top of page
maviSEÇKİ

Virginia Woolf

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2022


“Kadınlar erkekler gibi yazıp, erkekler gibi yaşar ya da erkeklere benzerlerse, çok yazık olur. Çünkü; dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz?”

“Canım, Yeniden delirmek üzere olduğuma eminim. O korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum. Ve bu sefer toparlanamayacağım da… Sesler duymaya başladım. Dikkatimi bir şey üzerinde toparlayamıyorum. Ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum. Yeniden delirmek üzere olduğuma eminim. O korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum. Sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin. Birisi başkası için ne yapabilirse hepsini yaptın. Sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun ,bu korkunç hastalık gelene kadar. Artık onunla mücadele edemiyorum. Hayatını zehir ettiğimi biliyorum. Ben olmasam çalışabilirdin. Ve biliyorum ki çalışacaksın, görüyorsun ya bunu bile doğru dürüst yazamıyorum, okuyamıyorum. Söylemek istediğim şey şu; hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum. Bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin. Bunu söylemek istiyorum, bunu herkes biliyor. Biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun. Senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık. Hayatını daha fazla zehir edemem. Sanmıyorum ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olabilsin.” 18 MART 1941


Biri kocasına diğeri kardeşine( bir söylentiye göre eşcinsel aşkına) iki mektup yazarak, ceplerine taşlar doldurup ırmağa girer, intihar eder. Virginia Woolf yıllar içinde bir efsaneye döner.

* “Bir kadın olarak, ülkem yok. Bir kadın olarak, bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.” Virginia Woolf'a sorarsanız insanların sevişmesi çiftleşmeydi. Kadınlar ve erkekler arasındaki duygular küçümserken; bir kadının başka bir kadına duyduğu aşk masumiyet yüklerdi. Sindirim faaliyetlerine duyduğu tiksinti nedeniyle yemek yemekten nefret ederdi. Bir tür suçluluğu andırsa da, o hep kendi bunalmış ruhunu, çelişkilerini, sakat yüreğini ve zor kişiliğini saçıyordu yazı masasında, tüm sözcüklerinin arasına. Dünyanın nasıl bir yer olabileceğini umursamadan o içinden geçenleri söylemek istiyordu. “Kadınlar erkekler gibi yazıp, erkekler gibi yaşar ya da erkeklere benzerlerse, çok yazık olur. Çünkü; dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz?” Virginia Woolf, mantıkla olduğu kadar hayalle, kurmaca olduğu kadar bilgiyle ve gerçek bir romancının hayal gücüyle konuşur. İngiliz Edebiyatı’nın William Shakespeare’den ibaret olmadığına inandırır dünyayı ve erkeklere inat yazar. İçindeki dalgalar nedeniyle yazamaz olur bazen ve o kaybolduğu benliğine merdiven uzatır paragrafları. Yazdıkça iyileşir yüreği ama o da Tanrı'dan önce sonlandırır kaderini. Virginia Woolf, 28 Mart 1941’de içine düştüğü ruhsal bir bunalım sonrasında evlerinin yakınlarında bir nehre atlayarak intihar eder… “Söylenecek söz bırakmadın ardında; ceplerine çakıl taşlarını doldurup kendini Ouse Irmağı'na atmanın, o eşşiz dahiyane finalin bize düşündürdüklerinden başka...” KİMSEYE AİT OLMAYAN BİR KADIN. VİRGİNİA WOLF'UN YAZARLIĞI Profesyonel olarak 1905′lerde yazmaya başlayan Virginia Woolf’un ilk kitabı olan The Voyage Out (Dışa Yolculuk) 1915′te yayınlanmıştır. Bu kitabın yazımı çok uzun sürmüş, bir yıl içinde üç kez tekrar yazılmıştır. Özelllikle annesinin ölümünü yenmesi ile ilgili olan bu kitap ilginç olduğu kadar etkileyicidir. Gece ve Gündüz Virginia Woolf’un ikinci romanıdır. Virginia Woolf’un bilinç akışı tekniğini kullandığı daha sonraki modern deneysel romanlarından farklı olarak klasik gerçekçi üslûpla kaleme aldığı bu eser, olay örgüsü, gerçek mekân tasvirleri ve titizlikle betimlenmiş karakterleri, dönemin atmosferini yansıtan özellikleriyle dikkat çekiyor. 1920′de yayımlanan roman, daha sonraki eserlerinin habercisi olarak, nesnel gerçekliğin ve tarihselliğin insan bilincindeki yansımalarını birbirinden oldukça farklı karakterlerde ustalıkla canlandırıyor. Roman, Birinci Dünya Savaşı öncesi Londra’sında geçer. Virginia Woolf, dönemin entelijansiyasını, fikir ve ruh dünyasını mizahî ancak sıcak, insanî bir dille anlatır. Kadın hakları, sınıfsal farklılık, aşk, evlilik ve özgürlük gibi meseleleri, karakterlerinin yaşamları, mücadeleleri, umutları, acıları ekseninde tartışıyor.


