top of page
maviseçki

Muazzez İlmiye ÇIĞ

Güncelleme tarihi: 12 Oca 2022


/

söyleşi

/

Örnek Bir Cumhuriyet Kadını:

Muazzez İlmiye ÇIĞ

*


Karaburun’da yapılan Ütopya Buluşmaları’nın 14’üncüsünde soluklarımızı tutarak dinledik bu anıt insanı. Belleği dupduru, sözcükler, tümceler, dahası konular arasında bir karmaşa yaratmadan, üstüne basa basa bir tarih yolculuğuna çıkardı hepimizi. Zaman zaman esprilerle havayı dağıtarak, hemen ardından sözü kaldığı yere ustaca bağlayarak sürdürdü anlatısını. İşte aklımda kalanlar.

Bakıyorum da benim yaşımı yaşayan yok aranızda! Atatürk’ün uzantısı gibiyim. Cumhuriyetin simgesiyim ben! Kendimi öyle görüyorum. Bugün Sümerlerden söz etmemi istemişler. Sümerlerin de ütopyaları vardı. Bir kral; insanın insana işkence etmediği, oğlun babayı saydığı, güçlüyle güçsüzün kavga etmediği gün yeryüzündeki bütün yaratıklar sevinecek! Tanrıların adaleti sağladığı, kardeşin abladan korktuğu gün…

“Sümerler, yazı başlayınca okullar açıyorlar. Önce hayvan ve şehir adlarının listesini yapıyorlar. Otuz bin, kırk bin satır uzunluğunda edebi eserlere rastlıyoruz. Yirmi çeşit efsaneleri var. Bunlar Tevrat’a ve Kuran’a girmiş. Zaman içinde yaşadıkları topraklarda kuraklık olmuş. İnsanlar karnını doyurma derdine düşmüşler. Sulama yapamadıkları için yiyecek fiyatları o/o200 artmış. Aç kalmasınlar diye çocuklarını başkalarına satmışlar. Savaşı hiç sevmemişler. Bunlardan doğan günlük sıkıntılarını ve acılarını tabletlere yazmışlar. Felaketleri yaşadıkça çok sayıda ağıtlar yakmışlar. Zaman içinde, Fırat’ın ve Dicle’nin taşkınlıklarını kanallar açarak azaltmışlar. Tarımı geliştirmişler. Ardından hayvancılığı geliştirmişler. Deriyi altınla işlemişler. Ürünlerini başka ülkelere satmışlar. Karşılığında; taş, altın ve gümüş almışlar. Çalıştıkça varsıllaşmışlar. Varsıllaştıkça düşmanları çoğalmış. Dirlik içinde yaşamak için kurallar ve yasalar koymuşlar.

“Kadın tek başına kefil olabiliyor Sümerlerde! Erkekler özel durumlar dışında bir kadınla evlenebiliyor. Evlilik belgesi olmayan evlilik geçersiz sayılıyor.

“Araştırmalar sırasında bulunan bir küpte altmış yargıcın kararına rastlanıyor. Bu hem onların adalet anlayışları için hem de arşivleri için bulunan en önemli ipuçlarıdır.

“İlk kadın şair Enhdianna, M.Ö. 2400 yılında yazmıştır şiirlerini. İlk aşk şiiri Sümerler’de yazılmıştır. O günden bugüne akan ne varsa her şey şiirlerle taşınmıştır. Nuh’un tufan hikayesi de Sümerler’ce yazılmıştır. Bu şiirlerin çoğunun neden Tevrat’ta olduğunu çözememiş din adamları. Sümer dili ile Türkçe arasında çok yakın benzerlikler olduğu görülmüştür. Kimi sözcükler o günlerden günümüze değin taşınmıştır. Sümerlerle Türklerin dillerinde 300 ortak sözcük olduğu saptanıyor. Ayrıca Türklerin yerleşik kökenleri olduğunu gösteren kalıntılar bulunuyor. Ben bunu çok önemsiyorum.

