top of page

Bir Dergi ve Anımsattıkları

Güncelleme tarihi: 22 Oca 2021

Bir Alçakgönüllü Savaşçı

ŞEHİR dergisi

*

Derler ki genç yaşta dönemin belalı hastalığı verem nedeniyle vefat eden Zonguldaklı Şair RÜŞTÜ ONUR Şehir Dergisini ilk tasarlayan...


"Bir hayali vardı Rüştü Onur’un… Yaşasaydı eğer, Şehir dergisini çıkaracaktı. Okurları şairlerle, yazarlarla buluşturacaktı. 12 Eylül 1940’da Necati Cumali’ye yazdığı mektupta söz eder dergiden ilkin: “Ey benim mektuplarıyla huzur bulduğum ve avunduğum kardeşim. Şehir’de buluşacağız. Her ne pahasına olursa olsun Şehir çıkacak. Şehir, okuyucusunun karşısına yeni bir atmosferle çıkacak…"

Ömrü yetmediği için dergiyi çıkaramadı Rüştü Onur. Yıllar sonra onun bu isteğini vasiyet​​ olarak kabul eden İbrahim Tığ, 2 Aralık 2004 tarihinde yazar dostları Fahrettin Koyuncu ve Orhan Tüleylioğlu ile birlikte çıkarmaya başladı dergiyi. Dergi Zonguldak’ın tek şiir ve edebiyat dergisidir. Böylesine onurlu bir görev üstlendiği için kutluyorum İbrahim Tığ’ı…






RÜŞTÜ ONUR kim mi?

Popüler kültürden nasiplenmemiş, Zonguldak gibi sanatın taşrasında 1950'li yıllarda yaşayıp ölen bir şairi bilmek kolay değil... Ama şunu bilirsiniz: Hani vardı ya, Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği, Kıvanç Tatlıtuğ'un da yer aldığı KELEBEĞİN RÜYASI filminde anlatılan kısa ömrüyle hüzün yumağı şair, o işte.


İbrahim Tığ, Rüştü Onur'un hayalini, vasiyet almış. Çıkardığı bölge gazetesine ek olarak ŞEHİR dergisini çıkarmaya başlamış. 13 yıldır dergiyi ayakta, Rüştü Onur'un anısını da canlı tutmayı başarmış.


maviADA'ya ilk başladığım günlerde İbrahim Tığ'la birkaç kez MAİL'le iletişimimiz olmuştu, belleğim yanıltmıyorsa o zamanlar bizde de yazan Öner Yağcı konuluydu iletiler ya da başka bir şey... ama hepsi o kadarla kaldı.


Tığ vefalıdır. O gün bugündür ŞEHİR dergisi adresime gelir. Ben de maviADA süresince bu alçakgönüllü görünümlü, formatını hiç değiştirmeyen, ama içeriği çoğu şatafatlı koca ciltli dergiye göre dopdolu dergiye yer vermeye çalışırım.


Bu kez postaneye gitmeyi ihmal edince biriktikçe birikti. Belirttiğim gibi hepsi okunmaya değer yazılarla dolu ŞEHİRleri nasıl bitireceğim, nasıl değineceğim, öyle gözüken nezaketsizliği nasıl açıklayacağım, diye düşünüyorum.

Sahicilikten başka kolay yol yok. Onu denemeli...

*

Bekletip hiçbir şey yazmamaktan iyidir deyip ŞEHİR destesinden birini çekiyorum. Elime gelen sayı Kasım- Aralık 2015... Üfff... Görünen bir yıldır bakmamışım kutuya. Derginin kapak konusu , DOSYA da diyenler var: Sennur Sezer.

2015 güzünde aramızdan ayrılan şair SEZER'in yaşamını, kitaplarını Öner Yağcı yazmış.


Öner Yağcı'yı ŞEHİR'de görmek beni sevindirdi. Niye derseniz uzun bir hikaye ama özetlemesem de olmaz. Bu dünyanın güzel yanı magazin tarafıdır. Dağıtıma verilen çok dergiye bakın, sermayeleri budur.

Herhalde bunca senede biz de öğrendik; sureti haktan gözüküp birine... ne biri alanındaki herkese belden aşağı çalışmayı... Gene bunlar iyi, bazıları tetikçi tutar, hiç tanımadığın, hem de seninle ilgili tek kelam bilmeyen bir adem ver yansın eder, eben oymuş gibi... Eeee, ne sandınız sanat dünyası bu, Ortadoğu masum kalır.


