top of page
Ersan Erçelik

AHMET MUHİP DIRANAS

BİR SENTEZ ŞAİRİ:

AHMET MUHİP DIRANAS



‘‘ Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar bir gün camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...

Bütün bunlar aşkın güzelliyledir.’’

(Olvido’dan.)


İKLİMLERDEN ŞARKILAR GETİREN ŞAİR


Ahmet Muhip Dıranas, ünlü ‘Serenad’ adlı şiirinde şöyle der:


Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak

Ben aşkımla bahar getirdim sana;

Tozlu yollarından geçtiğim uzak

İklimden şarkılar getirdim sana.


Gerçekten de Dıranas, şiir serüveni boyunca bize uzak iklimden şarkılar getirir. Bunun nedeni, ‘poetik evi’nin mimarisidir. Bu evin iki kapısı vardır. İlki batı’daki, batıya açık olan kapısıdır ki, en çok ilk şiirlerinde batıdan gelen şiir meltemlerinin etkisine rastlarız. İkinci kapı ise doğu’da olandır. Bununla birlikte bu kapıdan giren meltemler, batıdakiler kadar güçlü değildir.

‘‘Ne demek istiyorsun?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Açıklayayım: Dıranas’ın yayımlanan ilk şiiri, ‘‘Ankara Lisesi’nden Muhip Atalay’’ adıyla Milli Mecmua’da çıkan ‘‘Bir Kadına’’ adlı şiiridir (15 Eylül 1926). Dranas o zaman daha on yedi yaşındadır ve ilk ve son şiir kitabı olan ‘Şiirler’in çıkmasına yaklaşık yarım asır vardır! Ancak daha o zamandan şiirinin yüreğini oluşturacak bir alanı keşfetmiştir: Fransız şiirini... Fransız şiiriyle tanışan Dıranas, kendi şiir iklimini yaratacak şarkıları, işte bu uzaklardan getirir. Hece kadar dizenin önemini kavrayarak, dizenin işçiliğine soyunan ilk şairlerimizden biri olur böylece... Ancak ilk şiirlerinde bilhassa Baudelaire etkisindeki Dıranas, Baudelaire şiirindeki duygusallığı almış, bunu izlenimciliğe taşımış; ancak yoğunluğu ve derinliği bazen unutmuştur!

Garip şiir akımının, akına dönmesine daha yirmi yıl vardır. Hece şiirinin son kuşağına dahil edebileceğimiz Dıranas, o zamandan farklı bir yol izlemeye başlamıştır. Hececiler arasında, çağdaş Batı şiirine en yakın duran, poetik evi’nin kapılarını batıya en fazla açan şair Dıranas’tır! Ancak Nâzım Hikmet’in toplumcu şiirinin karşısında yer alan Dıranas şiiri, yer yer aşırı bireyseldir. Nâzım’ın gerçekçi şiiri karşısında, onun şiir dünyası daha çok aldatıcı bir düş dünyasının pırıltılarını taşır. Kokular, renkler, tatlar her ne kadar farklı olsa da bazen yapay kalır. Bazense fazlaca karmaşık, hatalı benzetmeleri dikkat çeker. Örneğin Yağma’da ‘Akan suda kuş gibi gemilerde’, ‘Bir sevi vaktinin bile havasında/ Yok artık o mahrem örtüsü aşkın’ gibi dizeler ya da Ben ve O’da ‘Su içmek inekler içen çeşmelerden’, ‘Yıldızlarda tanrı gülse gerek’ gibi dizeler böyledir...


