top of page
Rahim GÜR

BAĞBOZUMU

Güncelleme tarihi: 22 Oca 2022

BAĞBOZUMU

Yazar: Şenol Yazıcı

Yayın: Ada Kitap. Roman, 2006 / 222 S, İstanbul


Günümüzün teknolojik gelişmelerinin sunduğu seçenekler içerisinde okumaya yazmaya öylesine az bir sürem kaldı ki; ne yeni yazarları ne de yeni kitapları izleyebiliyorsunuz. Bunun acı sonuçlarını da marketlerde, kaldırım kenarlarında, sokak sergilerinde satılmaya çalışılan kitapları gördükçe yüreği eriyerek duyuyor has okuyucular. Çözüm düşündüğünüzde de; çok mu yazılıyor/yazılan okunmuyor mu/İnsanlar kitaba para ayıramıyor mu soruları takılıyor usunuza. Nedeni ne olursa olsun, bir kitap okumama yanlışı denli de kitap kirliliği var orta yerde. Bir gün bir dergide yazısı yayınlanmamış yazarın beş tane kitabı dolaşıyor ortalıkta. Bilgisayar ve tıpkıçekim kolaylıklarından yararlanarak her yazdığını sanan kendi kitabını basıyor. Kitap kirliliği yapmak istemeyen yazın emekçileri bakıp kalıyor olan bitene.


Böylesi ortamda okuyucunun seçmesi, iyi kitaba para ödemesi de zorlaşıyor. Gerçekten iyi yazılmış kitaplar da arada kâğıt fabrikalarına gidiyor. Okuyucuya ulaşamayan değerli kitabın yazarı da yazmaya küsüyor. Her yazar paranın, reklamın, özendirmelerin(Promosyon), sponsor( Yüklenici) un korumasına girmek istemiyor.


Böyle karamsar bir günümde tanıştım Şenol Yazıcı’ nın Bağbozumu romanıyla. Bulanık sudan balık yakalamak örneği ulaştı elime Bağbozumu. Okuma, tanıtma, inceleme karmaşamda bir Bağbozumu.


93 Savaşı’ndan günümüze, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne aktarılan toplumsal kırılmalara yazarın verdiği bir imge BAĞBOZUMU. Bağ bozulur, geriye kalan yürekler acısı bir görünümdür içimizi dağlar, bağın yeniden görümlü görkemli olması için uzun emek ve sürem ister, tam bağ güzelleşirken yeni bağ bozumu gelir, bağın ürünü toplanır,işe yaramayan her nen kurda kuşa yem olur.Yazar bizi bu sürem içinde yaşadığımız toplumsal acıların nedeni ve niçiniyle yüzleşmeye çağırıyor. Çağırırken de, günümüze değin bize okullarda,medyada, söylenmeyenleri insancıl bir değerlendirmeyle sunuyor. Bize yanlış öğretilen çok nenin ardında söylenmeyen, söylenmesinde bir takım insanların çıkarlarının saklandığını ama bilinmesinde gelebilecek bağbozumları yaşamamak için bilinmesi gerekenlerin olduğunu söylüyor.


93 Savaşı’ndan Kenan Kırımı’na değişik bağbozumları anlatıldığından her bölümde bir başkişi öne çıkarılmış ama Yusuf tüm bölümlerin başkişisi durumunda. Direnişin, iyinin, kötünün, cesaretin, korkaklığın, acımanın, acımasızlığın, Kafkas halklarındaki arlığın(!),dinlerdeki öldür(me)me kavramının düğümlendiği, yoksullukla boyanmış tipidir. Babasından torununa uzanan bir baş kişiler dizisinin de imgesidir. Yusuf’un babası Rum papaz, anası Gürcü Müslüman köylü, kızı geleneksel Karadeniz töresini uygularken torunu devrimcidir. Yeğeni Faşist, ama birbirinin ipini çekecek denli de acımasız. Gümüşhane dağlarında ölüp kalan kaçakçı ile sokaklarda dilenen yaşlı kadının torunu devrimci hukukçu olma yolunda ölürken, tek mermisi kalan kişinin anarşist olamayacağını söyleyen yüzbaşı da insancıl bir subaydır aslında.


Bizim daha iyi bir yaşama biçimine ulaşmak için giriştiğimiz her sınıf atlama girişimimiz, bizim üstümüzün izin verebildiği dendedir. Aynı dağlarda, ovalarda yan yana yaşayan değişik dili konuşan ve değişik inançları olan insanlarının da yaşamdan bekledikleri bunlara benzer ülkeler gibi, emek harcamadan yaşamayı yeğleyenlerin çıkarlarına dokunulmadıkça da Bağbozumu’na gerek yoktur. Bozulan bağlardaki kökler yeniden filizlenip meyve vermeye başlarsa kesmek, daha acımasız budamak ya da yeni bağlar kurmak gerekir. Kemalizm, bozulan bağdan umudu kesen kalkın oluşturduğu yepyeni bir bağdır ve değişik ağaçları da barındırarak gelişir. Ne erik, ne üzüm, ne gül bağıdır, her güzel biterin bağıdır. Bitenlerin hoş kokusu ve değişik ürünleriyle uğrunda ölünendir. Yurttur, yaşama alanıdır, varlık nedenimizdir ve yaşamalıdır.


Roman; bağbozumu, başkaldırı, hüzün ihanet, her son bir başlangıçtır, direkleri üzerine kurulmuş sağlam çatılı bir konak biçeminde kurulup örülmüş.

