top of page
Zeki SARIHAN

Köy Enstitüleri Yeniden Açılabilir mi?

Güncelleme tarihi: 17 Nis 2021

Biraz da ezber bozalım-11


Ahmet Emin Yalman Köy Enstitülerini anlattığı kitabına “Yarının Türkiye’sine Seyahat” (1944) adını verecek kadar olumlu yaklaştığı halde, Köy Enstitülerinin zamanında değerinin bilinmediğini söyleyebiliriz. Tonguç kuşkusuz bu eğitim imecesiyle övünüyordu. Arkadaşları, Meşrutiyet’ten beri fikriyatı yapılan bu yeni eğitim anlayışını canla başla yürütüyorlardı. Enstitüler, nüfusun yüzde seksenini oluşturan köyün eğitiminde atılmış önemli bir adımdı. Bu okulların mezunları Kemalizm’i köye taşıyacaklar, çocukları eğitmekten başka tarım ve iş alanında da köylülere örnek olacaklardı. Fakat dönemde eğitimcilerin hepsinin “komünist yetiştiriyor” suçlaması ortaya çıkmadan da enstitüleri benimsediği söylenemez.


Fakat şu “komünistlik” suçlaması ortaya atıldıktan sonra (1945-1950) enstitüler hızla itibardan düştü. İktidar enstitüler üzerinde bir terör estirdi. Enstitü mezunları nerdeyse can derdine düştüler. Onun yetiştirdiği aydınlardan çoğu, yolda Tonguç’la karşılaşmamak için yollarını değiştirdiler. Enstitülü yazarlar, konu hakkında yazı yazamaz oldular.


1960’ta yıkılan yalnız Demokrat Parti değildi. Onunla birlikte CHP’nin Tek Parti Dönemi’ndeki antikomünizm üzerine kurulu ideolojisi de yıkıldı. Aydınlar sanki zihinlerine vurulan kelepçelerinden kurtuldular. Geçmişin artılarını ve eksilerini yeniden topladılar ve Enstitüleri yeniden keşfettiler. Önce yaptıkları toplantılar, gericilerin taşlı sopalı saldırılarına uğradıysa da enstitülerin konuşulduğu toplantılar başladı. Enstitü mezunları İmece adlı bir dergi çıkardılar.


1960’lı yıllarda bazı mezunlar enstitülerin yeniden açılmasını istediler. Fakat enstitüleri 27 Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi bile açamazdı. Çünkü enstitülüler üzerindeki “komünist” suçlaması sağcı kesimde hâlâ yaygındı. Ancak, Türkiye halkının zihni genişledikçe enstitülerin karşıtları azaldı. Enstitüdeki arkadaşlarını “komünist” diye ihbar edenler de enstitücü oldu. Doksanlı yıllarda yaptığım bir sormacada anlaşıldı ki sağcısı, solcusu, milliyetçisiyle enstitü karşıtı aydın kalmamıştı…


Siyasi ve sosyolojik tahliller yapamayan sıradan okur ve konferans dinleyicileri içinde 1990, hatta 2000’li yıllarda enstitülerin yeniden açılması konusunda güçlü bir destek vardı. Mademki enstitüler iyi eğitim kurumlarıydı, çalışkan ve aydın öğretmenler yetiştirmişti, köye önderlik yapmışlardı, öyleyse bu okullar neden yeniden açılmasındı?


Bazı enstitü mezunu, bu konuda söz sahibi sayılan kişilerde bile bu istek görüldü. Tayyip Erdoğan’dan bile bu talepte bulunan oldu. 1993’te kendisi ile ilgili bir jübilede Çifteler ve Hasanoğlan müdürlüklerinde bulunmuş M. Rauf İnan bile, toplantıya katılan Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’den enstitülerin yeniden açılmasını istedi. Erdal İnönü bu isteği suskunlukla geçiştirdi.


Çünkü siyasi engeller bulunmasa bile enstitüler Türkiye’nin nüfus yapısı değiştiği için artık açılamazdı. Köy artık 1930’lu, 40’lı yıllardaki kapalı ekonominin köyü değildi. Köye hizmet edecek elemanlar doktor, veteriner, ziraat mühendisi gibi görevlilerle çeşitlenmişti ve bu elemanları yetiştiren ayrı ayrı kurumlar vardı. Öğretmenlerle birlikte bunlar da üniversite mezunu olmak zorundaydı.


KÖY ENSTİTÜLERİ OLMAZSA KENT ENSTİTÜLERİ…


Enstitülerin açılmasını isteyenler hâlâ olmakla birlikte, bunun mümkün olmadığını kabul edenler çoğaldı fakat bu kez, onun adı ve işlevinden esinlenerek “Kent Enstitüleri” açılmasını isteyen akademisyenler ortaya çıktı. 1990’ların sonlarında olacak, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfının bir genel kurulunda enstitü mezunlarından biri, enstitülerin yeniden açılmasını isteyince, konuya enstitü binalarını inceleyen teziyle adapte olmuş bir mimar kürsüden şöyle demek zorunda kaldı: “Sevgili hocalarım. Siz enstitülerde okudunuz. Ben onları sonradan inceledim. Fakat özür dileyerek söylüyorum, enstitülerin bugün açılabileceğini nasıl ileri sürebilirsiniz?”


Hükümetlerin enstitüleri yeniden açacağına umudu olmayan ama gene de açılmasını isteyenlerin projesi şuydu: “Ege kıyılarında sosyal demokrat belediyeler arsa versin, gücü yeten öğrenci velileri okulun giderlerini karşılasın ve hiç değilse örnek bir köy enstitüsü kuralım…” Böyle bir kurumun köy enstitüsü değil, onun yalnız karikatürü olacağını anlamıyorlardı. Paralı köy enstitüsü mü olur? Buradan yetişenler yüksek öğrenim de yapmak zorunda olmayacaklar mı? Bunlar 20 yıl, yarım maaşla köyde oturmayı kabul edecekler mi? Bir sürü haklı soru...


Türkiye’nin eğitim sorunları çok değişti. Sorun artık “köye göre eleman” yetiştirmek değil, bütün eğitim sistemini bağımsızlıkçı, aydınlanmacı ve halkçı bir anlayışla yeniden düzenlemektir. Köy Enstitüleri uygulamasından bu yeni eğitim sistemi için çıkarılacak dersler vardır. Onu yeniden açmak yalnız mümkün olmamakla kalmamıştır, gereksizdir de. Bunu kavramayanlar, enstitüde okumuş, onun ateşli bir taraftarı da olsalar köy enstitülerini anlayamamış olanlardır. “O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler.” (14 Kasım 2017)


Kitap: Ahmet Usta, Eğitimcinin Günlüğü, (Anı), Ankara, 2013, EDGE Akademi Yayınları, 368 s.

Diğer yazılar için: zekisarihan.com

44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page