Hecenin kalıplarını genişleterek yeni bir sesin ardına düşen, Fransız şiirinden de etkilenen, içe dönük, maneviyatçı, bireysel şiirlerin başarılı şairi Necip Fazıl Kısakürek’le Dıranas’ın bu yönlerden akrabalığı vardır diyebiliriz... Şiirinin ilk yıllarında etkisinde kaldığı Baudelaire ise bilin bakalım kimden etkilenmiştir? Tabiî ki ABD’li Edgar Allan Poe’dan! Her tür etki ve değişik rengi kendi şiir anlayışı içinde yoğuran Fransız şiiri, aslında bir ‘sentez’dir. İşte Dıranas belki de bilmeden ABD’ye, şiir kitabı olsa da sonradan korku öyküleriyle ünlenecek olan Poe’ya kadar uzanır! Böyle bir sentezi, kendi şiirsel kimliği ile birleştirdiğinden dolayı bir anda ayrılır diğer şairlerden...

Dıranas’ın hocası olan Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk yıllarla ilgili bakın neler söylüyor: ‘‘Ahmet Muhip Dıranas mısra zevkinin büyük bir yer tuttuğu sensuel ve taze bir lyrisme’le şiire başladı. Baudelaire’le Verlaine’in ışık tuttuğu bir yolda kendisine asıl şahsiyetini bulduracak iklimler aradı. Ağrı dağı için yazdığı büyük manzumede belki de asıl istediği şeye, geniş dile ve aydınlığa kavuştu. Türk şiirinde daima tesirini göreceğimiz modern resim bu şaire ilhamında yardım eder.’’ (Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, s. 116)

Dıranas, Türk şiirinin evine girerken ‘‘geçiyorum mevsim gibi kapından’’ diyerek seslenir böylece!...


UNUTUŞUN TUNÇ KAPISINI ZORLAYAN OLVİDO


Akşam gazetesinin 21.5.1936 tarihli sayısını elimize alırsak bir yazı görürüz. Yazının bir bölümü şöyledir: ‘‘Türkçe şiirde ne hecelerin sayısını, ne de uzunluk kısalıklarını ele alarak bu dile uygun bir ahenk temin edilemez bence. Türkçede yukarıda söylediğim gibi, ahenk bakımından, kelimeler vardır. Ve şiirin mimarisi kelime denen bu çeşit çeşit taşlarla kurulmalıdır. Aruz yalnız hecenin uzunluğunu, kısalığını ele alır. Hece hesabı hecenin sayısını sayar. Yani birisi dildeki Acem ve Arap tesirlerine dayanır, öbürü ise dilin kaynağını, bilhassa bunu, göz önünde tutar. Bu bakımdan her iki vezin de tek taraflıdır. Hatta bundan dolayı bugün hece vezniyle yazan şairler, bu tek taraflılıktan kurtulmak için aruz vezninin kısa ve uzun heceye dayanan ahenk unsurundan da, hece vezni çerçevesi içinde, istifadeye mecbur kalıyorlar.

Halbuki işi olduğu gibi görmek lazımdır. Şiiri basit bir melodiden, mürekkep bir armoniye yükseltmek için, gerek sayı, gerek uzunluk bakımından heceyi değil, birer vahdet halinde kelimeyi ele almak icap ediyor, bence. Bu bakımdan yapılacak denemelerin çok faydalı olacağını sanıyorum...’’

Bu açıklamaları yazan isime baktığımızda Orhan Selim’i, yani Nâzım Hikmet’i görürüz! Şimdi gazeteyi katlayıp, Dıranas’ın şiirlerine dönelim. Dıranas heceye verdiği önemi, kelime seçimiyle sentezler. Bu sentezlerin çok başarılı olduğunu Olvido, Fahriye Abla, Köpük, Selam gibi şiirlerde görürüz. Bu şiirlerin tümünde anıların, hatıraların tema olarak işlenmesi de ilgi çekicidir. Bu nedenle Dıranas bir bakıma ‘anı’ şairidir de...



