top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

Muhteşem Bir YARINın Miladı

Güncelleme tarihi: 27 Eki 2023


Nasıl başladıysa öyle; şevksiz, heyecansız , öyle de bitti seçim.


Sonucundan da bir şey anlamadık, anlamlandırmaya uğraşıyoruz. Çok da gerekli sanki. Kim kazandıysa kazandı... Yarın eski seçkinlerin yanına irili ufaklı birkaç yeni seçkin daha eklemiş olacağız. Dün giymeye pantolonu olmayanların, yarın yatlarının katlarının, ayakkabılarının ve kutularının hesabını yapacağız, hepsi bu...


Bırak seçilmeyi, seçilen uzak bir akraba tanıdığı bile olmayan 80 milyon, ne oluyor size ya? Ki bir şey de olmadı zaten. Son sayımda 82 milyon demişlerdi ya nufusu, işte bu nufusun 2 milyonu aday ve yakınları ve onlardan beslenenler iyi gürültü kopardı, biz de eski alışkanlık kaptırdık kendimizi sürüye.


Bizi ilgilendiren ne peki?


Bu seçim ülkemizin tarihinde olumlu bir milat olur mu? O işte...


Bana kalsa çok bir şey değişmez, daha iyisi ellerinden gelse 16 yılda yaparlardı. Ama bana kalsa...


Ben zaten arızalıyım. Beni yönetecek olanın seçkin, benden bilge, hatta filozof, hatta aristokrat insanlardan olmasını isterim, en bilgesinin de başkan. Yani ütopik... Oysa bizimki gibi seçimler en iyiyi seçmek için yapılmaz, örneği, benzeri çok olanı seçmek için yapılır.


Rüya görmemeli, AKPnin çizdiği profilin benzeri daha çok bu toplumda, önce onu görmeli. Kimseyi "uzay, kuantum, bilim, sanat," heycanlandırmadı, ama "kek ve yuvarlanacak çimenler,"sevimli gözüküyor. Akledip "bedava halk plajlarını" biri vaat etseydi, gör sen...


Yani bizimki demokrasi... Çok sesli, çok özgürlüklü... Herkesin özgür olduğu ortamda beklentiler, çarpacak çok fazla sınıra sahip demektir.


Yine de enseyi karartmadan iyi, güzel düşünmek lazım. Derler ya olacak dersen olur...


Sonuçta herkesin yakındığı iktidar, vaatleriyle gene herkesi ikna etmeyi başarmış ve oyları toplamıştı. Ya da halk ne dolara, ne işsizliğe, ne soğana... aldırmamıştı. İşin doğrusu yaygın halk kitleleri, AKPnin tabana yaydığı sosyal hakları, ekonomik kazanımları, var sayılmayı sevmişti, bu nedenle aksayan yanları, sıkıntıları da görmezden gelmiş, katlanmaya hazırım demişti.

Muhasebesini yerel seçimlerde görürüz.


Dip dalgası beklenen SAADET Partisi dalgaya dönmeden dipte kaldı. Yine de üç milletvekillini meclise sokmayı başardı.

Süpriz yapacağı umulan İYİ Parti meclise girmeyi başarmıştı ama öngörülen başarıyı da yakalayamadı. Çok engeli aşarak katıldığı seçimde iddialı bir beklentiyle yükseltilen Akşener, görünen kadınlardan da destek alamadı. Oysa Türkiye'nin vitrininde bir kadın cumhur hoş durabilirdi.

Bitti denilen MHP de dimdik ayakta, hem de safra atmış bir vaziyette... AKP dayanışması işe yaradı, anlaşılan partinin kaybettiği puan MHP'ye kaydı. Hem de destek ve denetleme göreviyle... Destek anlaşılır da denetleme?.. Gerçi Bahçeli bakarsın o denetlemeyi de en iyisinden yapar, hepimizi utandırır.


İnşallah diyelim. Bir umuda öyle ihtiyaç var ki...


Öteki Cumhurbaşkanı adayları da yüzde onu bile bulamayınca sosyal demokrat CHP adayının %30'u gurur okşasa da işlevsiz kaldı.

Bizse hala ayılamadık, bir yana ülkenin ekonomik halini koyuyoruz, öte yana muhalefet adayının mitinglerindeki meydanlara sığmayan kalabalıklarını düşünüyor, bu sonuç nasıl oldu diyoruz. Öyle ya kedi buysa, et nerde?


