top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

YENI DONEMIN GOREVLERI


Perşembenin gelişi çarşambadan belli idi. Sonunda Türkiye tek adamın kararlarıyla yönetilecek bir rejime râm oldu. Adı hâlâ “Cumhuriyet” ise de Türkiye artık fiilen bir Padişahlıktır. Cumhuriyetçilerin çabaları bu gelişmeyi önlemede yetersiz kaldı.

En demokratik ve akılcı yönetim, bütün halk tabakalarının kendi çıkarları yönünde bilinçlenip örgütlenmeleri ve bunun aşağıdan yukarıya doğru iktidar mekanizmalarını oluşturmasıdır. Böylece danışma ve ortak akıl devreye girer, yönetim denetlenir, onu hatalardan korurdu.

Tam tersi oldu! Egosu tavan yapmış, Tanrı’nın kendisini bütün İslamları yönetsin ve hatta bütün âleme çeki düzen vermesi için yarattığına inanan bir kişi, adım adım hedefine yürüdü. Bütün kurumların kendinden emir alacağı bir sistemi hayata geçirdi.


Seçmenlerin yarısı onun bu niyetlerine olur verdi. Bunca yıllık demokrasi mücadelelerinden ve deneyimlerinden sonra nasıl böyle bir rejimin kitlelerden onay gördüğü, üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konudur. Bunu yazılarımda çeşitli vesilelerle defalarca belirtmeye çalıştım: Bu, oy deposu olarak görülen yoksullara bütçeden bazı imkânların sunulmasıdır. Ordunun Kumru ilçesinin bir köyünde seksen yaşında bir kadının seçim sonuçları üzerine üç gün şükran orucu tutması ve bunu geçmişteki yoksulluk ve yoksunluğu ile açıklamasını da anlamak gerekir. Doğal olarak kitleler öncelikle kendi refahlarıyla ilgilenirler. Kendilerine bunu sağlayanların başka bir zengin sınıfı olmasının önemi yoktur. Böylece Türkiye’nin yoksulları, uzun yıllardır kendilerini yöneten okumuş, şehirli ve bütçeden çeşitli yollarla aslan payını almakta olan bir sınıftan öç alıyorlar. Onlar için bilimsel düşünmenin, üniversite özerkliğinin, yargı bağımsızlığının, özgür basının şimdilik önemi yoktur. Şüphesiz ileride olacak ve onların siyasi tercihleri bu olguların hepsini birlikte vaat edenlerle buluşacaktır.


BİRAZ DİNLENME İHTİYACI…


Muhalefetin seçimlerden umduğu sonucu alamayışı, bazı aydınlarda umutsuzluk yarattı. Yazarların bir kısmı bu nedenle tatile çıktılar. Halk hareketi geri çekiliyor. Yenilenlerin ne de olsa biraz dinlenmeye hakları var!

Tarihimizdeki hürriyet hareketleri de benzer durumlar yaşadı. Otuz üç yıl süren Abdülhamit diktatörlüğü altında hürriyet mücadelesinin başarıya ulaşacağından umudu kesip Anadolu’da bir çiftlik kurarak kavgadan uzak asude bir hayat sürmeye niyetlenenler gibi, saf değiştirip padişah’ın affına sığınanlar da görüldü.


Ne var ki toplumsal hareketler de doğanın yasalarında görüldüğü gibi zamanını bekler. Çiçekler, açmak için baharı, yağmuru, ısıyı beklemek zorundadır. Aynı ezik, suskun, umutsuz kitlelerdir ki, gün gelir meydanları doldurur. Bir zamanlar alkışladığı zalimleri lanetler. Kitleler saf değiştirirler ve siyaset meydanında kendilerine yakışan yeri alırlar. Asık yüzler gülmeye başlar.


ARMUT PİŞİP AĞZIMIZA DÜŞMEYECEK


Bütün bunlar, armut ağacının dibinde oturup olgunlaşan armutların ağzımıza düşmesini beklemekle olmaz. Tohum ekmeli, onu sulamalı, ayrık otlarını temizlemeliyiz. Nerede ve hangi konumda olurlarsa olsunlar halkçı aydınlar, çevrelerinde birer ışık olacaklardır. Öğretmenler öğrencilerine bilimsel düşünmeyi öğretecekler, yazarlar durmadan doğuları yazacaklar, meslek örgütleri dayanışmanın ve halk almanın örneklerini vermeye devam edecekler, bilim adamları laboratuarlarda yeni buluşlar yapıp insanlığın hizmetine sunacaklardır.

Dünya ve ülke tarihinde şimdiye kadar, haklı bir savaş veren nice ordular bozuldu. Ancak bunlar, haklı mücadelesinden vazgeçmeyenler tarafından yeniden kuruldu ve savaşı kazandı.

Bizim bir çivi, bir nal, bir at ve bir yiğide değil, bilinciyle yiğitleşmiş bir büyük kitle olmaya ihtiyacımız var. Böyle bir kitle karşısında hiçbir güç dayanamaz.


(10 Temmuz 2018)

zekisarihan.com


FOTOĞRAF: Onlar bir gün mutlaka ayağa kalkacak (Fatsa 1967’den)

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page