top of page
Yazarın fotoğrafıTayfun Ak

FISILTI

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2022




Yedik, içtik, güldük, eğlendik, sinemaya gittik, duş aldık, kavga ettik, alışveriş yaptık yetmedi… Yetmeyince üstüne spor yaptık. O da yetmeyince tatillere gittik. Tüm bu yaptıklarımız gene de bize yetmeyince eş, dost ve akraba ziyaretleri yaptık. Ziyaretler de bitince, bir koltukta sen bir koltukta ben birbirimize bakmadan, konuşmadan ve ne düşündüğümüzü önemsemeden saatlerce öylece oturduk. Oturmakla da olmayacağını anlayınca ben işe gittim sen alışverişe. Sonra, sen işe gittin ben kahveye. Baktık öyle de olmuyor, o zaman sen annene gittin ben meyhaneye…


Yıllar su gibi aktı. Bir evi, bir yemeği, bir yatağı ve hangi zamanımıza ait olduğunu bilemediğimiz bir çocuğu paylaşırken bulduk birbirimizi. Bu paylaşımda, bu birliktelikte bilmediğim ne kadar çok şey varmış meğer!


Şimdi sen hiç konuşmadan, kımıltısız ve ne düşündüğü belli olmayan feri kaçmış gözlerinle hayata tutunmaya çalışırken…


Yanlışımla, doğrumla, yaşamayı isteyip yaşayamadıklarımla, senle dolu olması gerekirken sensiz geçen yıllarımla şu an öylesine bir hiçim ki!

Bu hiçlikle yaşamam gereken hayatın bu hayat olmaması gerektiğini ve bir ömrü paylaşmak istediğim insanın senden farklı bir insan olması gerektiğini gördüğüm zamanların bir zamanında; bir sana bir bana dayatılan ve hem senin hem de benim ömrüme mal olan asla ama asla yaşamayı hayal bile etmediğimiz birlikteliğimizden; ne kadar memnun olduğunu bilmeyi istiyor ve öyle pişmanlıklar yaşıyorum ki…


Sana ve yaşatamadığım hayatın bana ait olan kısmına, bana ve yaşayamadığım hayatın sana ait olan kısmına o kadara kadar kızgınım ki!

Bir bilebilsen, bir anlayabilsen...


Şu an karşımda çocuk kadar saf, korunmasız ve öylesine aciz bir vaziyettesin ki. Aklıma bile getirmediğim, asla da yaşamayacağını düşündüğüm bir sona yaklaşmakta olduğunu gördüğüm şu zamanlarda belki de asıl yaşamak istediği hayatı yaşayamayanın sen olduğunu ise şimdi çok daha iyi anlıyorum. Öyle ya, dört duvar arasında yaşamdan koparabildiğin birkaç anı yaşayıp yaşayamadığını bile bilememiş olmam ne kadar da üzücü!


Uzun zamandan sonra sana iyice baktığım zaman; ben de olduğunu sandığım senden ne kadar farklı bir sen bulduğumu kendime bile söyleyemiyorum. Aklımda kalan saçlarını ekliyorum -sahi, saçların ne renkti? Solgun yüzüne biraz makyaj yapıyorum -nasıl bir makyaj yapmayı severdin? Şöyle güzel, güzel olduğu kadarda alımlı bir elbise -peki, kaç beden giyerdin? Ve harika bir ayakkabı –ya ayakların kaç numaraydı?


Oysa ne kadarda da güzelmişsin. Ve hep başkalarıyla gittiğim o gece kulüplerine kolumda sen ile girdiğim zaman; hayretler içerisinde kalıyor ve yaşanılanlara inanamıyorum! Ve salonda ki tüm erkekler hayranlıkla sana bakınca, geç kalmış yıllar ötesinden seni kıskanmaya çalışan beni buluyorum. Oysa öyle çok kadınla geldim ki buralara ben!


Sayısını bile hatırlamadığım o kadar çok kadınların bedenini, ayakkabı numarasını, saçını, göz rengini, kullandığı ruju, sevdiği yemeği, beğendiği şarabı çok iyi biliyorken… Senle ilgili aklımda kalanlar öylesine az ve öylesine üzücü ki!


Şimdi kalksan ve doktorlar da ‘tamam’ dese. İlk soracağım; yıllardır nasıl yaşadığın, neler yaptığın, neler istediğin ve hep nelerin sende bir arzu olarak kaldığı… Ya geceler! Gecelerin… Sahi, gecelerde nasıl uyurdun! Gök gürültüsünden, şimşekten ya da karanlıktaki yalnızlığından korkar mıydın? ‘Belki susarım’ diyerek, başucuna bir bardak su koyar mıydın? Şimdiden önce hiç hastalanıyor muydun? Doktora gider miydin? Gözlük kullanır mıydın? Dişlerin, kendi dişlerin mi? Ya alışverişlerin? Ya hayattan almayı başaramadıkların? Ya sevdiğin, sevmediğin, nefret ettiğin ve hep olmasını istediğin şeyler…


Peki, ailen? Hâlâ aynı mahallede mi oturuyorlar? Ya kardeşlerin? Sahi annem, babam, kardeşlerim… Ne kadar da uzun zaman oldu, çocukluğumdan birilerini görmeyeli…


Kızım! O ne yapıyor şimdi? Az zamanlarda uğradığım bir eve gelip gittikçe görürdüm onu. Ya bir yere gidiyor ya da bir yerden geliyor olurdu. Gerçi o kadar uzun zamandır kapıda bile karşılaşmıyoruz ya! Hem sen böyle hastayken o niye burada değil? Neden ailemizden hiç kimse yok burada? Neden hep yalnızlık seninle?


Sana bakıp seni düşünmeye uğraşırken, karşımdaki sen ve anılarımda canlandırmaya çalıştığım sen şimdi daha bir ete kemiğe bürünmektesiniz. Senle ilgili gözümün önünde oluşanlarda niye hiçbir sen yok? Neden, senli anılarım bu kadara kadar silik, yarım yamalak ve eksik?


Şimdi kimi yok sayacağım? Uğramaya değer görmediğim bir ev, önemsemediğim bir sen ve yaşamayı asla düşünmediğim hayatıma nasıl devam edeceğim?


Susmasana… Bu günden sonra hayatımı sorumsuzca yok etmeye neden devam edeceğimi bana anlatsana…

Etiketler:

46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page