Halkın ilgisini çekmeyi başardılar, ama o kadar kaldı. Dinlediler ama sonuçta yeni bu, ne çıkar kimbilir dediler, herhalde... Rahmetli Osman Bölükbaşı'ya da öyle yaparlardı: Güzel anlatırdı. Herkes gelir dinler, ama kimse oy vermezdi.


Şimdi CHP herzamanki gibi seçim sonuçlarıyla başkan yemeye uğraşıyor.

Oysa Ekmellettin İhsanoğlu bu kadar çırpınmadan bile %38 almıştı. Çatı aday filan dersiniz şimdi... İyi düşün MHP oylarını... Bıraksak mı kendimize yalanı?


Allahtan HDP barajı aştı, muhalif destek oylarıyla... Yoksa Demirtaş gibi %8'lerde kalsaydı o da, milletvekilleri AKPye yazılacağından hükümet, destek ve denetlemeye ihtiyaçsız tam hükümet olacaktı.


Ne değişti o zaman? Bunun yanıtı herhalde kışın görülecektir.


Doğrusu insanın canı, ne seçimden, komplo teorilerinden, oyunu artıran partisinin cumhurbaşkanı adayına gittiği yorumlanan bir sözle " koltuk düşkününü sevmem" diyerek tavır koyan, ama kendisi tüm başarısızlığına karşın her sabah, her akşam koltuklarını "ictima"ya çıkarıp sayan parti başkanından, ne de ülkenin dehşetli kopacak fırtına toplayan ekonomi havasından söz etmek istiyor.


Herkesin konusu oyken, sen aşktan, edebiyattan söz edemezsin ya.

Ayrıca, nasıl 60 milyon oy birkaç saatte sayılıp dağıtıldı anlamasak da kafa göz yarılmadığına göre kabul etmeli ki ülke tarihinin en medeni geçen seçimlerinden biri de gerçekleşti, hem de görülmemiş bir katılımla.

Yani halk anladı aslında: Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimiydi bu; parlamenter düzeni terk ettik, başkanlığa geçtik... sen hiç mi değinmeyeceksin? Bir şeyler yazmalı...

Sahi öyle oldu değil mi?


Kabul etmeli ciddi bir riskti. Bunca sorunun ortasında, hele yeni seçime onca zaman varken seçim kararı iktidar için risk, ama görünen büyük bir siyaset mühendisliğiydi.

Bu "siyaset mühendisliği" yeni bir deyiş, iyi de tuttu. Ne var ki ben olan bitenin onun eseri olduğunu hiç sanmıyorum. MHP'nin bu sonucu alacağını kimse öngöremedi çünkü. Bu da işi bitirdi. İyi partiyi de meclise soktu seçmen, onu da... Aynı mecliste iki milliyetçi misyonlu parti, toplam %21-22 oyla... Benzer anlayışı da barındıran HDP'yi de sayarsak %33, ne oluyorsa?...


Başkanlığı getirirsek sorunları ancak hallederiz diye erkeninden yapılan seçim, kimbilir kaç milyara mal oldu zaten açık veren bütçeye, yani zavallı halka? Devlet dediğin maddi yönden halkın parasıyla ayakta durur. Yoksa seçim vaatlerinde tüm vergileri de kaldırdık söylemi de olurdu.


Olsun, ne önemi var, nur topu gibi başkanlığımız var.

Çözülmeyen bütün sorunlar çözülecek, ırmaklardan süt, gökten dolar ve soğan yağacak...

16 yıldır çoğunluk ellerindeyken neredeydiler, diyerek nifak sokma, boyacı küpü mü bu, önce yağmur toplamalı...

23'ü bekle, olmadı 53'ü bekle...71 olmaz mı? Bir gün olur...


Muhalefet adayları sevinmeli, kazansalardı asla çözemezlerdi; bu enkazın altından ancak faili çıkar, o da belki... Çıkamazsa yeni bir senaryoyla yeni seçimler yaparız olur biter.

Bu hep böyle olmadı mı?


Öyküler geliyor aklıma, ilgili ilgisiz... Umut ve vaatlerle yapılan seçimler, eli böğründe kalan vatandaş...


