top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

Seçimde İttifak ve Ötesi...

Güncelleme tarihi: 22 Oca 2022




Bu ülkede siyasetçi babanız bile olsa sakın dediğine bakmayın, eylemine bakın. Araştırın,öğrenin, akıl yürütün...

Önce şunu iyi görmeli: Erken seçim, ister baskın olsun, ister planlı programlı, geçen yıl muhalefetin erken seçim önerisine iktidarın dediği gibi "vatan hainliği" filan değil, öteki seçimler gibi yasalarla tanımlanmış bir yol ve meşru uygulamadır.

Seçim ittifakları da öyle...

Kötü bir şey olsa zaten önce hükümet özel protokolle yapıp, yasal uyumluluk oluşturmaz değil mi?

Diyeceksiniz ki şimdi böyle diyor, desin, siyasetin dili bu, hala alışmadınız mı?


Yeter ki yasal çerçeveler zorlanmasın, hakkı olan kişi ya da partiler seçime katılabilsin, seçmen oyunu özgür ve güvenlik içinde kullanabilsin, halkın tercihine uyulsun, kediler işe karışmasın... As'lolan bunlar...


Böyle bakınca erken seçim kararının nedenleri üstüne yapılan bütün tahminler ve konuşmalar anlamsızlaşır. Hükümet bildiklerimiz dışında bilmediğimiz olumsuz durumlar nedeniyle böyle götüremeyeceğini, güven tazeleme gereğini görmüş, yani bir tür havlu atmış ve yasalara uygun biçimde erken seçim kararı almıştır.


Kuşkusuz bunda özellikle ekonomik politikası ciddi sorunlu hale gelen ve yıpranan hükumetin, başkanlık gibi sistem değişikliği isteyen, karşıtı da çok olan bir iddiayı kazanmanın giderek güçleşeceğini görmesinin de etkisi olabilir. Hele ortada referandumda ortaya çıkan %1 lik gibi kolayca değişebilecek bir fark tehlikesi varken... Nitekim MHPyle yapılan ittifak da bu endişenin sonucudur.

Bunlar doğal değil mi?

Gezi olaylarıyla, kandırıldık muhabbetleriyle, ayakkabı kutularıyla, Feto darbesiyle, Güneydoğu ve Suriye olaylarıyla... az şey mi yaşadık? 2005'te 1340TL olan dolar şimdi 4.000TL, ne haber? Ülkenin en büyük sanayicileri borçlarının yapılandırma talebinde bulunuyor, işadamlarına nefes alma kredileri dağıtılıyor...Ya halk, onlar henüz farkında değil, hele seçim bir geçsin, bakalım karşımıza nasıl bir reçete çıkacak?


Ne var ki bunları bilmek ciddi bir seçime giderken öncelik değildir. Hem ne demiş rahmetli Demirel: "Dün dündür..."


Şimdi iş bu seçimi, sonuçlarını anlamaya ve bilinçle oy kullanmaya kalmıştır. Gerisi teferruattır...

***

Öncelikle erken seçim önerisi, baskın seçime dönünce en azından iktidar kanadında hiç de beklenmedik olmadığı net olarak anlaşılmış olmalı.

Öyle ya bu seçim her şeyden önce sıradan bir seçim değil, başkanlık sisteminin de referandumu olacağına göre, iki ay gibi bir sürede diğer seçim hazırlıkları hariç uyum yasalarının çıkması gerekecek öncelikle...

Oysa hala İYİ PARTİnin seçime katılıp katılamayacağı bile netleşmedi. YSK başkanı, uyum yasalarından sonra diyor. Yani öteki partiler her türlü hazırlığını yaparken İYİ PARTİ uyum yasalarının sonucunda, o da olursa, yarışa katılacak...


Oysa büyük kongresini Aralık'ta yapmış, yani yasaya göre seçime katılması gerekir. Nisan ayında yapılan olağanüstü kurultay buna nasıl engel olur ki? Kötü niyetli olmamalı belki de bir eksiği vardır, ama bu konuda da bir açıklama yok. Uyum yasaları çıkınca...deniliyor.


