top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Diplomalı Yazar Olmak

Güncelleme tarihi: 25 Ara 2020


Bir zamanlar "Okur-yazar" olmak bir meziyet sayılırken günümüzde birbirinden kopan, içi boşalan bu iki kavramın anlamları da değişti iyice. Okur olmayı bir yana bıraktık uzun zamandır ama hepimiz yazar, hatta şair olma peşindeyiz. Bir zamanlar kompozisyon derslerinden korkanlar, yazmaktan kaçınanlar şimdilerde ha bire yazıyorlar, çünkü günümüzde yazmak artık gittikçe yalnızlaşan insanın bir anlamda içini döktüğü bir sığınak oldu.


İnsanlar eğer bu yazdıklarıyla bir de görücüye çıkmak istiyorlarsa bunun okulunu arıyorlar, o zaman da başvuracakları en etkili ve kolay yol bir yazarlık atölyesine baş vurmak oluyor… Bu durumda da yazı atölyelerine ihtiyaç duyuluyor tabii...


En azından eksiğinin farkında olanlar, eğitimleri sırasında sadece bir ders olarak gördükleri için bir türlü öğrenemedikleri yazım ve dil kurallarını atölyelerde tamamlayacaklarını, üstüne de sos olarak öğretilecek birkaç imgeyi katarak "yazar" olabileceklerini düşünüyor ve yazarlık atölyelerinden medet umuyorlar...İş böyle olunca da hemen her semtte bir yazı atölyesi açılıyor...


Yolun yarısını çoktan geçmiş bizim kuşak Türkçe ve edebiyat derslerinde kompozisyon yazarak yazmaya başlamıştık. Televizyonların, akıllı telefonların olmadığı yıllarda bizler sadece boş zamanlarımızda değil, her fırsatta kitap okurduk, günümüzdeki gibi (sosyal medya sayesinde ortaya çıkmış) bozuk bir dille konuşmazdık. Henüz içi boşaltılmamış bir eğitim sisteminde yetiştiğimizden az çok elimiz kalem tutardı.


Bizler Türkçe ve edebiyat öğretmenleri yıllarca derslerimizde dilimizi, yazım kurallarını, edebi türleri öğretmeye çalıştık ama bu işi çok da becerdiğimiz söylenemez. Bırakın öğrencileri, pek çok öğretmen bile ne yazık ki düzgün yazmayı beceremiyor.


Her şeyi kurslarda öğrenmeye alışmış bir kuşak var artık günümüzde. Eksiğini hissedenler de bunun için yazma atölyelerine koşuyorlar tabii… O nedenle bizim kuşağa “Yazarlık Atölyesi” gibi bir kavram biraz tuhaf geliyor olsa da bu atölyeler bir misyon yüklenmiş durumdalar.


Sadece üniversite sınavını kazanmaya koşullanmış bir nesil ne yazık ki en iyi okulları kazansa bile kendini yazarak ifade etmeyi beceremiyor. Belki iyi bir iş başvurusu yapmak, belki sevdiğini etkilemek için yazmaya ihtiyaç duyanlar işte bu atölyelere koşuyorlar. Atölyeler de ilk aşamada bu insanlara etkili ve düzgün yazmayı öğretiyor, yani bir ihtiyacı gideriyor.


Ama iş yazar olmaya, hele okunan bir yazar olmaya gelince sadece dili iyi ve etkili kullanmak yetmiyor...işte o zaman o yeteneği ortaya çıkaracak "nitelikli yazar atölyelerine ve bu işi anlatacak yetkin insanlara" ihtiyaç duyuluyor...


Nasıl ki resme ya da müziğe yeteneği olanlar ne yapıp edip kurslara gidip yeteneğinin gelişmesini umuyorsa, yazmaya heves edenlerin de yazma atölyelerine gitmesinde fayda var tabii ki... Ama bu atölyelerin iki aşamalı olması gerektiğini düşünüyorum yukarıda anlattığım gibi.

Birinci aşamada düzgün yazabilmek öğretilirken, ikinci aşamada işin sanatsal yönü yani "yaratıcı yazarlık" kısmı öğretilmeli... Bu öğrendiklerini içindeki cevherle süsleyebilenler yani “yaratıcı yazını” becerebilenler artık "diplomalı yazar" olabilirler... Ama biliyoruz ki DİPLOMA her şeye kadir değil, diplomasız da pek çok şeyin yapılabildiğini görüyoruz; güzel ya da çirkin...iyi ya da kötü...


23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page