top of page
Fikret Kemal Tekin

Köy Enstitülü Aydın


Bir zamanlar aydın diye nitelendirilenlerin bir kesimi popüler söylemler içine girdiler. Ne kadar eleştirirsen o kadar aydınsın… Ne kadar eleştirirsen bir kürsü kaparsın. Bugün iktidara yalakalık yaparak makam mevki sahibi olmak gibi. Yani kral çıplak misali. Önüne getirilen konuları kıyasıya eleştirdi o günün aydını. Abartmış olmuyorum durum tam da böyleydi. Bu nedenle hep söylerim Türk siyasi tarihini en iyi en sağlıklı analiz edenler köy Enstitüsü mezunları aydınlarıdır. Çünkü özünden koparılarak tanık oldukları bir değişimi bizzat yaşayarak, üzülerek, izleyerek öğrendiler. Ne Türk Milliyetçiliğine ne de Kürt Milliyetçiliğine prim vermediler. Kendileri dışında yükseltilen, çatıştırılan, kutuplaştırılan Türk ve Kürt milliyetçisi olmadıkları için her makamdan kovuldular. Birsi Kemalist bunlar dedi diğeri komünist dedi dışladı. Onlar ki Kemal Atatürk’ü de Deniz Gezmişleri de en iyi anlayanlardı. Ne Atatürk’ün posterine sığınıp duyguları ve düşünceleri ajite ettiler ne de bayrağın altına gizlenip halkı sömürdüler. Öyle öğrenmişlerdi onuru erdem sahibi olmayı, sadakati, liyakati… Onlar Özgürlüğü ve eşitliği ne Arabistan çölünde aradılar ne de her türlü ırkçılık söylemleriyle insanı insana kul eden düzenden yana taraf oldular. Türkiye’ye dayatılan Truman Doktrinleri, Marshall yardımları ve stan-by anlaşmalarıyla ülkenin yok edilmeye çalışıldığının farkındaydılar. Hepsi de komünistti. Görevlerinden bir bir uzaklaştırıldılar, sürgünlere gönderildiler, idari cezalarla bıktırıldılar, hapislere atıldılar, işkencelerden geçirildiler. Hafızalardan silinmek istenenin tam bağımsız demokratik Türkiye cumhuriyeti anlayışının, ulusalcılık anlayışının olduğunu çok iyi biliyorlardı. Kemalist fikirleri sosyalizmle birleştirenlerdi. Biliyorlardı ama anlatamıyorlardı Atatürk’ün Devlet Sosyalizmini yaşama geçirmek arzusunda olduğunu. Atatürk yalnız bırakılmış bir adamdı. Atatürk’e bir kesime Diktatör bir kesime Deccal demeyi öğrettiklerinde üzüntülerinden kahroluyorlardı. Öyküleriyle, romanlarıyla, makaleleriyle defalarca dillendirdiler bu gidişin iyi gidiş olmadığını. Kimileri köy edebiyatı yapıyor diye onları hakir gördü. Kimileri köylü yakıştırmasını yaptı küçümsedi onları. Durmadan şaşırtma yaptırıyorlar fasitlere ırkçılara gericilere Kemalist, ulusalcı unvanlarını verip, Nazım’ı küçümseyip Atatürk’ü itibarsızlaştırıp, gericilerle aynı paydada bulunuyorlardı. Bugün ulusalcılığı Kemalizmi kimselere bırakmayanların ne Kemalist ne de ulusalcı olmadıklarını iyi biliyorlardı. Ulusal kurtuluş savaşının ve emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen kavganın Kemalizm’den beslendiğini biliyorlardı. Onlar gerçek Türkiye’nin 1938 den sonra boğulmaya başladığını çok iyi biliyorlardı. Bir kesim Aydının sebep sonuç ilişkisi üzerinden değil, ülkenin bulunduğu coğrafi koşullar üzerinden değil, emperyalistlerin gericilerin hoşuna gideceği her şeyin üzerinden ülkeyi ve kurucusunu kıyasıya eleştirdiklerini de biliyorlardı.


Aydın olmak adına konuşanlar; ülkenin coğrafi durumunu, toplumun homojen yapısını düşünmeden, devrimlerle kazanılmış eğitimle kırılmış gerici Arabistan merkezli düşüncelerin emperyalistlerin iştahlarını kabartacak söylemlerin ileride nasıl bir sakatlıkla karşılaşılacağını düşünemediler ve derinlemesine bir analiz yapamadılar. Mesela köy enstitülerini kıyasıya eleştirenler oldu. Köy Enstitülerini orada komünist yetiştiriliyor, tüm hocaları da komünist bu okulların, tek tip kıyafet giydiriliyor çocuklara, orada eğitim alanlar zenginlerin fabrikalarında eleman olacaklar kızlarla erkekler aynı sınıflarda okuyorlar, sadece köy çocuklarının okula alınması eşitliği bozuyor, diye eleştirdiler eleştirenlere kuyruk oldular. Atatürk’e diktatör diyenlere de… Sonuç ne oldu? Köy enstitülerini yaşama geçiren miydi, yoksa kapatan mıydı diktatör? Sebep-sonucun ne getireceğinin ne götüreceğinin hesabı yapılmadı ya da bilerek yapıldı… Durum bu…


6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page