İktidar kuşkusuz bilerek, hazırlıklı başladı, o nedenle de seçimi önerilen tarihten daha öne çekti. Bir söylentiye göre gene kandırılmışlar; duyumlarına göre İYİ PARTİ ancak 28 Haziran sonrası seçimlere katılabilir haberi kasıtlı yayılmış, şimdi 10 Haziran diyorlar, yalancılar...


Peki muhalefet? İlk beyanları "Hodri meydan" olduğuna bakılırsa onlar da biliyorlardı.


Keşke öyle olsa... Memleketin herhangi bir kahvesinde gidişata kafa yoran sohbetlerde hangi düşüncede birleşiliyorsa onlar da o kadar biliyordu: Bir erken seçim olabilir... diye tüm ülke düşünüyordu, ama bu denli erkenini kimse tahmin etmiyordu.

O zaman muhalefetin, seçime katılması bile kuşkulu İYİ PARTİ dahil, hazırız demelerindeki hikmet neydi?


Önce şunu net görmeli: Bu ülkede 15 yıldır gündemi iktidar belirliyor, büyük bir ustalıkla. Muhalefetse aynen bu seçimde olduğu gibi her seferinde konuya ancak dahil oluyor. Sonra da...


Temel'in fıkrası gibi...

Temel kuzeni Dursun'dan alacaklı, ama Dursun'un vermeye hiç niyeti yok. En sonunda bunalıyor Temel mahkemeye veriyor. Çıkıyorlar hakim karşısına. Sorgu sual derken, hakim Dursun'a soruyor?

"Neden vermiyorsun kuzeninin parasını?"

Dursun dönüp Temel'e bakıyor.

"Ben bu adamı tanımıyorum ki hakim bey,"diyor.

Hakim daha ağzını açmadan Temel öfkeyle fırlıyor:

" O beni tanımıyorsa ben onu hiç tanımıyorum hakim bey..."


Takınılması gereken tavır bu muydu? Seçimin böylesine erkene alınmasından yakınmaları, en azından bir oldu bittiyle karşıkarşıya kalındığını, mağduriyetlerini seçmenlerine anlatmaları, bir kamuoyu oluşturmaları gerekmez miydi? İşlerine çok yarayacak bir sonuçtu oysa.


Güçlü olmanın yolu bilmekten, özgüvenden geçer. Bizim muhalefetse bilmez ama gurur ve kibrine hesap yok. Maşallahlık bir dik duruşları vardır, bu onur ve kibir karşısında onlara umut bağlayan seçmenin durumu çok da önemli değildir.


Bu tavır seçim kazandırır mı?


***

Bu seçimin önemli, aynı zamanda özgün bir başka yanı daha var: Parlamenter düzen mi, başkanlık düzeni mi sorusunu yöneltmesi? Bu da kendiliğinden toplumu iki ayrı bloga bölecek. Bir yanıyla zihinleri karıştırırken öte yandan kolaylaştırıyor da... Siz hangisini yeğlerdiniz, sorusu yeterli. Tek adam yönetimini mi, yoksa eski düzen tüm aksaklıklarına karşın çok sesli demokratik parlamenter düzeni mi? Elbette yasalaştı, ama yeni bir parlamento eski haline getirirse?..


O zaman nüansları bir kenara bırakmak zorunda bütün partiler ve seçmenler. Seçmen, istemli ya da istemsiz, er ya da geç birinde kümeleneceği iki alandan birini seçmek zorunda bırakan bir seçimle karşı karşıya. Bu iki toplanma alanı daha şimdiden netleşmeye başladı bile. Özellikle iktidar kanadı yanına aldığı MHPyle birlikte çoktandır bir taraf; yani onlarda bu yönlü de hazırlık tamam.


Sorun her zamanki gibi muhalefette.


