top of page
1/2

NEVRUZ'UMU ARIYORUM

Güncelleme tarihi: 19 Mar


Çocukluğumuzda en sevdiğimiz bayramdı Nevruz. Çünkü, yemişli, çerezli eğlenceli bir bayramdı. Bir kere Nevruz’a yaklaşılan son Salı günü ateş yakmak, üzerinden, atlamak hoşumuza giderdi. Hele çaputları gazyağına batırıp ateşe verir ve ucuna bağladığımız sim ile birlikte savurur, sonra bırakırdık. Çekiç atar gibi. Ateşten topu uzağa ve yükseğe atma yarışı yapardık. Havai fişek örneği gibi.

Mendil atma diye sevimli bir gelenek vardı. Çocuklar komşunun kapısını çalar, mendili atar ve gizlenirdi. Ev sahibi mendilin içine çerez kor, mendili düğümlerdi. Kapıyı örtünce de çocuklar mendili alıp giderdi.

Yumurta boyamak ve tokuşturmak ise ayrı bir zevkti.

Kıştan kalma kurumuş otlar, yapraklar ile ateş yakmak ise bir tür çevre temizliği idi.

Evlerde bir leğen suya, uçlarına pamuk bağlanmış iğneler atardı kızlar, oğlanlar. İğneler suda birbirine kavuşursa onlarında muradı olacak ve sevdiklerine kavuşacaklarına inanılırdı.

Ayrıca bir niyet tutularak konu komşunun gece kapısı penceresi dinlenilirdi. Evdekilerin konuşmalarına göre yorumlar yapılırdı. Eğer kapıyı dinleyenler güzel sözler işitmiş ve memnun kalmışlarsa kapıyı pencereyi tıklatıp kaçarlardı. Buna KULAK ASMA denirdi.

Bu nedenle de herkes evde güzel, tatlı sözler söylemeye özen gösterirdi.

Mahallenin yetenekli çocukları KÖSE denilen, şaman kılığına girer türlü oyunlar sergiler ve gittikleri evlerden harçlık alırlardı.

Babamız eve 7 nevin denilen ve en az yedi çeşitten oluşan kuru meyve ve çerezler alırdı. Çerezler büyük bir siniye dökülür, harmanlanır ve hane halkı arasında pay edilirdi. Ama bu paydan evden gelin olarak giden kızın payı biraz daha fazla olarak ayrılır ve HONÇA denilen süslü bir tepside üzerine de altın lira bilezik konarak gönderilirdi.

Bayram günlerce devam eder ve eş dost akraba mutlaka ziyaret edilir ve onlardan BAYRAMÇALIK denilen çerez v e boyanmış yumurta alınırdı. Hele küçük çocuklar o kadar çerez toplarlardı ki koyacak yerleri olmadığından, boyunlarına astıkları torbalara çerezleri korlardı. Ve bu pek şirin bir görsel olurdu. Onlar için eş dost akraba veya komşudan çerez almak adeta müktesep bir haktı. Ve öyle bir ev yoktu ki kapısına gelen bir çocuğa şeker, çerez, yumurta vermesin, eli boş göndersin.

Ve bu bayram ziyaretleri Haziranın yirmisine gündönümüne kadar devam ederdi.

Bir de şimdiki Nevruz kutlamalarına bakın. Bir kısım Amerika’yı keşfedercesine Nevruz’u sahipleniyor. Sahiplensin. Kim neyi istiyorsa alsın. Kutlasın ama bayram gibi kutlasın. Halkın yüzlerce yıllık geleneklerinin doğallığı içinde kutlasın.

Yoksa gösteri, yürüyüş, miting yapmak, etrafı kırıp dökmek, siyasi mecralara sürüklemenin bayramla ne ilgisi vardır anlayamam.

Ve hele lastik yakarak yol kesmek havayı sokağı kirletmek.

Bunlar yapılmasa da Nevruz’un tadı kaçıyor. Tıpkı serada yetiştirilen meyvelerin ya da makine tavuklarının tadının bozulduğu gibi.

Bir kere komşuluk kalmadı. Apartmanda yaşayanlar birbirini tanımıyor ki.

İki. Kapı baca dinleyemezsiniz ki apartmanda.

Üç. Evde büyük yok. Herkes kaynatadan kaynanadan ayrı yaşamak istiyor. Dolayısıyla gelenekler unutuluyor kuşaktan kuşağa geçmesi zorlaşıyor.

Dört. Rasgele kapını nasıl açarsın ki. Hırsızın, kapkaççının, tinercinin kol gezdiği bu ortamda.

Beş. Nevruz’a etki tepki ilkesi doğrultusunda devlet Nevruz’u sahiplenerek adeta resmileştirdi. Bu da o güzelim doğal, sıcak, sevimli, içten gelen bayram havasından uzaklaştırdı.

Kısaca Nevruz’umu arıyorum. Tıpkı güzeller güzeli anneannem gibi. Asil ve mağrur bibim (babamın ablası) gibi Nevruz’u da arıyorum. Onlar bana, soğan yaprağı veya ceviz kabuğu ile boyanmış yumurtalar verirlerdi. Onlar çerezin en iyisini ve fazlaca bana ayırırlardı. Büyüdükten sonra da. Zaten onların gözünde büyüyemezdik ki.

Gelişen teknoloji, şehirleşme ve tabiattan kopuş ile geleneklerimizden de hızla uzaklaşıyoruz.

Nerde o eski Nevruzlar.

Ve ben Nevruz’umu arıyorum. Bulamayacağımı bile bile.

Asla kavuşamayacağım bir sevgili gibi.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/682
bottom of page