top of page
Yazarın fotoğrafıAkay Aktas

İslami Burjuva Olur mu?

Güncelleme tarihi: 5 Ara 2020


İslami Burjuva
 

Hürriyet’ten gazeteci Ahmet Hakan bir yazısında İslami Burjuva, AK Parti ve Reis’i destekliyor demeye getirdi. Bu gazeteciyi seviyorum, bilgisinin derinliğini göstermeden, tartışmaya da yer bırakmadan en yüksek makamdan bir özetle, olmazı olur gösteriyor.

BURJUVA nedir bilmiyor mu Ahmet HAKAN? Ya da İslami kökleri olduğunu sezdiğim bu gazeteci İslamiyeti farklı bir ekolden yeniden keşfetmemişse İslamiyete Burjuvayı nasıl uyduruyor? Bizden başka burjuvası olan müslüman bir ülke var mıdır? Yoksa peygamberimizin "Rızkın onda dokuzu ticarettedir" gibi hadislerine bakarak mı ?


Yok dikkatle izleyip bu tarza çalışmalıyım.


İslamiyet'in Burjuvası mı varmış? Ya da istesek olur muymuş? Geleneksel İslami kesimin tıpkı sol gibi her türlü yozlaşmaya sıfat yaptığı Burjuva nasıl bir şey ki böyle, ha deyince türedi iki zenginle Burjuva oluvermiş. Burjuva üstteki elitleri, alttaki işçileri dışarıda tuttuğunuzda haritadaki yoğunluğu kapsayan bir sınıf her şeyden önce, üç beş nokta değil...

Keşke olsa...

Ne var ki yerel siyasetleri de kafakola alıp her mahallede acil zengin yaratma planlarıyla, kentleri talan eden lümpenler değil, gerçek anlamda BURJUVALAR oldurabilse...


Sol da böyleydi; hem her yerde devrimin karşısında en büyük engel, hem de erişilemeyen ciğerdi BURJUVA... Çünkü proleteryanın en büyük derdi oydu; burjuvanın yerini almak, üretim araçlarını eline geçirmek. Oysa solun bu söylemi geliştirdiği dönemde ülkemizde bir burjuva sınıfı yoktu ortada. O da hedef bulamadığında çağdaşlaşmaya en büyük katkıları yapan KOÇ ya da SABANCI ailesinde örneğini somutlar, toplu ateşe tutardı.


Burjuva; köylü, işçi ya da soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi, diye basitçe tanımlanabilir.


Bu kavram Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından yazılan Komünist Manifesto'da, feodaliteyle arasında yüzyıllar süren savaştan galip çıkan 1789 İHTİLALİ ve SANAYİ DEVRİMİ ile güçlenen, işçi sınıfının en büyük düşmanı "kapitalist orta sınıf" anlamında kullanılmıştır. Zaman zaman eleştirel olarak "materyalist, sistem yanlısı ve ya basmakalıp uygulamalara sadık" anlamında da kullanılır.


İşçi sınıfı düşmanlığı rasyonel bir tanımlama değil, işçi sınıfının düşlerini süsleyen, topluma hakim olma araçlarından en önemlisi "üretim araçlarına" burjuvanın sahip olmasından kaynaklanan bakış açısının doğal getirisi, oldurulmuş düşsel bir objedir.

Basitlersek sizin, içinde 10 kişinin çalıştığı bir fabrikanız var, diye işçinin düşmanı sayıldığınız bir dönemin ürünüdür. Kaynana denildiğinde ilk akla gelen gibi...


Bu karmaşık ve başlangıcı insanlık tarihi kadar eski sınıfı kısaca özetlersek herhalde şöyle olacaktır. Orta çağda kentler bir kale içindeydi, burçların dışında da köylüler yaşardı. Gelişen şehirlerde yaşayan kentliler yönetimde söz hakkı sahibi olmak isteyince aristokratlarla çatışma başladı. Ardından gelen sanayi devrimi kentsoylunun gücünü artırdı. 1789 Fransız ihtilali de netleştiren darbeydi, jakobenler, soylular ve aristokratları yönetimden dışladı. Burjuvanın ve liberalizmin oldurduğu demokratikleşme, özgürlük, halk egemenliği gibi kimi formüller her toplumun ideali haline gelmiştir.