Bir yıl önce seçim isteyen CHPde bir A planı bir B planı varmış gibi durmuyor. Bugüne değin aklından geçenleri bile sesli düşünmekle namlı CHP bunu, var da saklamışsa alkışlamak gerek, ama görünen tablo öyle göstermiyor. Ana muhalefetteki bu hal öteki partilerde daha kötü boyutlarla gündemde. HDP hala ben kilit partiyim, çözüm isteyen benim koşullarımı kabul edecek diyor, oysa bu seçimde ben demek lüks kalacaktır. Saadet Partisi dik duruşuyla dikkat çeken, önemli sayılacak bir oy oranına sahip olsa bile mecliste temsili olmadığından gözler İYİ PARTİ de... Ne var ki onun da seçime katılıp katılamayacağı bile belli değil hala... Katılması için çözüm yolları var, Akşener imza toplarım diyor... Oysa bu seçim %51 oy üzerine dönüyor, 100 bin oy değil...Yani organize meşru bir parti temsiliyeti gerekli. Halk da umut ve moral yaratacak bir düzenin lideri olmak daha başından büyük avantaj...Ayrıca kendi partinde pırlanta olsan da seçmenin %51'inin olurunu alamazsan bu anlamda hiçbir şeysin. Seçmenin %51' de aşağı yukarı 30 milyon ediyor.


Yani senin partin benim partim diye bir şey de yok... Seçmeye mecbur bırakıldığın bir saf var sadece. Bütün partiler iki taraftan birinde ortalama ilkeler üzerinde anlaşmaya ve çözüm üretmeye mecbur.

Referandumda umutlandıran bir başarı sergilendi, muhalefet açısından. Hem de kendiliğinden, ciddi bir organizasyon, ittifaklaşma olmadan. EVETler %lik oy farkıyla ancak alabildi çoğunluğu. Bu da muhalefeti umutlandırdı.


Ne var ki görülmeyen bir yan var: O seçimde seçim sistem üzerineydi, ne milletvekilliği söz konusuydu, ne de cumhurbaşkanlığı... Şimdi hiçbir parti sistemi gözetmek adına kendi beklentilerden kolayına vazgeçmeyecektir, yani onları tek bir amaca kilitlemek bu kez o denli kolay değil.


Dün yani 22 Nisan da CHP örnek bir atak yaptı. YSK'da geciken karar üzerine 15 milletvekilini İYİ PARTİ'ye transfer etti. Koşul koymadan, meşru yolla bir başka partinin mecliste grup kurarak seçime katılmasının önünü açtı. Uzlaşmaya hazır olduğunun işaretiydi. Doğru ve olması gereken bir karardı. Halk tarafından daha duyulup anlaşılmadan, ittifakları yasayla serbestleştiren, kendisi ilk ittifakı yapan iktidar tarafından bu eylemin şiddetle eleştirilmesi ne denli isabetli olduğunu da gösteriyordu.

Keşke HDP de demokratiklik ve meşruluk dışında koşul, kural koymadan böylesi bir eyleme imza atsa... Herkes atsa...

Öyle ya demokratik düzende partiler bunun için değil midir?


Nihayet CHP ile İYİ PARTİ bu seçimin parti seçiminden daha çok taraf seçimi olduğunu fark etti. Büyük olasılıkla Saadet partisi dahil irili ufaklı partiler ve seçmen grupları da iki taraftan birine dahil olacaktır. Hatta İYİ PARTİ, birkaç milletvekili çıkarabileceği kesin Saadet Partisiyle tıpkı MHP / AKP ittifakı gibi açık ittifak yapıp onu da meclise taşımalı.

Belki Perinçek ve HDP oyalanacak, ama sonuç değişmeyecektir, iki takım yarışacaktır. Takım seçmeyen de farkına varmadan güçlü gözüken takıma katılmış duruma düşecek, oyları da onun hanesine yazılacaktır.

O zaman şimdiden ortak zemini bulup iyi hazırlanmak gerekmez mi?