Afşar Timuçin’e göre: ‘‘Geçmişe göndermeler yaparken bile tarihi olmayan bir şiirdir Dıranas’ın şiiri: Bilinçli belirlemelerden çok anlık izlenimlerden örülmüştür. Tarihselliği olmadığı için ancak yarattığı hava yönünden ilgi çeker. Süslüdür, oyalayıcıdır, alıp götürmeyi bilir, bu arada içtenliksiz görünümler ortaya koysa da bizimle bağını koparmaz. Bireycidir, toplumsallığı yoktur, insanı dünyada kendi gözüyle görür ve kendi başına bırakır. İnsanı tartışmaz da savunmaz da. Uzun arayışlarla dışlaştırılmış olsa da ilginç izlenimler baskındır onda. Hemen yazılmış, kendiliğinden yazılmış, uzun şiir çabaları içinde estetikleşmiş bir bilincin ürünü gibi durmaz bu şiirler. Her şey yoğun bir ciddilikte olur geçer’’. (Yeni Şiirimizin Kısa Romanı, Bulut Yayınları, 2003)

Bence ilginç izlenimleri, bireysel duyguları anlatmada başarılıdır Dıranas. Ancak bazı şiirleri de başarısızdır. Birçok şiirinde aynı sözcükler yer alır. Bir dizeyi tek sözcükle oluşturduğu ve vurguladığı şeyi yok ettiği şiirleri vardır. Ayrılık’da bir dizeyi ‘ ‘ayrılsam, ayrılsam, ayrılsam’’, Bitmez tükenmez can sıkıntısı’nda ‘‘aynı, aynı, aynı, aynı, aynı...’’ şeklinde yazar. Düşünce zoruyla yazıldığını hissettiren, boş söz üreten şiirlerde vardır bu tür dizeler... Bunun nedeni bu şiirlerin parça parça yazılması, yeni hece kalıpları için zorlanması, heyecansız olmasıdır kanımca.

Dıranas, hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayınlamıştır. Dize ustalığına giden bir yolun ilk ustaları diyebileceğimiz, kendinden önceki kuşaktan Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’den de etkilenmiştir. Kar, Köpük, Her Şeyin Uzaklaştığı Saat, Ayaklar gibi şiirler buna örnektir. Ancak bir Olvido örneği vardır ki, bu şiirdeki ustalık Yahya Kemal’in şiirlerinden çok daha iyi olduğu gibi, Türk şiirinin de en iyi örneklerinden birini oluşturur!...

Olvido, on ikilik hece düzeniyle yazılmıştır. Şiir, Dıranas’ın bazı şiirlerinde görülen soğukluktan ve kuruluktan uzaktır. Yazımın başına koyduğum bölümü oldukça felsefidir. Şiirdeki yedi bölüm, yedili dize yapısıyla oluşturulmuştur. Anıların ve yaşlılığın akşamının karşısına; hüznü çoğaltan, ilk gençliği hatırlatan sabahı koyar. Ancak anlatılanla anlatımdaki sağlamlık ve orijinallik, onu mükemmel kılar. Dıranas bu şiirindeki yalın lirizmi, çok başarılı sözcük seçimleri, dengeli biçim ustalığıyla şiirimize yeni bir ses ve tonlama zenginliği kazandırmıştır:

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar

Unutuşun o tunç kapısını zorlar

Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;

İşte, doğduğun eski evdesin birden,

Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven

Susmuş ninnililerle gıcırdıyor beşik

Ve cümle yetikler, mağluplar, mahzunlar...

SENTEZCİ, ZENGİN ŞİİR ZEMİNİ

‘‘Edebiyat tarihinde pek çok şekil değişiklikleri olmuş, yeni şekil, her defasında, küçük garipsemelerden sonra kolayca kabul edilmiştir. Güç kabul edilecek değişiklik, zevke ait olanıdır. (...) Ama yeni şiirin istinat edeceği zevk, artık, ekalliyeti teşkil eden o sınıfın zevki değil. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda buluyorlar. Her şey gibi, şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap edecektir. Bu, mevzuubahis kitlenin istediklerini eski edebiyatların aletleriyle anlatmaya çalışmak demek de değildir. Mesele bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak olmayıp sadece zevkini aramak, bulmak, sanata onu hâkim kılmaktır.

Tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm noktalarında bulunurlar. Onlar yeni bir an’aneyi yıkıp yeni bir an’ane kurarlar. Daha doğrusu kurdukları şey içlerinden gelen yeni bir kayıtlar sistemidir. Ancak ileriki nesillere intikal ettikten sonra an’ane olur.’’ (Garip, 1941)

Dıranas, Orhan Veli’nin söylediği gibi bir dönüm noktasında değildir. Ancak Dıranas, yeniliği yıkmak ya da aşırılıkta aramamıştır. Onun şiirlerinde daha çok mısra mükemmelliği, sözcüklerin İkinci Yeni’nin temelini oluşturacak şekilde sözlük dışı kullanımı söz konusudur. Dıranas, mısra güzelliği ile kompozisyon mükemmelliğini ön plana almıştır. Şiirlerindeki temaları yalın ama hassas, zaman zaman hüzünlü bir eda ile bir oya gibi işlemiştir.

Daha çok ilk şiirlerinde Baudelaire’nin sembolizminden etkilenmiş ama sonraki dönemlerde senteze başarıyla ulaşmıştır. Ataol Behramoğlu’nun da belirttiği gibi, ‘‘Dıranas, şiirindeki klasik biçim ve söyleyiş özelliklerine karşın, bazıları kendi buluşu olan sözcükleri kullanmaktan çekinmeyecek kadar deneyci denilebilecek bir dil tutumuna sahiptir.’’ (Son Yüzyıl Büyük Türk Antolojisi, Sosyal Yayıncılık, 2001).

Gerçekten de bazı şiirleri büyük bir ustalıkla oluşturulmuştur. Bu şiirler, yapılarındaki kurgusal ve anlatımsal sağlamlık, zengin ve lirik sözcük seçimindeki özen, geçmiş deneylerden yararlanarak yeni bir deney ve dil oluşturmaları bakımından benzersizdir diyebiliriz. Olvido, Fahriye Abla, Serenad, Köpük, Hatıra adlı şiirlerin unutulmazlık mührünü yemesinde, Dıranas’ın sentezci, zengin şiir zemini vardır.

Bakın, bu zemin hakkında ne diyor Turgut Uyar: ‘‘Ahmed Hamdi, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, divan ve bütün Fransız şiiri, malzemesi ile Ahmet Muhip’e bir zemin olmuştur. Ahmet Muhip büyük bir ustalık ve incelikle, geçmişlerin deneylerinden yararlanır. Bütün bildiklerini ustaca –sezgiyle- düzene koyar ve yanılmadan yapar şiirini.’’ (Bir Şiirden, Ada Yayınları, 1983).

Turgut Uyar’ın ‘‘şiirimizde bir rastlantı. Mutlu bir rastlantı’’ dediği Dıranas, bütün bu şiir alanını ‘özümseyip’ kurduğu şiir dünyasıyla, Türk şiiri içindeki zirvelerden biridir.

BÜYÜK RÜZGÂRLARI SEVEN ŞAİRİN KANATLARI

Dıranas, Hecenin Beş Şairi olarak anılan şairlerin başlattığı Beş Hececiler şiir akımı ile Garip şiir akımı arasında yer almıştır. Baudelaire’in şiirlerini okuyup anlamak için Fransızca öğrendiğini söyleyen şair, bu şairden başarılı çeviriler de yapmıştır. Şiirindeki temalarda insana ait bireysel konuları ince bir duyarlılıkla işleyen Dıranas, en çok dil ve üsluba ağırlık vermiştir. Arasında yer aldığı iki şiir akımını ve Doğu-Batı şiirini özümsemiş, konuşma dilinin olanaklarından yararlanarak Türkçe’ye yeni bir ses kazandırmıştır diyebiliriz.

