top of page
Fırat YURTSEVEN

Bir Çağ Yangını:Bağbozumu

Güncelleme tarihi: 22 Oca 2022



Bağbozumu


(Bağbozumu, Şenol Yazıcı, roman – Ada Kitap, İstanbul, 2006)



A

nadolu’nun kırılgan coğrafyasının bize bıraktığı en derin yara nedir? Şenol Yazıcı son romanı “Bağbozumu”nda buna yanıt arıyor. Doğu Karadeniz’de başlayıp biten, hepsi birbirine bağlı öykülerle kurgulanmış bu roman, Anadolu’nun son 100 yılda yaşadığı acımasız deneyimin tanıklığını yapmakta.Bu tanıklık, Yazıcı’nın dilinde daha yakıcı, hüzünlü ve şiirsel bir anlatıma sahip. Osmanlı devletinin son deminde, Anadolu halklarının çaresizce düşürüldüğü karabasan, devamında cumhuriyetle birlikte gelen değişim ve yakın tarihi şekillendiren sancılı dönemler, romanda can bulan kişiliklerin yaşam öyküleriyle daha da sarsıcı bir “ağıt” a dönüşüyor.

Nedir peki bu ağıta neden olan yara? Dünya savaşına katılarak, Anadolu’nun kaderine kanlı bir yol açan bu yara, kuşakları savuran, yakın tarihe kadar uzanan bir trajediye dönüşmüştü. Yusuf, Gökçe ve diğerlerinin yaşadıkları bu trajedi, romanda kanlı canlı anlatımlarla okuru da içine almakta, kendi tarihini sorgulamaya yönlendirmekte. Kırılgan bir coğrafyanın doğurduğu kırık dökük yaşamlar “Bağbozumu”nda Yazıcı’nın şiirsel diliyle daha da belirginleşmekte sayfalar ilerledikçe.



Y

azıcı belki de bilinçli bir tercihle, aslında çok kapsamlı ve uzun soluklu olabilecek bir romanı kısa tutmuş. Bu tercih, çok kısa sürede okurun romana yoğunlaşmasını da beraberinde getiriyor. Seferberlik yıllarından, yakın dönem tarihine uzanan bu yoğunlaşma, kurguda da ileri ve geri gidişlerle romanın bütünlüğünü korumakta. Her kahramanın yaşamı kendi içinde bir roman oluşturabilecek iken, bir bütün halinde ve bağlantılı olarak tek bir romanda hayat bulması ayrı bir başarı.



B

ağbozumu, Anadolu gerçeğini anlatırken bugün dahi hatırlamakta güçlük çekilen, hatta zaman zaman tabu olarak görülüp, konuşulmayan acı yaşanmışlıkları, emperyalizme piyon edilen halkların birbirini boğazlamasını, mübadeleleri, çok partili sisteme geçişten yetmişli yılların siyasi karmaşasında savrulanları çarpıcı şekilde yansıtabiliyor okura. Okur ise, bir zamanlar bu ülkede yaşanmış olan ve hiç biri kurgu olmayan öykülerin boğucu atmosferine kendini bırakıyor. Burada ifade ettiğim kendini bırakış yanlış anlaşılmamalı, tam aksine bu bırakış, okuru diken üstüne, gergin ve huzursuz eden bir teslimiyet olarak düşünülebilir. Elbette ki, Bağbozumu gibi konusu ve anlatımı çarpıcı, trajik öyküleri işleyen bir yapıttan bu beklenir. Çünkü elinizdeki roman, yaz tatilinde hafif okumalar için hazırlanmış, kaba tabirle “çerezlik” bir edebi yapıt değil. Son yüzyılın acı geçmişini okurla paylaşan bu roman bu trajediye, bu hüzne ve bu yitişlere onları da ortak etmeliydi, ediyor da..




G


ünümüzde de sınırların değiştiği, aynı coğrafyayı paylaşan halkların büyük güçler arasındaki nüfuz kavgasında birbirine girdiğini gördüğümüzde, Bağbozumu’nda yaşananları daha net anlayabiliyoruz. 20. yüzyılın başlarında Doğu Karadeniz’de yaşanmış bu emperyalist kavga, bugünlerde bir başka Doğu Karadeniz kıyısında da yaşanmakta. Bağbozumu, halkların eline tutuşturulan bıçakların açtığı yaranın romanı. Bu yara kim bilir hangi diyarda, hangi coğrafyada, kitabın çok çarpıcı cümlesi, “Öldürme! Öldürdüğün yakının olabilir” ile kanamaya devam ediyor...


Ağustos 2008 / Akhisarÿ

21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page