Neyse bir ara ŞEHİR dergisinin ağır topu Burhan Günel'di. Bizimle olan deneyiminden de anımsadığım gibi Burhan Günel sevmediğini elinden gelse yaşadığı şehre sokmazdı, mümkün mü aynı dergide yazacak? GÜNEL'in ağır hastalık döneminde, belki hayata isyan, belki ağır tedavinin etkisi, ortaya çıkan aforozcu ve linççi tavrına çok kişinin yanı sıra eski arkadaşı Öner de uğramıştı. Haklılığını haksızlığını bilemem beni de ilgilendirmez kuşkusuz, ama olayı iyi biliyorum. Nereden mi? YAĞCI'nın anlattığı bir yana, GÜNEL'in gönderdiği ama dergiye koymadığım bir yazısı nedeniyle bizzat bana yaptıklarından tabi. Ne yani o asrın felaketi haline gelmişken onun ve internet tetikçilerinin hakaretlerinden nasiplenmezsem kendimi kaale alınmıyor görürdüm.


maviADA'da başlangıçta yazmayı kabul edip yazan ama ilk yazısından sonra da eski arkadaşı, yıllarca dergisine yazdığı Arslan Bayır'ı "dergiye sokmamam" koşulunu getiren Günel'di. Kabul etmeyince ondan dört yıl sonra yeniden bir yazıyla yer almak için geldiğinde , nasıl yaptıysa Yağcı'yla daha iyi dost bildiğim, Zeynep Aliye'yi de yanına alarak bu kez Öner Yağcı'yı çıkarmam için baskı yapacaktı. Ben de Anadolu delikanlısı havasında konuğum olanı feda etmem diyerek, hazırlanmış dergiden Zühal Tekkanat eliyle "koysunlar yazımı" diye haber gönderse de Günel'in de, üstüne hiç farz olmadığı halde olaya taraf olan Aliye'nin de yazılarını dizgiyi bozma bahasına tümden çıkaracaktım. Tabi GÜNEL, gururuna yediremeyecek iş bununla bitmeyecek, bir gece İnternet'ten topladığı sözde yazar çizer, gerçekte şahsiyet fukarası tiplerin tamtamlarıyla dergiye ve bize en ağır hakaretlerle, suçlamalarla saldıracaktı rahmetli.


Ölümcül hastalığını biliyordum, ağzımı bile açamadım, katlandım.


O dönem çok kişiyle çok daha ağırını yaşadığını, bir kaç kişinin de mahkemeye verdiğini duymuştum ama zoruma gitse de hasta birine yapamazdım, düşünmedim, Öner niye yapmadı bilmem, çünkü ona yaptıklarının yanında bana yaptığı devede kulaktı. Sadece o günlerde Öner'in yaşadığı üzüntüye tanığım, telefon görüşmelerimizde bile konu oydu. Olmaz mı, bu eski arkadaşının haline hem üzülüyor, hem de onun her türlü anlam ve hakaret içeren çok ağır suçlamaları nedeniyle üçüncü kişilere geniş açıklamalar yapmaya mecbur hissediyordu kendini. Öte yandan da kişisel yorumum, belki yumuşayıp ateşkes yapar diye Burhan Günel'i onurlandıracak etkinliklere davet ettirmeye uğraşıyordu, habire. maviADA'ya Burhan Günel'i sokan da oydu. Onca yıllık arkadaşlığımızda sağ olsun Öner Yağcı, defalarca benim etkinliklerimde yer aldı, ama bir kez bile beni bir etkinliğe önermemiş ya da çağırmamıştır, birilerine de yaptığını sanmam, birini önerip yani kefil olup da kötü olmayı göze almayacak dende akıllıdır o; ama Günel'le aralarında kıyamet koparken bile ona şirin durmaya gayreti büyük özveriydi. Düzenlediğim etkinlikte Öner'in ısrarıyla Burhan Günel'e de rol vermiştim, garipti ama ancak sonradan anlayacaktım; Günel gelecek diye kendisi son anda kalp krizi geçirmiş(!), gelmemişti; gerekçesini sormamıştım, ama galiba onu anlamak o kadar zor değildi.