Bu konuda şunları söyler Dıranas: ‘‘Ben daima batılı olmak istedim. Ama şu ya da bu, belli bir şairin etkisi altında saymam kendimi. Birkaç parçacık belki Baudelaire. Kabul ettim. Ama bütün halinde onun dışındayım. Ama Batılıyım.Ve özümleme sözcüğü yerinde. Bununla birlikte Doğulu şiirin tarafımdan itilmiş olmadığı da gözden kaçmamalı...’’ (Milliyet Sanat dergisi, 16 Ağustos 1974).

Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday’ın Garip akımından sonra unutulmaya başlayan hece şiiri ve hece şairleri arasında geçerliliğini ve önemini yitirmeyen, sonradan yüceltilen tek şair olmuştur.


Zaman zaman şiiri üzerinde çok uğraştığı için ‘eserinin plastikleşmesi’ de söz konusudur. Seyrek olarak da, şiirlerinde özenle yarattığı dizelere yakışmayacak sözcük seçimleri vardır. Hatalı söz öbekleri, benzetmeler görürüz. Örneğin Serenad’ta hem ‘iklim’ hem de ‘mevsim’ sözcüğü geçer. Yağma adlı şiirinde peş peşe gelen iki dizede ‘ürker’ ve ‘kork’ sözcükleri yer alır. Fahriye Abla’da ‘tek’ ve ‘bir’ sözcükleri aynı dizede kullanılmıştır! Ancak bu yanlışlar, Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerinde daha fazla vardır. Üstelik Dıranas, Beyatlı kadar titiz olmasına rağmen, ondan daha cesur davranarak şiirlerini hayattayken bir kitap halinde toparlamıştır!

Ankara Erkek Lisesi’ndeki hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar ve Faruk Nafız Çamlıbel’dir. Bu hocalardan Tanpınar, Hasan Âli Yücel’e yazdığı bir mektupta şöyle der: ‘‘Geçen gün Boğaz’daydım. Âşık olduğum, yalnız gezdiğim günleri düşündüm. Ve kendi kendime ‘yarabbim dedim, acaba genç bir âşık bir gün buralarda tıpkı benim on-on beş sene evvelki halimde dolaşırken benden bir mısra okuyacak mı?’ Ebediyet işte bu! Eğer böyle bir şey olursa vallahi mezarımda dönerim.’’ (Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar, YKY, 1997)*

Dıranas’ın da ‘işte ebediyet bu!’ dedirtecek şiirlerinden biri Fahriye Abla’dır. Güçlü esinini, sağlam bir dil yetkinliğini hissettiren; geçmiş zamanı anlatırken yarattığı sinematografik görüntünün ve anılardaki duyarlılığın işlenmesiyle parlayan bir şiirdir. Dıranas’ın bizi somut gerçekliğin dünyasına götürdüğü, yaşanmışı hissettirdiği ender şiirlerinden biridir Fahriye Abla:

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.

Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığı gülen

Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!


Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, ve hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi milletvekili seçilemese de, bu şiiriyle ‘şiirseverlerin vekili’ seçildiği açıktır!

Büyük Olsun adlı şiirinde ‘‘Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun’’ diyen Dıranas, kendinden bir iki kuşak sonraki şairlerde bile, uzun süreli etkili olmuştur. Çünkü yarattığı şiirin kanatları uzun ve güçlüdür! Orhan Veli (Garip öncesi), Cahit Sıtkı Tarancı, Metin Altıok, Eray Canberk, Oktay Rifat, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Necati Cumalı, Ceyhun Atuf Kansu, Haydar Ergülen, Turgay Kantürk gibi şairlerin şiirlerinde az ya da çok Dıranas’ın etkisi, özümsenmiş olarak görülüyor diyebiliriz...

Dıranas’ın yalnız Olvido adlı şiiri bile bir anıt gibi durarak, Türk şiiri içinde büyük bir rüzgâr estirmeye yetiyor bence!... Ya sizce?

ÿ

52 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/706
bottom of page