Kişisel yargım, bu iki turlu seçimde partilerin birinci tura kendi adaylarıyla katılmaları doğru olandır. İlk aşamada milletvekilleri belirlenir, partisel dağılım ortaya çıkar, sen ben kavgası en aza iner. AKP'nin yapacağı değil, MHP bile başka aday çıkarmayacaktır, ama muhalefetin ilk tura birden çok adayla, hatta her partinin çoklu adayla katılması taktik olarak da sonuçları bakımından da bana doğru geliyor. Böylece partiler güçleri oranında milletvekilini belirlemiş olur, İKİNCİ TURDA sistem ortak dert olarak ele alınabilir. Ayrıca bu turda her türlü görüşü ve anlayışı temsil edecek adaylara şans verilmesi, kitlesi olan adayların seçime katılmalarının kolaylaştırılması, halkın adayları tanımasının yanında, partiler içinde küskünlerin yaratılmaması bakımından da işe yarayacaktır. Herkesin temsil edildiği bir seçimde bir adayın %51'i bulması bir mucize olacağından sonuç ikinci tura kalacaktır.

Öteki türlü özellikle muhalefetin üzerinde anlaşacağı ve kendini halka bu kısa sürede kabul ettirecek adayda anlaşmaları zor. En cüsselisinin oy oranı %30'u bulmayan partilerin adaylarının, oyu %40'tan aşağı olmayacağı kesin gözüken AKP adayıyla yarışması hem zor olacak, hem de doğal olarak bir yığın küskün yaratacaktır. Oysa istekli herkesin kendini sınayacağı, milletvekillerini belirleyeceği, yani gücünü göreceği bir seçim, bir sonraki tur için yol gösterici en sağlam halk verilerini de kendiliğinden sunacak, üzerinde anlaşılan en çok oyu alan adayla da en iyi sonuç alınabilecektir.


Dedik ya bu kez bir taktikte uzlaşmak ve onu izlemek gerçekten beceri olacak görünüyor.


***

Nihayet beklenmeyen oldu. CHP o denli hazırlıksız değil, B planı varmış. Gündüz YSK televizyon demeçlerinde hangi partilerin seçime katılacağı ancak uyum yasalarından sonra olur derken, gece yarısı fikir değiştirdi.

Hürriyet'in İnternet son haber sayfasında 23.04.2018 - 00:07 | Son Güncelleme: 23.04.2018 - 00:22' de verilen habere göre Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) 24 Haziran'da yapılacak Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne katılacak partilere ilişkin kararı, Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı. Buna göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti (DP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), artık mecliste grubu olan İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Saadet Partisi ve Vatan Partisinin seçime girebileceği belirtildi.


Bu doğruysa gözler artık gerçekte de kilit parti kimliği olan HDP'de... Ona büyük bir rol düşüyor. Hiçbir parti, buna iktidar da dahil HDP'yle açık ittifaka bu koşullarda giremez. Buna gerek de yoktur. O zaman HDP'nin düşüneceği hangi ortam olursa demokratik talepleri karşılanma olasılığı yüksek olabilir olmalı. Oysa açıklamalar “Kimse Kürtlerin oyunu çantada keklik görmesin” biçiminde olunca akla , pazarlık, HDP oy vermeyebilir ya da kimi sözler verene oy verebilir iması geliyor.

HDP bir an önce ya demokartiklik ve meşruiyet dışında koşul koymadan CHPnin jestine benzer bir jestle Türkiye partisi görüntüsünü güçlendirip demokratik kazanımlarda öncülük imajını güçlendirmeli ya da öncelikle kendi ilkelerini kabul edenle, ki bu kabule ne kadar güvenebilir o ayrı konu, işbirliği yapmakta ısrar edip kilit işlevini bir yana atmayı göze almalı. 7 Haziran 2015 seçimlerini ve bir sonraki seçimi ibret için hatırlayın...


Bu seçimde önce ben diyen hiçbir partinin kazanması ve seçmenine yararlı olacak bir sonuç alması olası gözükmüyor.

23 Nisan 2018 ,01:30



28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page