Bunu merhabamız hala süren ikisiyle de hiç konuşmadık ama sanırım Zeynep Aliye'yi de kurup güya Burhan Günel ya da mahalle adına benim üzerimde baskı kurmaya çalışan da Öner'di: Öyle etkilenmişti eski bir subay olan Burhan Günel'in salvo atışlarından...


Yaşamayana korkunç bir ruh hali gibi dursa da derin bir borçluluk hissediyor gelirdi bana. Ve Burhan Günel de doğru damarı bulduğuna emin, kavga ettiği kişileri sık sık değiştirse de Öner Yağcı'yı ve Arslan Bayır'ı hiç ihmal etmez, döner gelir kazmayı hep aynı yere vurur da vururdu.


İşte bu yüzden Öner'in ŞEHİR'de yazdığını görmek beni mutlandırdı. Kaygılarının izleğinde dolaşmanın insana terapi etkisi vardır.


ŞEHİR'in 3. sayfası yitirilen değerlere ayrılmış bir giriş yazısı.


Ahmet Muhip Dranas 4 ve 5. sayfanın konuğu, Ahmet Köklügiller'in yazısında ünlü şiir Fahriye Abla'nın yanında başka örneklerle sürüyordu yazı.


6 ve 7. sayfalarda yine bir tanıdığa denk geliyorum. maviADA okurlarının şiirlerini iyi anımsadığı Asım Öztürk'ün Acının Dili Yok yazısına ayrılmıştı bu sayfalar. Ülkenin içinden geçtiği karanlığa değinen Öztürk yazıyı gene "şiirevi" diye bitirmiş. Geçmişte sık sık görüştüğüm Öztürk'ten de çoktandır ses alamadığımı anımsadım, oysa kalem arkadaşlığından öteydik güya, dergi varken. Ne oluyordu böyle: Ben mi kayboldum, onlar mı? Gözlükleri değiştirmeli.


Ahmet Günbaş, maviADA'da birkaç yazısıyla yer almış Avni Cinözoğlu'na adadığı şiirle yer alırken, Döndü Açıkgöz "AH" şiiriyle 9. sayfada... Rahmetli Avni Cinözoğlu da önce hevesle maviADA'ya gelip ardından dönemdaşı Günel'in zorlamasıyla kusura bakmayın diyenlerdendi.


Hüseyin Alemdar, İbrahim Tığ'ı ve Rüştü Onur'un anısını diri tutmak için verdiği emeği anlatıyor, "Benim Şeker Yavrum"da... ve L.Ş diye bir hanımdan söz ederken "arkadaşımdır ama ben de işkillendim..." demesi ilgimi çekiyor. L.Ş bir devir Burhan Günel'le olan çatışmamızda takma bir adla bizden yana Günel'e karşıymış, alınacak haklı bir intikamı varmış savıyla arkadaş olmaya soyunmuş, dergide birkaç yazıyla yer almış, Burhan'la olan yakın dostluğunu, hatta ona yaptığı iyilikleri başka kaynaklardan bildiğimden düşmanlığını sahici bulmamış, durumdan nemalanmaya çalıştığını söyleyip dergiden kovmuştum. Aynı kişi bu kez gerçek adıyla İstanbul'da bir etkinliğimde düzenleyenlerin isteğiyle yer aldığında tanımazlıktan gelmiştim, ama söz verdiği etkinliğe gelmediğinde de sevinmiştim. Orada sahne psikolojisiyle tahammül edemeyebilirdim.


Dobralığını bildiğim ALEMDAR "zararlı böcek" diyor, yumuşatarak. Kalpten katılıyorum, evet bu dünya sanattan daha çok zararlı böcek üreten bir fabrika gibi... Belki de yazmak insan ruhunu çok eşelemek gibi bir eylem, kurcaladıkça zor zaptedilen neyimiz varsa geminden boşalıp ortalara saçılıyor.


Sayfa 11-13'de Oğuz Tümbaş "...YÜZ YAŞ'LILAR" yazısında erinmemiş, araştırmış doğumlarının 100. yılında kimi sanatçıları ele almış. 13. sayfada Hıdır Işık bir şiiriyle yer alıyor.


Bildiğim kadarıyla ŞEHİR'in kuruluşunda da yer alan Fahrettin Koyuncu, Zamanın Eleğinden yazısında günlüklerinde değişik konulara değinerek birlikteliğini sürdürüyor.