“Akatlar, Sümerler’e karışınca kadının önemi azalmaya başlar. Özellikle ticaret başladığında daha da ötelenir kadın. Doğan çocuklar önceleri klanın malıydı. Aile hayatı başlayınca kadın eve hapsoluyor. Çocuklarını ve ailesini bırakamıyor. Ve o günlerden bugünlere nasıl taşındığını izliyoruz hep birlikte. Bugün aklıevvellerin tamamı kendi egoları için kadınları kapatıyorlar. Onlara çok acıyorum. En kötü yanı da örtünen kadın bunu özgürlük sanıyor,”

Tam bir saat ayakta konuştu. Akıcı ve yalın söylemiyle, dipdiri belleğiyle zamana meydan okuyan, Atatürk’ün kızı olmakla övünen M.İ.Çığ yaşayan bir zaman parçası değil de neydi, diye düşündürttü hepimize…

Konuşmasının hemen ardından kendisiyle söyleşi yapmak istediğimi söyledim. “Eeee sor o zaman!” dedi, güleç yüzüyle.

Ertesi gün sözleştiğimiz saatte oteldeydim. Kapıyı kendisi açtı. Bir gün önceki fötr şapkalı Muazzez İlmiye Çığ gitmiş bahar dalı gibi bir kadın gelmişti.

… Ve kaldığımız yerden, yeniden döndük ırmak yaşamına;


Kimdir Muazzez İlmiye Çığ? Aynadaki size bakınca neler dillenir?

Cumhuriyetin bir simgesiyim ben! Kendimi öyle görüyorum. Bu kuşakta benden yaşlısı yok. Atatürk’ün uzantısı gibiyim.

Öncelikle bir Cumhuriyet kızı dahası Atatürk’ün kızı olduğunuzu hepimiz biliyoruz. Bu Cumhuriyet kızı kaç yapıtla anılıyor içinde yaşadığımız günlerde?

On altı diyorlar. Bir Atatürk kitabım var. Atatürk’ün insan yanını; sevinçlerini, üzüntülerini ve ağlamalarını çıkardım ortaya. Bunu basmak istemediler. Yazdıklarımdan ödün vermedim. Adana Eğitim Vakfı bastı önce, sonra Kaynak Yayınları bastı. Oldukça ilgi çekiyor bu yapıt. Bakalım okuyunca siz ne diyeceksiniz?

Bir çocuk kitabımda, çocuklara Sümerleri tanıttım.

Ezop hikâyelerinin ucu Sümerlere kadar uzanıyor. Hayvan masalları yaptım. Nazan Erkmen resimledi bu kitabımı.


Şiire ilginizi dahası ortaya çıkmayan şiirlerinizi biliyorum. Edebiyat ve Muazzez İlmiye Çığ yakın mı birbirine?

Ben edebiyatçı değilim. Ama başkaları bana, siz edebiyatçısınız, diyorlar. Ben tabletlerden aldıklarımı ve Zaman Tünel’ini kurgu yaptım. Şiire yakın durdum ama bu şair olduğumu göstermez.


Her anlamda karma bir toplum yapımız var. Bugün bile özgür kadının sıra dışı kaldığı ülkemizde, bir araştırmacı, dahası yaratıcı olarak size insanların bakışından söz eder misiniz?

Bizim kadınlarımız eskiden beri sanatçıymışlar. Ama konuşamamışlar. Söze dökemediklerini çoraplara, kilimlere işlemişler. Yetenekleri hep bastırılmış, bunları ortaya dökmelerine izin verilmemiş. Bu benim kuşağım kadınlarında elbette ki daha fazla. Ben onların simgesiyim. Karşılaştığımız ve konuşma fırsatı bulduğumuz zaman o insanlar beni bağrına basıyorlar. Şu mahkeme olayını anımsayın. Ülkenin dört bir yanından, kadın kuruluşlarından destek gördüm ben. Bunlar parayla pulla sağlanamayan şeyler!


Silinmez izler bırakan bir anıt kadınsınız! “Doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovulmuştur,” ülkemizde. Onuncu köy aradınız mı hiç?

Benimle uğraşanlar her zaman oldu, ama pek kovulmadım. Bundan ötürü de onuncu köy aramadım. Bu anlamda şanslı insanlardanım ben!


