top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

VATAN Saklı Maçka

Güncelleme tarihi: 21 Oca 2021

Trabzon Maçka ilçesi, adı çok duyulmasına bakmayın tarihi ipek yolu üzerinde, yüksek dağların arasında, iki derenin birleştiği çatakta, dar bir düzlükte kurulu küçücük bir Anadolu kasabasıdır gerçekte. Ne var ki Artvin gibi, Fatsa gibi onu büyük ve özel yapan kimi yanları vardır. Doğal güzellikleri, Sümela, Vazelon gibi görkemli antik yapıları,tarih içinde İpek yolu güzergahında oynadığı rol bir yana, okuma oranı Türkiye'nin en yüksek ilçelerinden biridir. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Sebahattin Eyüpoğlu kardeşlerin, bir zamanlar ülkenin en büyük örgütlerinin TÖBDER'in başkanı Gültekin Gazioğlu'nun, sanatçı Volkan Konak'ın, Sunay Akın'ın... memleketi olan yerdir bu dere yatağına sıkışmış, gariban ilçe.


Karadeniz'in doğuya açılan en büyük kapısı olma özelliğini uzun yıllar taşıyan ilçe, varolduğu günden beri de Trabzon'a yönelik işgalci güçlerin ana hedeflerinden biri olmuş.


Turhan Eyüpoğlu yazdığı Maçka’nın kurtuluşu olan 15 Şubat 2018 tarihinde çıkacağını müjdelediği VATAN SAKLI MAÇKA adlı kitap bu işgalci güçlere karşı verilen yerel mücadeleyi anlatıyor.


Aşağıdaki bölüm kitaptan bir alıntıdır.


"Mehmet nedir planın?" "Bir planım yok! Bu haine ihanetini itiraf ettirdikten sonra başına sıkmak!" Ali Yemen, kocaman bir oh çekti. O gün yapılacak birkaç işi yaptıktan sonra Mulaga deresinde bulunan mağaraya doğru yola çıktılar. Mağaraya geldiklerinde kimse yoktu. Beklemeye başladılar. Hava iyice kararmış, dışarıda göz gözü görmüyordu. Sessizlik her tarafa hakim olmuş, mağaranın yanında akan küçük ırmağın sesi müzik gibi geliyordu. O sese atların ayak sesleri karışınca Mehmet anlamıştı geldiklerini. Demirci Raif'in ağzını kapatmışlar, gözleri açıktı. Geri dönemeyeceğini Raif hariç herkes biliyordu. Raif'i kırık bir sandalyeye oturtup ellerini arkadan, bacaklarını da sandalyenin bacaklarına bağlamıştılar. Demirci Raif şaşkın bir vaziyette olana bitene bir anlam vermeye çalışıyordu. Mehmet: "Ağzını açın!" dedi. Raif'in ağzı açılır açılmaz: "Siz ne yapıyorsunuz, beni buraya niye getirdiniz?" diye bağırmaya başlamıştı. Ali Yemen, Ateşten aldığı duvardan çıkan taşı Raif'e göstererek: "Bu nedir?" diye sordu. Raif ilk başta anlamadı. "Ne bileyim nedir?" diye cevap verdi. Ali Yemen, elindeki taşı Raifin yüzüne olanca hızıyla vurunca Raif'in burnu kırılmış olacak ki oluk gibi kan akmaya başladı. Ali Yemen taşı Raif'e göstererek: "Bu bizi dinlemek için duvardan çıkardığın taş!" deyince Raif başına gelecekleri anladığı için yalvarmaya başladı. "Ruslar beni bilgi getir diye zorladılar!" deyip olanları anlatmaya başladı. Raif, her şeyi şakıyan bülbül gibi anlatıyordu. Ali Yemen, sanki taşı hazineyi saklayan sandığın kilidine vurmuş da hazine dışarıya dökülmüş gibiydi Raif. Tüfekçioğlu: "Vatanı satmaya değer mi iki üç altın, değer mi Raif?" dedikçe Raif gözyaşlarını tutamıyor, ağlıyordu. Aradan bir saat geçmişti. Mehmet, Ateş'e: "Bunun yüzünü yıka!" diye seslendi. Ateş güğümdeki suyu Raif'in yüzüne çarptı. "Ateş, ellerini ayaklarını da çöz!" deyince Ateş dikkatli bir şekilde Mehmet'in yüzüne baktı. "Ateş, çöz ellerini ayaklarını!" Ateş ipleri çözdü. Mehmet, Ateş'e: "Raif'in eline su dök, yüzünü yıkasın!" dedi. Ateş, Raif'in eline istemeye istemeye su döktü. Raif yüzünü iyice yıkadı; artık yüzü ortaya çıkmıştı. Herkes hayretle Mehmet'e bakıyordu. Mehmet bir sandalye alarak Raif'in önüne koydu ve oturdu. "Raif ben seni dinledim! Şimdi sen beni dinle! Vatan nedir, bayrak nedir, sancak nedir, millet nedir, toprak nedir diyorsun ya!" Raif hemen atıldı söze: "Ben öyle bir şey demedim!" "Öyle bir şey demene gerek yok. Yaptığın böyle bir şey anlamına gelir, bizim gibi vatan sevgisi olanlarda! Aç kulağını, dinle beni; gerçek neymiş dinle! Sen hiç yemeğine tuz yerine toz döküldüğünü gördün mü? Geceleri çamurlu bir çukurda yatarken silah sesiyle fırladın mı? Mehtaplı gecelerde yakamozları değil kıpırdaşan gölgeleri izledin mi? Yaylalarda senin saçını kekik kokulu rüzgarlar okşarken barut kokusu saçını sardı mı? Vatanın bütünlüğü için elde silah dağ başlarında geceleyenleri bilir misin sen? Sevdiğin arkadaşının kanı sıçradı mı üzerine? Yarasını elinle sarıp bir yudum su verdin mi? En son içtiği sigarasını yaktın mı? Can arkadaşının yastık yaptığın dizinde can verdiğini gördün mü sen? Şehitlik denilen o yüceler yücesi fikri bir kez hissettin mi sen yüreğinde? Vatan borcu yaparken acımasızca sırtlarından vurulan insanları bilir misin? Sen hiç şehit babası, şehit anası gördün mü? Sen hiç şehit çocuğu gördün mü? Sen hiç henüz kavuşamamış sevgiliyi, şehit yavuklusunu gördün mü? Sen bunlar için bir şey yapmayı aklının ucuna bir kez olsun getirdin mi? Bu adamlar geriye dönmeyi hiç düşünmediler Raif! Dudaklarının arasında sadece iki kelime süzüldü. "Vatan sağolsun! Canım albayrakta bir damla kan olsun yeter ki vatan sağolsun." Mehmet'in gözlerinde artık yaş durmuyordu. Ayağa kalktı, Raif'in arkasına geçti ve kafasına bir el silah sıktı. Mehmet'in konuşmasında ağlamaya başlayanlar mağaranın dışına çıkmıştılar. Bu silah sesinden ötürü bir anda irkilerek içeriye koştular. Raif, sandalyede oturuyor; başı öne eğilmiş bir vaziyette sanki 'Hepinizden özür dilerim!" gibi duruyordu. Mehmet, ayağı ile Raif'i öne iterek: "Bu vatan hainini görünmeyecek, bulunmayacak bir yere gömün!" dedi.

*

Etiketler:

45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page