top of page

Bayramımız Mutlu Olsun mu

Güncelleme tarihi: 4 Şub 2021


Seneler seneler evvel, genç Cumhuriyetin en ücra köşelerinden bir şehirde dünyaya açtım gözlerimi. Şimdilerde bir yandan "dinlerin, dillerin, ırkların sentezi" diyerek göklere çıkarılan, bir yandan da kirli oyunlara alet edilen Mardin'de doğdum ben. Ailemin çok eski kökleri hakkında fazla bilgim yok aslında. Bildiğim, anne tarafımın Girit'ten göç eden bir "mübadil" aile olduğu, baba tarafımın da (belki Azeri) Bitlisli olduğu. Kaderin yazgısı işte, annemle babam bir şekilde buluşup evlenmişler ve bizler doğmuşuz Mardin'de. Sonra kader rüzgarları oralardan alıp İstanbul'a savurmuş bizi. Bazen oturup düşünürüm; "Ben neyim, kimim ?" diye. Anne tarafımdan belki bir Rum vardı ailemde ya da baba tarafımdan bir Kürt ya da Arap... bilmiyorum; ama o zamanlar kimseler dert etmezdi bunu. Mesela yengem İranlı bir Acem kızıymış, halam ise bir Ermeni kızını almış gelin olarak oğluna... Hem o zamanlar Türk, Kürt ya da Arap olmak nasıl dert değilse insanların dini de sadece kendilerini ilgilendirirdi; dert değildi yani.

Soyumuz ne olursa olsun, bizler genç Cumhuriyetin çocuklarının çocukları olarak geldik dünyaya. Sonra okul yılları başladı bir koca şehirde, "yetmiş iki milletin" bir arada asırlardır kardeşçe yaşadığı şehr-i İstanbul'da. Mahallemizde, okulumuzda öyle çok Rum, Ermeni, Yahudi, Kürt arkadaşımız vardı ki... Ve biz ne çok severdik birbirimizi, ne güzel paylaşırdık sevgiyi, dostluğu, kardeşliği; okulda aldığımız simidi paylaşırdık, evde pişen çorbayı, aşureyi... Bayram günlerinde, törenlerde hep bir ağızdan okurduk İstiklal Marşımızı, cumhuriyetin değerlerinden, Atatürk'ten bahsederdi öğretmenlerimiz, can kulağıyla dinlerdik hepimiz, vatan için canlarını verenlere hep birlikte göz yaşı dökerdik...çünkü o zamanlarda bizim yüreklerimize sevgi tohumları ekerdi büyüklerimiz, öğretmenlerimiz. Çünkü bizler


"Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecûsi, ister putperest ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…"

sözleriyle büyütülmüştük. Gençlik yıllarımız zor yıllardı, nifak tohumları serpilmişti aramıza sağ-sol diyerek; ama hepimizin mücadelesi vatan içindi; sağcı da olsak, solcu da olsak vatanımızı seviyorduk. Sonra yıllar geçti, bizler büyüdük...bizlere öğretilen insan sevgisini, vatan sevgisini, Atatürk'ün ilkelerine ve Cumhuriyete bağlılığı anlattık öğrencilerimize, şimdi gururla izlediğimiz güzel çocuklar yetiştirdik bu ülkeye... Oysa şimdilerde ülkemin haline baktıkça üzülüyorum, değer yargılarımızı kaybettik, değerlerimizi unuttuk, "aman sendeci" olduk. Vatan, millet, insan sevgisi ayaklar altında, sanki Cumhuriyet'in değerleri, ilkeleri kasıtlı olarak yok edilmeye çalışılıyor... Para her şeyin önüne geçmiş, birileri "daha güçlü olmak" adına yangına körükle gidiyor, ayırıyor, ayrıştırıyor bizleri. Ben içim acıyarak düşünüyorum: Bunca genç neden öldü, neden darağaçlarına gitti, neden şehit oldu, neden bilinmeyen ya da bilinen (!) güçlerce öldürüldü, neden hâlâ gencecik insanlar şehit oluyor, aileleri gözü yaşlı perişan kalıyor.

O yüz yaşına merdiven dayamış genç Cumhuriyet yaralı hanidir; birileri yarasını kanatmaya çalışıyor, tuz basıyor ha bire her yanına. Sanırım artık aklımızı başımıza alıp, kendimize dönme zamanı, birbirimizi sevme zamanı, el ele verip Cumhuriyetimize sahip çıkma zamanı, kenetlenme zamanı...

Yukarıdaki fotoğraf 1960'lı yıllarda çekilmiş bir okul fotoğrafı ve ben bu fotoğrafa bakarak hep düşünüyorum: "Biz nerelerden nerelere geldik?" diye...

Yine de her şeye rağmen CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...da bunca acıdan, bunca hainlikten, bunca ikiyüzlülükten sonra mutlu olur mu bilemiyorum?


28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/684
bottom of page