Bağbozumu; Dede Yusuf’un yaşamını anlatırken, Güney Kafkasya insanının da yaşama biçimini verir okuyucuya, Kaçakçılık, yapma tabanca ticareti, bağnazlık, acımasız toplumsal töreler, baskılar, kadın üzerinde uygulanan öldürücü güçlerin olumsuzluklarında bir yoksul aile. Kızı, anlatılmaz biçimde kendini öldüren dedenin, torununu büyütme ve okutma kavgasıdır anlatımın özü. “ Kimseyi öldürme, öldürdüğün baban olabilir.82y.”


Başkaldırı; Dedenin, Sümela manastırı yöresindeki halkların, giderek torunun, kendilerine dayatılanları yaşamamak uğruna başkaldırılarını anlatır. Geriye dönüşlerle, katmanlı anlatımlarla, Balkan, Anadolu, Kurtuluş Savaşı, ırkçı ve dinci ayaklanmalar, Sevr dayatmaları, Rum, Ermeni, Kürt Devleti beklentileri, Dersim, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül bağbozumlarının neden ve sonuçlarındaki yanılgılarımız da irdelenmesini gerçekleştiriyor. “Hoşça kal sevgili.143y”


Hüzün ve İhanet; Her dönemde yan yana yaşayan insanların, daha iyiye ulaşacağını umarak başladığı her başkaldırıda bağbozumuna uğramasının nedenleri arasında inandıklarına ihanet eden insanlar ve gelişmeler açılıyor. Babasına, eşine, dinine, halkına, akrabasına, sevgilisine, arkadaşına, düşüncelerine, inançlarına, inancı için girdiği savaşıma ihanet eden olay, olgu ve insan örneklerinden dudaklarınız uçukluyor. “ Dedesi bu düzlükteki kilisenin keşişiydi.”


Her son bir başlangıçtır; Bağbozumlarının toplamdan kalanların Kenan Kırımı günlerinde yeniden Bağbozumuna uğramasındaki katlanarak çoğalan ve karmaşıklaşan neden ve sonuçları irdeleyerek; kan dökmek en çabuk meyvesini veren bozumdur diyor. “ Ne kadar güçlü olursa olsun aslanın leşi, er geç karıncaya kalır.219y.”


Anlatım üçüncü tekilden, betimleme, yer yer öyküleme biçimlerinde anlatılır. Konuşmalar olay ve kahramanların durumlarına uygun kısalıkta, vurgulamaları ve anlatıma yükledikleri tamamlayıcılıkla ilginç, anımsamalarla ve iç konuşmalarla da ülkemizin sivil tarihi yazılmaktadır. Gidiş gelişlerle Cumhuriyet tarihini, Kemalizm’in özünü ve devrimlerin algılanışını sezinlerken, dönemde yaşanan ilginç ayrıntıları da yakalamak olasıdır. Sürem ve uzam ilişkilerinden baktığımızda, Güneykafkasya- Karadeniz, Sümele Manastırı noktasından Anadolu’ya, Balkanlar’a, Ortadoğuya tutulmuş bir ışıldakta çok nen görebilirsiniz.


Anlatımda okuyucunun da tamamlamasını beklediği sıçramaların bilerek yapılmış olduğu duygusunu edindim. Dil konusunda yazar görüşlerini(85,86y) yanalda açıkça ortaya koyar, ama alışkanlıktan olsa gerek; (mesele, hissetmek, müthiş, emsal, sempati, sebeplenmek, ummaz, bedava, millet, muhabbet, melun, tercih,emanet, ihtiyaç, hesap,ihbar,şikayet, ihanet,memnun itibar, tuhaf, anormal, dair, felaket…vb..” sözcüklerinden de yakasını kurtaramaz. Bölgesel sözcükler (taraba, zozof, kostel, parhana, sirhan, gendime, sarender, kelif, minzi, hartama, komar kofulu, mora, zibilanke, harak) okuyucunun tümcenin gelişinden anlamasına bırakılmış. (nen, dende) sözcükleri yerine oturmuş, yazardan iğreti alarak kullandım. Rıfat Ilgaz, H.izzetin Dinamo ve Sezai Sarıoğlu anlatımlarıyla tanımaya çalıştığım bölge diline daha da alışmaya başlamamı sağlaması açısından yararlı olduğunu da söylemeliyim. Soyutlama, anlam kayması, imgeler ve simgeler anlamı ve gizemi tamamlıyor. Açık, katmanlı ve geriye dönüşleriyle çağrışımları ve açıklayıcılıklarıyla olgun bir anlatıma ulaşılmıştır. Olayın kurgulanışından, anlatım ustalığından ayrı bir okuma tadı aldım. Jorge Amado tadını Karadeniz ıslaklığı, kokusu ve yeşilliğiyle duyumsadım.

Karadeniz’in en kuzey doğusundan bakılarak görülebilen, Pontus Rum düşlerinin ve devrimci görüntülerinin siyah beyaz anımsanan izlerini aktarıyor kitap.


Ucuz kahramanlık öykünmeleriyle anımsatılacak Kenan Kırımı yazması Bağbozumu günleri yaklaşırken, gündeme taşınmaya çalışılan bölgenin, kolbastının, yer adlarının anılmaya çalışılmasında amaçlanan yeni BAĞBOZUMU’ nun anlaşılmasında açkı olacaktır sayın Şenol Yazıcı’ nın yazdıkları.


Romanın has okuyucuyla tez buluşması ve değerini bulması dileğimle.

25 Ağustos 2009 / Ödemiş

32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page