Kökeni artan sermayeydi. Başlangıcı neydi, nasıldı ayrı bir konu, ama denilebilir ki dönemin yaygın ekonomi kaynağı yağmacılıktı. Nasıl ki Osmanlı'nın güçlü zamanları cihat felsefesiyle örtülü yağmayla mümkün olmuştu, dönem de hemen her ulusta artı değer böyle sağlanıyordu. Örneğin keşfedilen Amerika'nın yağmalanan altınları, ardından İspanyol gemilerini basarak yağmacıları yağmalayanların taşıdıkları, Hindistan'da Fransızları yenerek Hint-Moğol hazinesini ülkelerine taşıyan İngilizlerin getirdikleri sanayi devrimini hazırlarken, o fabrikalara sahip BURJUVAYI da palazlandıracaktı. Fabrikalar kurarak ürettiği malı pazarlayan kentsoylu, yağmacı savaşları, petrol konusu hariç, azaltacak, gitgide çok güçlü hale gelen burjuvada kaçınılmaz olarak bölünecek, ana sermayeyi elinde bulunduranlar Burjuva, ortahallilerse küçük burjuva diye adlandırılacaktı. Sonraki yüzyıllar, onun elinde bulundurduğu güce ortak olmak isteyen İşçi köylülerle öteki adıyla proletaryayla kanlı mücadelesine tanık olacaktı.


Günümüzde de yerini KAPİTALİSTe bırakmıştır.


Herkes mi böyle bakmış... Daha neler, kentlerin insanlığın en uygar hali olduğunu ayrıntılara bakmazsak hepimiz kabul ederiz. Kente o özellikleri kazandıran ve dev bir çarkı döndüren temel kültürü burjuvanın oldurduğunu bilirsek,mümkün mü bu?


Osmanlıda zaten şahsın mülkiyeti yoktu, her şey padişahındı, burjuva nerede ortaya çıkacaktı? Düne kadar sol bakışta BURJUVA ancak boynuzlu şeytan olabilirdi, öteki gelenekçi taban çoğunlukta ise imrenilen ama yozluğun da sembolü görülürdü. Cumhuriyette ise devlet burjuvaydı.

BURJUVA bir bakışta sömürüye dayalı zenginlik, öteki bakışta sermaye demektir. Ülkenin Kurtuluş savaşı halini anımsarsak net görülür.


Cephane ve malzeme yokluğu 1. İnönü Savaşında iyice arttı. 10 Ocak günü cepheden, cephane olmadığı için yenilmek üzere olunduğu haberleri geliyordu. Fevzi Paşa cephe Komutanına telgrafla "Size bir tren cephane gönderdim. Elinize varıncaya kadar mukavemet imkanını temin ediniz." yanıtını verdi. Oysa göndermek için bir kaç sandık cephane ancak bulunabilmişti. Sonradan da ek vergilerle, onlar da iki çift çorap gibiydi, savaşı kazanmıştık.


Atatürk cumhuriyetindeyse bırak zengini, temel gereksinmelerini karşılayacak "15 milyon" bir ulus yaratmak en büyük hedefti. Bu da devleti burjuva rolünü üstlenmeye mecbur etti. Sermaye ve kentsel gelişim için burjuva olmazsa olmazdı, ne var ki toplamı savaş yorgunu, işe yarar erkeklerini kaybetmiş, yoksul, çoğu hasta, büyük bölümü frengi hastası 9 milyonluk ülkede onca zengin, hem de ötekilerin hakkını gaspetmeyecek acil zengin nerden bulunacaktı?


Çünkü bilinen öyküdür, günümüzde çağdaş emek, üretim yasaları ve temel hukukla dizginlenebilmişse de geçen yüzyılların sömürü ejderhası da burjuvadır.

O nedenle sınıfsız, imtiyazsız, ama sermayesiz bir toplum olduk.


Atilla İlhan'ın çok tuttuğu AKÇURA, Türkçü Tatar kökenli bir aydın, Osmanlıya bakarak "...Bir toplum köylü ve askerden oluşamaz, muhakkak ki bir burjuva sınıfının olması gerekir," şeklinde geri kalmışlığın neden ve özetini yapmıştır.