Cezayir Menekşesi Uğur Olgar'ın şiiri.

Gezemeyenlere Gezi Kitabı, Mehmet Özçataloğlu'nun bir gezi kitabı üzerine notlarını içeriyor.

Sonraki sayfada Abdullah Şanal İşte Hayat adlı şiiriyle yer alırken, Ömer Faruk Batman'ın da bir şiiri var.

18. sayfadaki Dokunan adlı şiirin sahibi de bir eski maviADAlı: Taner Cindoruk.

Suya Damlalar, Fevzi Gönenç'in oy pusulalarındaki kalabalığı eleştirdiği bir yazı.


Engin Hamamcı Neşet Ertaş'ı konuk etmiş.

Sayfa 22'de Sayfa Açık Mektup-6 ile Müslüm Kabadayı var.

BAĞ BOZUMU, Ali Acartürk'ün öyküsü. Devamında Ayşe Kaygusuz DÜŞ/GÖRÜŞ adlı öyküsüyle yer alıyor. Yine aynı sayfada E.L.T adlı şiirle Şen Çakır var.


26-27.sayfalar toplu şiirlere ayrılmış. Keşke bu şiirleri böyle yığma yapmak yerine öteki sayfalara dağıtsaydı diye düşünüyorum. 12 yıllık ŞEHİR'in olanakları var gibi geliyor bana, sonuçta bir yerel gazetenin eki ve örneklerine göre ucuz olsa da parayla satılıyor. Sayfaların tasarlanması o denli yük olmamalı. Okurları bunu hak ediyor.


Seval Arslan, Bir Işık ...Bir Çıngı yazısında Atatürk'ü anlatıyor.

30. sayfada Ferhat Gülsün Hepimiz Kardan Ölü yazısıyla yer alırken Gelen Dergi ve Kitaplar son sayfa 31 de... Arkaya da dergiye omuz veren bir reklam almış.


ŞEHİR' de bazıları zayıf kalsa da çoğu yazı yüze çıkar nitelikte... Zayıf yazılar dergi sahibinin suçu değil, imece dergilerin ortak kaderi. Şu anda var olan dergilerde yazanların büyük bölümü bir devir maviADA'da yazan belki orada yetişmiş kişilerdi. O zaman dergilerin yapısal sorunları benimkiyle aynıdır, eminim. Aynını yaşardım. Çok iyi çalışmaların yanında bazen olmayacak bir yazı da olurdu. Üstüne üstlük gönderen bilmem kaç yıllık abone ya da derginin itibarlı konuğu... bir de acıtarak koyman için ısrar eder. Düzeltip koysan bu kez o edebi şahesere zarar verdiğin savı çıkar ortaya. Ben yazısını koymam için yalvaran birine rızasıyla yaptım bunu, adam sonradan sermaye yaptı, on yıldır benim ihanetimi her fırsatta her yerde anlatıyor. Bu süreçte kendisi kazaen bir de Nobel alsa artık halimi düşünün, galiba yazacak yer bulamayınca oturup kendi fanzin dergisini çıkarıyor şimdi ve benim reklamımı yapıyor.

Ne yapacak yayın yönetmeni, oturup kendi dolduramaz dergiyi, hoş. O zaman yazarım diye ortaya çıkan, bayramlıkla ev kıyafetini ayırmayı bilirse sorun kalmayacak ama herkes yırtık pırtık, ütü görmemiş eşofmanlarla AVM'lerde... Bu kız evde kalmaz da ne olur?


Dedik ya bu hoş görülmesi gereken bir kusur, hatta günümüz baskı olanaklarını düşünürsek ŞEHİR'deki abartılı gözükmeye başlayan Diyojen hali de özgünlük denilerek hoş görülebilir, ama artık bir bağımsız kapak eklemeli ve sayfa tasarımına çeki düzen vermeli İbrahim Tığ.


Ömrün uzun olsun ŞEHİR...

*

BU SAYIYLA -yani bir yıl önce- 90. Sayısına ulaşan, ederi 7 L. olan dergiden edinmek isterseniz ibrahimtig@gmail.com adresine yazmanız yetecektir.

*

2016, ŞEHİR DERGİSİ, SAYI 90

13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/684
bottom of page