

Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor...Halûk dinle!"


Haluk’un Bayramı



“Baban diyor ki: Meserret çocukların, yalnız Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk dinle; Fakat sevincinle Neler düşündürüyorsun, bilir misin?… Babasız, Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi Matem siyahına benzer benzer bayram nağmesi idi!


Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir; Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin; Biraz güzellensin

Şu yoksulluğun solgun yüzü… Evet, sevinçtir Çocukların payı; lâkin sevincinle Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor… Halûk dinle!”


Tevfik Fikret

*

*Yazarın notu: Şiirdeki yabancı sözcük ve tamlamaların yerine bugünkü söylenişleri konulmuştur.




56 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page