Hilmi Yavuz “İslam medeniyeti Müslüman burjuvalarla kurulabilir” diyordu, ama başka bir kaygısıyla da kendi düşüncesini sorguluyordu. Kent rantını acil zenginlik yöntemi gören ya da bilen, siyasetle de sıkı ilişkiler içinde olan "lümpen" islami sermayeyle değil.


Köy, varoş ya da dinsel, bilimsel yanından daha çok görgüye dayanan kültürle beslenen geniş tabanlı gelenekçi kesimde ise yozlaşmanın, parayı bulmuş, ama etiksiz, kuralsız yaşayan ahlaksızlığın, batı taklitçiliğin boğup bunalıma sürüklediği intihar vakalarının en çok olduğu, genel olarak değil de davranışsal ya da ahlaki olarak tanımlandığı, zengin ama genele, hele çalıştırdığı işçiye duyarsız, merhametsiz, içimizde ama ütopik bir ülkeydi burjuva.

Feadalite/ aristokrasi ve kölelik

BURJUVAZİ evrimin bir sonucudur. Yönetimi elinde tutan, hazırcı, rantçı feodaliteye ve aristokrasiye karşı üreten, üretim olanaklarını elinde tutan bu nedenle de yönetimde de söz hakkım olmalı diyen kentsoylunun yüzyıllar süren savaşının sonucudur. Köle değil, işçi çalıştırır. Dünyayı o kar etsin diye yaratılmış kabul ettiği, işçisini acımasızca sömürdüğü, doymaz bir iştahı olduğu tümüyle doğrudur. Ne var ki yine çağdaş dünyanın vazgeçilmezi çalışanın da yüzyıllarca süren mücadelesiyle elde ettiği kazanımlar, sendika, örgütlenme hakkı, emeğe göre ücret talebi, demokraside ki gelişmeler burjuvanın keskin dişlerini epeyce törpülemiş, denge işçiyi de kollar, hesaba katar biçime dönmüştür. En önemlisi Burjuva temel alıcısının o çalışanı olduğunu nihayet fark etmiştir.


Burjuva, aklı, bilgisi olan herkesin birleştiği yüzyıllar süren tarihsel sürecin toplumsal katmanları zorlayarak ortaya çıkardığı, üretim olanaklarını elinde tutan, yöneten ya da yönetimi etkileyen, kendine özgü bir yaşam anlayış ve tarzı olan, omurgalı, 18. yüzyıldan sonra ortaya çıkan değişmez kent sınıfı ve erkin yeni kuşak sahibidir. Bizde yaşamdaki karşılığı olmayan bir sosyal sınıftır. Lenin'in 1920'lerde Bakü kongresinde yeni Cumhuriyet Türkiye'ye destek sağlamak için ortaya attığı; "Burjuva devrimlerine destek..." kararıyla da kastettiği Türkiye'nin burjuvayla en küçük ilişkisi yoktur. Levantenler gibi birkaç özgün örneği saymazsak ne Osmanlıda ne de 1960'lara kadar bizde, değil palazlanmak, filizlenme şansını bile bulamamıştır. Çünkü üretim araçlarını elinde tutan, kuralları da kendi koyan ama sınıf ve yaşam tarzı olduramayan, sınıfa dayanmasa da genç cumhuriyete birikim sağlamak gibi kamusal amaca yaslanan, emekçisine karşı da oldukça nakıs karikatürdeki burjuvaya çok benzeyen bir devlet yönetimine sahiptik.


Yoksa düne kadar elinde keseriyle geldiği İstanbul'da mısır eker gibi, ilk depremde yıkılacak evler yapıp parayı bulan, onu da barda pavyonda tüketen Anadolulu yiğidim değil Burjuva...

Belki çağın gereği, belki iktidarların tutumunun etkisi; görünüşe bakılırsa 1960 sonrası giderek boylanan burjuvalar var artık. Egemen bir sınıf ya da elindeki üretim araçlarıyla birer çağdaş Neron olmaya aday değiller, çünkü işçi sınıfının da feodalitenin de temel hak ve özgürlükleri genişleyerek yerleşiyor, ama varlar, bazen yönetimleri de etkileyebiliyorlar ya da kendi insiyatifleri ve katkılarıyla halkın yaşamına da olumlu yansıyan işlere imza atıyorlar. Kısa sürede batıdaki kimi örnekleri olduğu gibi, çok daha güçlü, küresel sermayeyle de işbirliği yaparak sisteme yön verecek hale de gelecek bir sınıf olduracakları kesin ya da ümit ediyoruz... Ama örgütlenme şemsiyeleri o olsa dahi ki bu sadece Ahmet Hakan iddiasıdır, burjuva ortaya çıktığında kesinlikle İSLAMİ ya da Budist bir BURJUVA olamaz. Her şeyden önce diyalektiğe aykırı ve mümkün gözükmüyor.