4000 yıl öncesine fener çevirdiniz… Günümüze değin ulaşan söylencelerin çoğunu onadınız bir anlamda. Koşulsuz inanılmasını istedikleri düzmecelerin çoğunun da perdesini indirdiniz… Doğal olarak da tepkiler aldınız! Bu tepkileri göğüsleyebildiniz mi? Sizi durduramadıklarını biliyorum. Ama bir an da olsa, keşke, dedirten bir duygu yaşadınız mı?

Hayır, hayır hiç keşke demedim. Doğru olduğuna inandığımın ardından yürüdüm. Başörtüsü konusunu biliyorsunuz. Sümerlerde, genel kadınlar başörtü kullanıyorlar, diğer kadınlardan ayrılmak için. Bu bilgilere tabletlerden ulaştık. Bu konuyu basında çok konuştum. Kitaplarımda da yazdım. Basından izlemişsinizdir bir avukat beni mahkemeye verdi.

O davada yargılanırken 25 gönüllü avukat görev aldı. Bunların içinde Aziz Nesin’in avukatı Veli Devecioğlu, Gülser Aytaç ve daha birçok avukatım vardı. Savcı beraatimi istedi. Bu davada, kamuoyundan da çok büyük destek gördüm. Unutmadan, Egeli Kadın Yazarlar’a da desteklerinden ötürü, bir kez de derginiz aracılığıyla teşekkür ederim. Basında genel olarak teşekkür ettim ama İzmir’de olunca, yanımda da onlardan birini görünce yeniden edeyim, istedim.


En yakın durduğunuz yazın türü hangisi?

Farklı türlerde yazdım, ama denemeye daha yakın duruyorum.


Yakın tarihe tanıklık etmiş birisiniz. Ne söylersiniz köy enstitüleri deyince?

Neler söylenmez ki… O akışkan ırmak devam etseydi, biz yüz yıl daha ileride olurduk bugün! Bunu istemeyenler de fark ettiler böyle olacağını. Düşünün Tayland’da halk yüzde doksan okuma yazma bilmezken bir uzman kişiyi araştırma yapmak üzere İngiltere’ye gönderiyorlar. Nasıl okutabiliriz insanlarımızı, diyerek araştırma yapıyorlar. İngiltere yetkilileri o görevliye Türkiye’yi öneriyor. Köy enstitüsü projemizden söz ediyorlar. Taylandlı görevliler, ülkesinin yetkililerinden izin alarak ülkemize geliyor. Altı ay Hasanoğlan’da kalıyor. Bu özgün okulların işlerliğini öğreniyor. Ve bilgilerle donanıp Tayland’a dönüyor. Öğrendiklerini yetkililere ve uygulamacılara anlatıyor. Tayland hiç zaman yitirmeden bunu uyguluyor. Bugün o ülkenin yüzde doksan beşi okuyor.


Bir de bizim ülkemize bakalım! Birçok dünya ülkesine örnek olarak verdiğimiz projemize ne yazık ki sahip çıkamadık. Eğer sahip çıkabilseydik bugünkü durumda olmazdık. Böylesine şaşkına dönmezdik ulus olarak!

Siz o yıllardan öncesinde de öğretmendiniz.

Evet, ben 1933 yılında öğretmendim. 10.yılda bu ülkede son derece mutluyduk. Oysa hiçbir şeyimiz yoktu. Bütün olumsuzluklara karşın bana göre çok ilerledik. Fransa, devrimini yüz yılda tamamladı. Bizim devrimimiz daha ağırdı onlardan. Biz sanayi devrimi de yaptık. Dilimize sahip çıktık. Çok güçlü bir Rönesans’tı yaptığımız. Atatürk halkı ikna etti. Halka yazıyı değiştireceğiz, diyor. Halk kabul ediyor. Bir ayda öğrenilecek, dedi. Öğrendi halkımız. Bu konuda halkevlerinin çok büyük etkisi oldu. Okumayı çocuklar okullarda öğrendi, analar ve babalar halkevlerinde… İnsanların yetenekleri ortaya çıktı. İsterlerse neleri başarabileceklerini gördüler. Özgüvenleri çoğaldı.

Ne yazık ki demokrat parti zamanında kıyıldı bu devrimlere. Ardından Kuran kursları, imam hatipler geldi. Menfaate soktular her şeyi. Siyasilerin yanlış kararları ne yazık ki iyi olanı sildi süpürdü.

