top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Çarıklı Erkan-ı Harp

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2020


Altı yedi yaşlarında küçücük bir kız çocuğu, annesinin eline sıkı sıkı yapışmış, minicik adımlarıyla onun koşturmasına ayak uydurmaya çalışıyor nefes nefese... Annesi bir eliyle çocuğunu çekiştirirken diğer eliyle de içinde küçük kızının oyuncak bez bebeğiyle bir iki giysisinin bulunduğu bir torbayı taşıyor.


Bilmedikleri bir şehrin bilmedikleri bir semtinde, hayli dik bir yokuştan iniyorlar. Yokuşun ortasına geldiklerinde yol çatallaşıyor, üçe ayrılıveriyor. En sağdaki sokağın girişinde kocaman, beş katlı, görkemli ahşap bir konak çarpıyor gözlerine; o konağın adının "Kuleli Konak" olduğunu, o yıllardaki İstanbul'un en yüksek ahşap binası olduğunu, kısa bir süre sonra alevlere teslim olup cayır cayır yandığında öğreneceklerdir. Ortadaki sokağın kenarında çok da büyük olmayan ahşap bir konak daha var, onun da adı Vali Konağı… Ama anne ile kızı konakların olduğu o sokaklara değil de en sağdaki dar sokağa sapıyorlar telaşlı adımlarla...


Taş konaklarla süslü, semalarında ezan sesleriyle çan seslerinin birbirine karıştığı o uzak şehirden, ahşap konaklarla, yalılarla süslü bu şehre geleli daha bir yıl olmamıştı. Şimdi annesiyle yeni bir yaşama doğru koşturuyordu. Çatalın en solundaki sokakta biraz yürüdükten sonra üç katlı, demirden tokmakları olan, koyu yeşil renk boyaları yer yer dökülmüş, ahşap kapılı bir evin önüne geliyorlar. Minicik yüreği bir serçe gibi çırpınıyor göğsünde küçük kızın; biraz korku, biraz merak, biraz heyecan...


Biraz sonra, önünde heyecanla bekledikleri kapıyı beyaz tülbentli, güleç yüzlü, tonton bir kadın açıyor ve "hoş geldiniz" diye karşılıyor onları. Ürkek bakışlarıyla kendini süzen küçük kızın elini tutup, sevgiyle yüzünü okşuyor küçük kızın. Bundan böyle bu evde bizimle kalacaksın, diyor annesinin elinden çocuğun torbasını alırken.


İlk defa geldiği bu evde merakla etrafı inceliyor küçük kız. Pencerelerin önünde teneke kutulardaki rengarenk şebboylar, sardunyalar çok hoşuna gidiyor. Sonra, sonra annesiyle vedalaşıyor, boynuna sarılıp yanaklarından öperek uğurluyor onu. Artık annesini sadece haftada bir görecek, onun koynunda uyuyamayacak, kokusunu içine çekemeyecekti her istediğinde...


Küçük kızın yeni evi artık burasıydı; burada yaşayacak, okula gidecek yeni başlayacağı yaşam mücadelesine bu evde devam edecekti. Şimdiye kadar yaşadığı yerden çok farklı olmasına rağmen çok da yadırgamamıştı burayı. Artık kendine ait küçük bir yatağı, ders yapacağı masası ve oyuncakları vardı...Bir de annesi işe gittiğinde yalnız kaldığı gibi bir daha yalnız kalmayacak ve korkmayacaktı burada.


İlkokula başlayalı bir iki ay olmuştu ve buraya gelince evi gibi okulu da değişmişti. Sınıfın en küçüğü en cılızıydı ama herkes onun çok akıllı olduğunu söylüyordu. Okumayı yazmayı çabucak öğrenmiş, sınıfta ilk kırmızı kurdeleyi ona takmıştı öğretmeni. Sonra törenlerde, bayramlarda şiirleri hep ona okutmuşlardı.


Öylesine çabuk alışmıştı ki yeni evine, yeni yaşamına; çevresindeki herkes onun bu tevekküllü haline hem şaşırıyor hem de çok seviyordu onu. Mahalleli bir de isim takmıştı ona, kendinden beklenmeyen laflar ettiği, çok bilmiş olduğu, o bir karış boyuyla her işin üstesinden geldiği için; "çarıklı erkanıharp" diyorlardı ona gülümseyerek...


O küçücük haliyle ne olduğunu anlayamadığı bu deyimi sevmiş, benimsemiş ve "çarıklı bir erkanıharp" olduğu için, her şeyin, her zorluğun üstesinden gelmişti hep, ya da geldiğini sanmıştı...



23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page