Yukarıdaki kısa öyküsünden bile İslami Burjuvanın olamayacağını hissetmişsinizdir. Varsayalım ki oldu; sanırım ilk yapacağı İslami kimliğini silmek, unutturmak olacaktır.


Siyasi yorumu kendisine kalsın ama terminolojide de gerçekte de İslami Burjuva olmaz. Zira İslamiyet'in kendisi burjuvaya karşıdır ve onun toplumsal yapıda yer almasına izin vermez.


Burjuva asillere, aristokratlara karşı toplumda gelişen ve onları alt eden, türediği "burç" sözcüğünden de anlaşılacağı gibi kentsoylu anlamındadır. Dolayısıyla burjuvanın kendine özgü bir sınıfsal dünyası ve o temel üzerine kurulmuş, kentsoylu bir dünya görüşü vardır.

Burjuva zengindir. Şehirlidir ve şehir kültürünün bütün gereklerini yerine getirir. Giyimi kuşamı düzgündür. Herkesin, avamın gittiği kahveye değil kendi lokallerine gider. Aşhaneye, lokantaya değil ancak kendisi gibi burjuvaların gittiği restaurantlarda yemek yer.

Bar halay çekmez dans eder. Türkü değil klasik müzik dinler.

Burjuva sistem gereği köle değil işçi çalıştırır.


Bu nedenlerle de kölelik-feodaliteye göre daha çağdaştır. İşçi hakları vardır. Demokrasiyi savunur ve onunla toplumun yönetilmesine öncülük eder. Hukuk sistemi kent yaşamına uygundur. Ortaçağın tarım toplumunun dayatılarını reddeder.


Örneğin kızları köle olarak görmez. Evden bir boğazın eksilmesi için çocuk yaşta evlendirilmesine karşı çıkar. Bu durum İslami kılıfa uydurulsa bile kız çocukların çocuk yaşta kocaya verilmeleri evden bir kişinin yükünün azalması temelindedir, düşünürsek kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Arap toplumunda dönemine göre bir iyileştirmedir de.... Aynı şekilde savaşlarda erkekler öldüğü ve kadın nüfusu doğal olarak arttığı için bir erkeğin 3-5 kadınla evlenebilmesi toplumsal ve sosyolojik bir zorunluluktur. Ama günümüzde şeraitte yeri vardır diye bir erkeği üç kadınla evlendiremezsin. Zira kadın erkek nüfusu aşağı yukarı eşittir. 18 yaşından önce evlenmeyi, başlık parasını beşik kertmesini kabul edecek çok insan çıkmaz. Çıksa bile bunun sağlıklı olmayacağını herkes bilir.


Burjuva laiktir. Dinlere eşit ama mesafeli yaklaşır. Bilime önem verir. Destekler. Burjuva demokrat olduğu için de meclise demokrasiye değer verir ve hakimiyet milletindir der. Bunları çoğaltmak mümkün.

Burjuva ve Yaşam

Siyah beyaz filmlerde burjuvalar resmedilirdi; fabrikatör, konak- uşak sahiplerini bazen gıpta ile bazen bu da neymiş diyerek izleyerek büyüdük.

Vahi Öz, Atıf Kaptan ve illaki Hulusi Kentmen...

Yalnızca parasal olarak zengin rolü oynamazlardı bunlar. Konakta yaşarlardı. Konağın kabzımalı, kâhyası, bahçıvanı, şoförü, aşçısı, aşçı yamağı, temizlikçisi olurdu. Yoksa koca konak nasıl evrilip çevrilirdi ki?

Kıyafetleri de sıradan insanlardan farklıydı. Şoförün de hizmetçinin de. Tabii ki patronun da. Fötr şapkalı, papyonlu, robdöşambrlı idiler.