Ama hâlâ umut var. Ben halkıma güveniyorum.

Teşekkür ederim Atatürk’ün kızına, çok hem de! Bana da umut aşıladınız!


Ben de size ve maviADA'ya teşekkür ederim. Gençleri yanımda görmek beni mutlu ediyor, var olun!


*

Dünyanın en önemli Sümerologlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ, 20 Haziran 1914‘te Bursa‘da doğdu. Kurtuluş Savaşı yıllarında ailesi Çorum’a yerleşti. İlkokula burada başladı fakat o beşinci sınıfa geçtiğinde aile tekrar Bursa’ya döndü. Özel bir okul olan Bizim Mektep’te Fransızca ve keman dersleri gördü. 1926 yılında Kız Muallim Mektebi’ne girdi. 1931 yılında mezun olan Çığ, babası gibi öğretmenlik yapmaya başladı ve Eskişehir’e tayin oldu.

1935‘te Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sümeroloji bölümüne girdi. 1940 yılında mezun olan Çığ, İstanbul Arkeoloji Müzesi‘ne tayin edildi. Burada, dünya için çok büyük önem taşıyan bir işe imza attı ve Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazışan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu ve katalog haline getirdi. Philadelphia Üniversitesi Müzesi Tabletler Bölümü Başkanı Prof. Kramer ile yaptığı çalışmalar ile Sümer edebiyatına yeni konular kazandırıldı, eksik olanlar tamamlandı.

1940 yılında aynı okulda okuduğu Kemal Çığ ile evlendi. Aynı yıl ilk kızı Yülmen, 1947‘de ise ikinci kızı Esin dünyaya geldi.

1957’de Münih‘te düzenlenen Oryantalistler Kongresi‘ne katıldı. 1960 yılında Heidelberg Üniversitesi‘nden aldığı davet üzerine 6 ay burada araştırma yaptı. 1965 yılında Roma‘da sergilenen Hitit sergisine başkanlık ederek sergiyi Londra’ya götürdü. Kısa bir süre kaldığı Londra’da da çalışmalarını sürdürdü.

1972 yılında Arkeoloji bölümünden emekliye ayrıldı ama çalışmalarına ve araştırmalarına devam etti. 1988 yılında Philadelphia Asuroloji kongresine katılan çığ, Prof. Dr. S. N. Kramer’in History Begins at Sumer(Tarih Sümerle Başlar) adlı kitabını çevirdi.

2000 yılında Fahri Doktor ünvanına layık görüldü.

Sümer ve Hitit kültürlerinin en önemli araştırmacılarından olan Muazzez İlmiye Çığ, on üç kitap ve birçok bilimsel makale yazdı. Bir çok ödül alan Sümerolog çalışmalarına halen devam etmektedir.

Kitapları

# “Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni”, 1995, Kaynak Yayınları

# “Sumerli Ludingirra – Geçmişe Dönük Bilimkurgu”, 1996, Kaynak Yayınları

# “İbrahim Peygamber- Sumer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre”, 1997, Kaynak Yayınları

# “İnanna’nın Aşkı – Sumer’de İnanç ve Kutsal Evlenme”, 1998, Kaynak Yayınları

# “Zaman Tüneliyle Sumer’e Yolculuk”, 1998, Kaynak Yayınları (genişletilmiş ikinci basım; ilk basım 1993, Kültür Bakanlığı Yayınları)

# “Hititler ve Hattuşa – İştar’ın Kaleminden”, 2000, Kaynak Yayınları

# “Gilgameş – Tarihte İlk Kral Kahraman”, 2000, Kaynak Yayınları

# “Ortadoğu Uygarlık Mirası”, 2002, Kaynak Yayınları

# “Ortadoğu Uygarlık Mirası 2”, 2003, Kaynak Yayınları

# “Sumer Hayvan Masalları”, 2003, Kaynak Yayınları

# “Çivi Çiviyi Söker – Muazzez İlmiye Çığ Kitabı”, Serhat Öztürk, 2002, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

ÖNEMLİ:

maviADA'nın BÜTÜN SAYILARINI,YAZI ve YAZARLARINI GÖRMEK İÇİN BURAYA TIKLAYIN

*

*

*

32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page