Boşver öyküleri, bırak soyağacına bakmayı, düşün az yeter, atı alan Üsküdar'ı geçti bile, sonuçta biz Adem'den kardeş değil miydik? Hava da anamız... Habil Kabil'i anımsatma şimdi... Olumlu bak...


Partilerimiz de öyle, hepsi aynı kökten değil mi? İttihat ve Terakki...


Yoksa sen Kurtuluş Savaşının "Galip Hocası" Celal Bayar'ın İttihat ve Terakki'den gelerek 15 yıl CHPli, 1940'larda çok partili rejime geçilince Demokrat Partili olduğunu bilmiyor muydun? İthal edilip ülkeye getirilmiş sonra da parti kurup Paşa'yı koltuğundan indirdiğini mi sanıyordun? 1937'de yani Atatürk döneminde Bayar başbakan oldu, Atatürk ölüp de yerine İnönü geçince doğal olarak istifa etti, ama İnönü sürdürmesini istedi. İnönü cumhurbaşkanı, o başbakan olarak birlikte çalıştılar.


Hepsi yetenekli, yurdu için savaşmış, emek vermiş insanlar, elbette semeresini de görmek ister; ama taht bir tane, liderlik tek, geriye tek seçenek kalır, ayrıl ve ortam müsaitse çoğunluğu sağla ve sen iktidar ol.


Sonra Bayar, yeni bir parti kurdu, İnönü'yü tek adamlıkla eleştirip iktidar ve son tek adam oldu, on yıl başüstünde taşıdılar partisini, sonra da astılar. Öyle deseler de kanma; halk asmadı hoş. Başka bir iktidar heveslileri yağlı ipi çekip, biz daha iyisini yaparız deyip...yaptılar. Halk figüran...


İktidar güçlü bir karizma ama aynı zamanda dikenli yol…


Demokrasinin böyle bir güzelliği var: O ortamı yaratır, olanağı verir, işine gelmeyen de onu indirmeye uğraşır.


Sonra eşyanın doğası, o da parçalanır ya da çoğalır ya da ürer, her kardeş aynı mı? Demokrat Parti, Adalet Partisi, Milli Nizam, MHP, Halk Partisi, DSP, ANAVATAN, AKP... daha onlarcası, kimler geldi kimler geçti. Belki gözü başka renk, dünyaya bakışı başka, çözüm önerileri başka...

Ama tek ortak yan var; hepsi aynı kökten geliyor, hepsi kardeş... Hepsi CHPnin çocukları...


Hepsi de yasalardan güç alarak kuruluyor, devlet ve vatandaş desteğiyle büyüyor, senin benim vergimle seçimlere girerken devlet desteği alıyor, maaşlarını yine devletten alıyor, bir seçilirse harika bir emeklilik onu bekliyor, kimi muhalefette kalırken kimi yönetici seçiliyor, vatandaşı iyi yönetsin diye haklar ve yetkilerle donatılıyor.

Yani hepsi meşru, hepsi kardeş...


Peki bazıları nasıl üvey kardeş yapılıyor dersen çok basit: Kazanmak ve yönetici olmak için... Çünkü yönetmenin paradan öte dayanılmaz bir karizması ve sınırsız olanakları var... Onca stresine karşın politikacılar neden uzun yaşıyor diye, bir düşünsene...

O zaman ötekini ne kadar karalarsa, seçecek kitleye o kadar iyi görünecek.

Yani bütün tiyatro bu: Yoksa al birini vur ötekine...


Boşversene ne dediğine: Ne yaptığına bak, ne yapabileceğine, liyakatına...


Konumuz demokrasiyse bu ülkede 80 milyon insan varsa, 80 milyon farklı düşünce ve parti olması bile doğalken o kötü, bu makbul ne demek?

Meclis niçin? Adam sokakta olay yaratmasın, gelsin tartışsın, öğrensin, öğretsin,diye… Meclis maarif mektebi mi, herkes aynı ağızdan konuşsun? Karalama niye?


Ortam demokratik, medya tarafsız, uygulamalar şeffaf ve halk uyanıksa, bu karalamalara hiç bakmıyor, çünkü doğru bilgilenmiş, yaptığına yapacağına bakıyor. Ama değilse ortamı şaibeler, söylentiler, karalamalar kaplıyor. Yazık ki bizim ülkemizde de hala etkili oluyor.


Geçmiş dönemlerde bir fısıltıyla, tek duyumla olan katliamları anımsa...