Kendine özgü, ama sınıfının ana çerçevesine bağlı karekterler çizerlerdi. Atıf Kaptan yoksullara tepeden bakardı. Gerçi Hulusi Kentmen de öyle gözükürdü ama sonradan babacan hali ile yumuşar ve kızının gecekondudan bir oğlanla evlenmesine razı olurdu.

Atıf Kaptan sonuna kadar sınıf ve kültür farkını savunurdu. Vahi ÖZ ise Adanalı taşralı zengin olduğundan fark etmezdi onun için.

Mualla Sürer ve hele Aliye Rona ise geldikleri kökeni unutarak illaki karşı çıkarlardı taşralılara ya da fakirlere. Diğer zengin çocukları ise şımarık, küstah, aile düzeni bilmeyen hep ipsiz sapsız tipleri canlandırırlardı. Her ne hikmetse esas oğlan ya da kız birer melek olurdu. Bütün kötülüklerden arınmış bir karakteri canlandırırlardı.

Hele pavyonda çalışıp da namus abidesi olmaları yok muydu hepimizin yüreğini dağlardı ahlaki düşkünlükleri.


Bir de şimdiki zenginlere bakın. Hepsi pejmürde. Saçları sakalları birbirine karışmış. Zevksiz özensiz. Hepsi sonradan görme. Hepsi kötülük, haset, çekemezlik, hıyanet, kıskançlık gibi ne kadar sufli duygu varsa bunlarda toplanmış. Yetmiyor, bazıları ekmek teknesi milletin anasıyla uğraşıyor.

Hepsinin havuzlu verandalı evleri var. İçleri de ıvır zıvırla dolu. Topu topu bir hizmetçi var.


Yalnızca diziler mi öyle? Günlük hayatımızda da böyle değil mi. Televizyona çıkanlara bakın...

Ya da bulunduğunuz şehirde etrafınıza göz atın. Paralı olmalarına rağmen, sallapati giyimi kutsamışlar. Adına da halktan yana olma ya da sadelik diyorlar. Ama evleri öyle değil. En lüks mefruşat ile donanmış. Araçlarının hepsi son model Jeep. Elbiseleri de markalı ama uyum yok, bakım yok. Bunların evlerinde kütüphaneleri de var, ama rafların ölçülerine göre alınmış kitap ansiklopedi dolu. Okumak için değil. Sergilemek göstermek desinler... diye.


Hakkını yemeyeyim. "İstanbullu Gelin" dizisindeki Esma Sultan tam bir aristokrat. Her şeyiyle tam bir burjuva. Ama sonuçta bir film...


Özetle Türkiye’de burjuva yok. Kent kültürü almış ve bunu kuşaktan kuşağa aktaran bir nesil yok. Ama zengin var. Zengin olmak başka, burjuva olmak başka. Burjuva kent kültürünün geleneklerine icaplarına uyar. Kadının iş hayatına katılmasına, okumasına sıcak bakar teşvik eder. Demokrasiden yanadır. Laikliği savunur. Çevreye doğaya insana hayvana bitkiye değer verir. Ne dine, ne de geleneğe uymayan özgün yeni bir hayat yaratır ve kitlelerde moda olur.

Bizim bildiğimiz birkaç moda vardır, bu ülkede: Mini etek, uzun saç, ispanyol paça ...elbette pop müzik... Ne var ki bunların da hepsi ithaldir. En büyük gala ve toplantılarda kravatsızlığı ve uzamış sakalları konu edersek, bak o bizim üretimimiz. Kentsel yaşamın öncüsü, yenilikçi BURJUVA nerede?


Peki bizim Anadolu kaplanları denilen destekli yerden bitme zenginlerimiz burjuva ve hele Müslüman kimliklerinden ötürü İSLAMİ BURJUVA olabilirler mi? Bulundukları kentleri, çoluk çocuk, kadın erkek, açık kapalı demeden herkes için elgörür formüllerle dünyanın en yaşanılır mutlu şehirleri yapmak, elbette bundan da para kazanmak için emek veriyorlar mı?

Tamam çok paraları vardır. Zengindirler ama kentli değildirler. Kentte yaşasalar, markalı elbiseleri, çok lüks villaları, apartmanları, arabaları olsa bile burjuva değildirler. Paçalarından köylülük akar.