Gece ve Gündüz, Katharine, Mary ve Ralph’in hakikat arayışlarında tanık olduğumuz modern insanın yazgısı, bir başkasını anlama çabası üzerine duygulu ve derin bir metin. 1931’de yayımladığı Dalgalar’ı yazarken ise, bu kitapla o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, bu romanın o güne değin yazılan hiçbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. Çünkü Dalgalar, hem düzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir olacaktı; hem roman olacaktı, hem de tiyatro oyunu. Virginia Woolf, Dalgalar’da dış dünyayı yok eder. Üç erkek ve üç kadının çocukluklarından yaşlılık dönemlerine kadar tüm hayatlarının anlatıldığı kitapta dış dünya nesnel olarak değil, ancak kişilerin iç dünyalarına yansıdığı kadarıyla verilir. Bir olay örgüsüne uyarak değil, bir ritme uyarak yazılan kitap, “Şiir olmayan herhangi bir şey edebiyata neden girsin ki...” diyen Virginia Woolf tarafından iki yıl içinde üç kez yazılır ve dalgaların sesine uydurularak, şiir gibi yüksek sesle okunarak düzeltilir… Gerçekçi roman geleneğinden tam bir kopuşu temsil eden Dalgalar, bilinç akışı tekniğiyle yazılan romanların en önemlilerinden biridir. (Kitabın arka kapak yazısından...) Mrs. Dalloway’se ünlü yazarın adıyla anılacak bilinç akışı tekniğinin en başarılı örneklerinden biridir. Yazarın öteki romanlarına benzemeyen, tümüyle özgün bir düşünce ürünü olan Orlando isimli romanı bir aşk mektubuyla beraber o dönemdeki sevgilisi Vita Sackville-West’e adanmıştır. 1929 tarihli “Kendine Ait Bir Oda” feminist hareketin klasik bir kitabı olarak kabul edilir. Kadın hareketinin elden düşürmediği önemli kitaplardan biri olan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un belki de en kolay okunan kitabıdır.


Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları ezeli ve de ezici bir soru vardır: “Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden William Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?” İşte Virginia Woolf bu yakıcı soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor. Ve şöyle sesleniyor kadınlara: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..” Daha sonralarda Virginia Woolf tarafından kaleme alınan Flush’ta Elizabeth Barrett Browning’in çok sevdiği İtalya’ya kaçarken beraberinde götürdüğü köpeğin yaşamöyküsünü anlatır. Kitaplarının kapaklarında kardeşi Vanessa Bell’in resimleri bulunmaktadır. Yazar, modernist hareketin en önemli kişilerinden biri olarak tarihe geçmiştir ve roman türünün gelişimine büyük katkıda bulunmuştur. VİRGİNİA WOOLF'UN ÖLÜMÜ “Yaşamak neden böyle içler acısı, neden bir uçurumun yanıbaşından geçen daracık bir yol gibi...” Perde Arası romanını yazdığı sıralarda ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse Nehrine ceplerine taşla doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Virginia Woolf geride en başa koyduğumuz iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell’e (bir söylentiye göre de lezbiyen sevgilisine), diğeri ise kocası Leonard Woolf’a...

*

ALINTI

*

VİRGİNİA WOOLF


25 Ocak 1982'de Londra'da doğdu. Kalabalık, ekonomik ve sosyal yönden güçlü bir aileden geliyordu. Hiç okula gitmedi, evde eğitim gördü. Dokuz yaşında bir dergi çıkarma girişiminde yer aldı. 1905'de ilk yazısı, 1909'da ilk kitabı çıktı. Kitabı eleştirmenlerce övgüyle karşılandı.


1912'de Leonard WOOLF'la tanıştı evlendi. Yakasını hiç bırakmayan ruhsal sorunları bu dönemde arttı. 1917'de kocasıyla birlikte bir yayınevi kurdu. 1919'da ikinci kitabı yayınlandı. 1922'de ünlü Orlando adlı kitabı çıktı, kitabı edindiği kadın sevgilisine adadı.


1925'te yayınlanan Mrs. Dalloway’i 1927’de en çok beğenilen romanı olan To The Ligthouse takip etti. A Room of One’s Own,The Waves,The Years'ı yazdı.

Bilinç akışı tekniğini başarıyla yapıtlarında kullanan yazar birbirinden başarılı çok sayıda kitaba imza attıktan sonra 1941'de girdiği bunalımla birlikte intihar etti.

Etiketler:

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page