top of page
Yazarın fotoğrafıAkay Aktas

ŞİİR NEDİR


Tanımı çok zor bir soru. Esasen bu konularda tanıma, tarife hacet de yoktur.

En yaygın ve klasik tarif ise: “Okunduğumla insan ruhunda güzel duygular uyandıran ölçülü kafiyeli yazılara şiir" denir.

Buradan hareketle bir manzumenin şiir sayılabilmesi için asgari şartları, kriterleri şöyle sıralayabiliriz:

Şiir belli bir ölçü, düzen disiplin içinde yazılır. Aruz ve hece vezinlerinde katı kural ve kalıplar vardır. Serbest vezinde her ne kadar şair özgür ise de yine belli bir ölçü, düzen vardır.

Şiirde kafiye vardır. Ancak burada çoğu şair adayları ya da şiir yazdığını sananlar, ya hepten kafiyenin ne olduğunu bilmiyorlar. Ya da kafiye ile redifi karıştırmaktadırlar.

İnsanın ruhunda, gönlünde, yüreğinde güzel duygular uyandırması, sevgi ve heyecan vermesi gerekir. İnsan benliğini geçmişe taşır şiir. Anılarını canlandırır. Hüzne boğar. Kalbi pır pır eder. Yani kısaca insana özgü duygular depreşir.

Ve bunun dışında yalnızca yazanı değil, tekrar tekrar okuyanları da etkiler.


Bu kısa açıklamalar ışığında birkaç örnek vereyim. Büyük Azeri şairi Şeyh-ül Şair Fuzulî'nin şu beyti dünyanın en güzel aşkını dillendirir. Fakültede hocalarımız bu iki satırı bize bir aya anca açıkladılar. Okullarda ise ben ancak bir hafta işleyebildim.

“Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı”

Peki Karac'oğlan’ın çeşmeden su dolduran 15 lik köylü nazeninine yaptığı teklifin reddi üzerine:


“Bizim ilde üzüm olur alçolur

Sızılaşır bozkurtları aç olur

Bir yiğide emmi demek güç olur

Bir kız bana emmi dedi neyleyim”

“Karac’oğlan derki n’olup n”olayım

Akıp giden sularınan yunayım

Sakal seni matkap ile yolayım

Bir kız bana emmi dedi neyleyim”


Diyerek yaşlılığına ilenmesini, ya da:


“Benim sadık yarim kara topraktır” diyen Aşık Veysel’i


“Görmeyeceğim güzelliğini işte

İki göz yetmez ki” çaresizliğini yüreğinde hisseden Fazıl Hüsnü’yü


“Ağaca bir taş attım

Ağaç taşımı yedi

Taşımı isterim

Taşımı isterim” çocuksuluğumuzu anlatan Orhan Veli'yi,


Ladesi yemeyip:

“Ölüm beni kandıramazsın” Aklımda tesellisini


“Çok övünme gözelim çok da gözlerin garadır

“Tabiatın işidir günde min gözel yaradır” umursamazlığını hangimiz unutabilir ya da haz duymayız.


Ama adam eline alıyor kalemi. Sözüm ona şiir yazıyor. Ölçü yok, kafiye yok. Ritim, ahenk yok. Duygu desen hiç yok. Konu zaten belli değil.

Özünde Türk insanı şiire çok yatkındır. Zira anne kucağında ninni ile mani ile büyür. Gerçekten de Türk geleneğinde şiirin, yaşamın her cephesinde önemli bir yeri olduğunu görürüz. Türk insanının gönlünde sevgi vardır. Küçüktür mani ile ninni ile büyütülmüştür. Delikanlı olmuştur. Komşu kızına aşık olmuştur. Sakızlardan şekerlemelerden çıkan manileri göndermiştir. Askere gitmiştir. Kahramanlık destanlarını türkülerini yakmıştır bacısı, yavuklusu. Çoban olmuştur kavalıyla yanık ezgiler çalmıştır.

Türk insanının gönlünde sevgi vardır. Hoşgörü vardır. Yaşam vardır. Yaşamdan zevk almak vardır. Doğallık vardır. Zira o doğa ile iç içedir. Softalar gibi bu dünyadan el etek çekmek yoktur.

Kısaca şiir vardır. İnsanlık vardır, sevgi vardır gönlünün, ruhunun derinliklerinde. Yazamasalar bile çoğu insan, yazılanı anlar ve duyarlar bedenlerinin ve ruhlarının her zerreciğinde.


Siz öyle değil misiniz?

Etiketler:

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page