Burjuva ve kökenler

Adam gibi giyinmezler, tıraş olmazlar. Halkçılık adına sıradan yerlerde lahmacun pide yemeği marifet veya halkçılık sanırlar. Konunun en acı tarafı da köylülüğü kutsarlar. Marifet addeder ve övünürler. Lüks tripleks villasında yer sofrasına bağdaş kurup elle yemek yemek onların modasıdır.


Rivayetlerle, şeyhin vecizeleriyle dini karıştırıp içinde İlkçağ çocuksu hikayelerine inanırlar. O kadar ki, şıhın kirli fanilasıyla dolaşır, gece benim üstüm açıldığında Allah meleklerini gönderir benim üstümü örttü veya Nuh Peygamber çocuklarıyla cep telefonuyla görüştü, kız çocuğunun 9 yaşında evlenmesi şeriata uygundur... gibisinden komikliklerle gündem yakalamaya çalışırlar.


Çocukların gavur illerinde okumasını istemezler ama hiç birisi de çocuklarını okutmak için Mısıra, Suudi Arabistan'a değil ABD Fransa İngiltere'ye gönderir. Fetva verseler de elbette kendi çocuklarını da 9 yaşında filan evlendirmezler. Hukuk bir geleneği olduğundan vardır, ama şeraitinki her zaman üstündür ve o da gündeme göre şekillenebilir. Ve hakimiyet Allah'ındır sözü ile demokrasiyi de reddederler. Laikliği de... Şimdi siz bunlara nasıl İSLAMİ BURJUVA dersiniz.


Burjuva bir sistem manzumesidir. Köleliğin üstündedir. Toplumculuktan geride olsa da hala geçerli çağdaş bir dünya görüşüdür.

Bizim zenginlerimiz ise hala kadının topuğu ya da saçı göründü, günaha mı girdik, piyango parasıyla hacca gidilir mi… gibi konularla uğraşır, ama hiç biri bilim, sanat, çağa uygunluk üzerine tek kelam etmez. Esasen bunların zenginlikleri de mülkiyet, daire, rant, AVM üzerinedir. Üretim için değil.


Sözün özü İslamiyet ile BURJUVA yan yana olmaz.

İslamiyet komünal toplum ile köleci toplum arasında ortaya çıkmış göçebe tarım toplumunun manevi dünyasını yansıtır. Günümüz dünyasında kırk anlayışın yorum ve içtihatlarıyla nereye çekildiği ayrı bir konu, ama acımasız ve yoz dünyaya insandan yana iyileştirici önlemler getirmek düzgün ve ahlaklı insan oldurmak istemiş. Burjuvaysa maddi, bilimsel hukuki çağdaş dünyanın gereklerini düşünmüş. Biri yalnızca ahlaklı, iyi insan olmayı ve ahireti; diğeri bu dünyayı, üretmeyi, çalışmayı öne almış. Somut olaylara baktığımızda da karşımıza çıkacak budur. Burjuva kültürünün alt yapısında Protestanların "yarını düşünerek çok çalış," sözünün yattığını bilirsek konu daha iyi anlaşılır.


Petrol zengini Arap ülkelerinde varsa bir zengin kesimi onlar da ülkenin yöneticileri, prensleri, kuzenleri, şıhları, şeyhleridir; hem petrol çalışarak üretilmemiştir, hem sahipleri halktan değildir...


İslam dünyası her konuda nal toplayıp 5 milyonluk İsrail'in bile elinde illallah derken, Burjuva-kapital dünyanın egemenliğinin niçin İslamiyet'e galebe çaldığının somut göstergesidir.


Dinci BURJUVA olmaz. Olamaz. Ortaçağ menkıbeleri yetmez, günün şıhlarının çağdan mağra devri kadar uzak fetvaları, çelik çember gibi zihinlerini sarmıştır da ondan. Toplumun yarısını olduran kadını sadece üretimden değil, hayattan dışlar, üretimi değil ahireti, hukuku değil, şeriatı, bilimi değil dogmayı tercih eder de ondan...

Kapitalist sistem ve Toplumsal katmanlar

*BU YAZI AKAY AKTAŞ'ın yazısı, Şenol YAZICI'nın katkılarıyla oldurulmuştur.


15/01/2018


65 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page