Bir koltuk için yapar mı deme, yapar mı yapar...

Hem de kardeş mardeş bile bakmaz... Ne var ki yapabilmesi için sen bir sürüye dönmelisin, inisiyatifsiz bir sürü...

Takılıp kalma... Birilerinin de istediği bu; kamplaştırmak, fanatik taraftarını yaratıp kendi parsayı toplarken seni derde sokmak.

OYun var, iyi düşün, tercihini yap kullan, gerisine bakma.


Yarın CHP de başka parti doğurur, AKP de... Kim ölümsüz ki?


Hayırlı olsun de geç...

*

Anlamaya, çözmeye, doğruyla yanlışı ayırt etmeye, doğru tavrı belirlemeye bazen ne akıl yeter, ne sezgi. Sürü seni sel gibi sürükler. Ama bir şey var ki seni kurtarabilir, akıl yürütmen, yani fikrin...


Hiç önemli değil, bu iktidarla da olur diyebiliriz. Bize ne, el alemin yönetme aşkı, kim olursa olsun demek zor değil; Ahmet, Mehmet... Yeter ki bizden topladıkları vergilerin hakkını versinler, günümüzü güzel ve güvenli yaşatsınlar, geleceğimizi güzel kurgulasınlar, hepsi bu...

Yapmazlarsa bir dahaki seçimde biz onları indirmeyi biliriz. Yani bilirdik diyelim...


Bunu anlamak o denli zor mu?

*

Geçen 100 yıla bakınca seçimlerde hayli zorlanmışız. Kubbede hoş bir seda bırakan çok insan yok... İyiler kadar basiretsiz ya da kindar ya da gözü aç kişiyi bizi yönet diye seçmişiz. Ya da iyi başlamışlar ama ardı öyle gelmemiş... Hadi kurtuluş ve kuruluş yılları fedakarlık yıllarıydı, katlanmamız gerekliydi, ya sonra?.. Birileri alabildiğine zenginleşirken, geniş kitleler ya masallarla avuntuda ya da hep zorda...

İnsanız sonuçta; hata da bizim...


Bakarsın artık bakış değişir. Bakarsın dolacak havuzu kalmamıştır kimsenin ya da dışlanmıştır öyleleri, herkes dersini almıştır; halkının yaşam standartlarıyla, inançlarıyla uğraşmaktan vazgeçer ve bir yerden başlar iktidar... Çağdaş, özgür bir ülke için emek verilir. Hem Cumhurbaşkanı da öyle demedi mi? “Yeni dönem, daha fazla demokrasi dönemi, daha güçlü hukuk devleti dönemi olacaktır. Daha geniş özgürlük dönemi olacaktır. Yargının daha bağımsız hale geldiği bir dönem olacaktır.”


Her şey geride kaldı, vakit tamam, yeniden başlıyoruz... Güzel günler göreceğiz çocuklar. "Motorları maviliklere süreceğiz..."


Şimdi olur mu?

İçişleri bakanı olarak dikkate almanız gereken kişinin, şehit cenazelerini CHP'ye yasaklayan çıkışına, MHP'nin 70'e yakın gazeteciyi isim isim "husumet besleyenler" diye duyuran gazete ilanlarına bakınca...ne bileyim, kolayca olur diyemiyorum.


Hele 16 yılda gelinen nokta düşündürüyor, yine de umudu yitirmeyelim.

Sonuçta bir yıl sonra yerel seçimler var, şimdi halkın verdiği oy da ortada, umdukları gibi değil, halk onlara kendi denetmenlerini de yarattı; artık koalisyon dönemi. Başkanlık sistemi belki biraz tolere eder, ama çatlak sesler başlarsa...


Hem istedikleri her türlü yetkiyi, gücü, başkanlık da dahil bu toplum onlara verdi, artık sığınacak bir bahane, talep edecek ek bir güç kalmadı. ANAP'ın en güçlü döneminde sarsılışı 1989 yerel seçimleriyle başladı. Halkın tokatı hiç belli olmaz. Başarı şımartırsa dönüşümsüz bir yenilgiye dönebilir.

Akıllı olmalı...


Neyse iyi bakalım, İYİ OLSUN...


Bakarsın bu ilkyaz dersini almış, olgunlaşmış güçlü bir iktidarın ellerinde gelişen muhteşem bir YARINın miladı olur.


20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page