Tarihte yeri vardı.
Kitaplarda okurduk, üstüne Nobel alan romanlar bile yazılmıştı. Dışlayan, soyutlayan, acımasız olabilen, insan karekterini sınayan... özetle ıssız bir şeydi KARANTİNA...
Karantina, yüzü soğuk olsa da yararlı, gerekli,hatta bazı durumlarda zorunlu bir eylem. SAĞLIK YALITIMI... Bulaşıcı bir hastalığa maruz kalan şüpheli durumdaki insan ve hayvanları, hastalığın en uzun kuluçka devresine eşit bir süre, kimse ile temas ettirmemek suretiyle alınan önlemlerin tümü. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde, başkent Venedik'e salgın hastalık bulaşmasın diye kentte gelen gemiler 40 gün şehir açıklarında denizde beklermiş. Karantina kelimesi de buradan geliyor.
O zaman böylesi yararlı bir eylem neden bu denli soğuk, ıssız ve ürpertici bir imge olur ki?
Hep bu kitapların ve filmlerin yüzünden...
Ben Hur'u anımsayın. Cüzzama yakalanmış ve öteki hastalarla birlikte bir mağaraya kapatılmış kız kardeşini anımsadınız mı? Henüz İsa'ya rastlayıp mucizesinden yararlanmamıştır ve kendisini ziyarete gelen BEN HUR'dan mutlak ölüme ve yalnızlığa kaçmaktadır.
Veba'da anlamadan okumuştum. Eski zamanların küçük boy bir şövalyesi kadar fareler, sokak ortasında düşüp ölmeye başlar, her yer fare ölülerinin oluşturduğu dağlarla kaplanır. Albert Camus'un romanı da öyle başlar... Sonra hastalık, insanlar fareler gibi sokaklarda ölür... Yüzlercesi, binlercesi birden... Hastalanan insanları ötekilere bulaşmasın diye bir yerlerde toplarlar.
Korkunçtur. Yazılanlardan öte beyninizde oluşan atmosfer sizi vurur, imgeleriniz dehşet vericidir: İyileşme şansınız artık yok olmuş hastalardan birisiniz. Kaçamazsınız... Toplum sizi sadece hasta olduğunuz için en acımasız yöntemlerle kuduz bir köpek gibi yok eder, cesedinizi de kirece gömüp yakarlar...
Kitaptan başınızı kaldırdığınızda o zamanda değil de bu çağda yaşadığınız için şükredersiniz.
SARAMOGA'nın KÖRLÜK'te KARANTİNA sistemin cezalandırma yöntemi de olur. Egemenler muhalifleri bu acımasız yöntemle sindirir.
Onu da okuduğumda hala genç bir romantiktim. Farklı olan düşüncelerim nedeniyle zaten bir tür karantina da geçen ömrümün ve bana göre doğuştan kör olan, o nedenle değerimizi anlamayıp arkadaşlarımı asan halkımın hikayesini okur gibiydim.
Bildiğimiz karantina buydu. Ömrümüz onu görmeden geçer diyorduk, inşallah da görmeyiz de diyorduk tabi...
Ne var ki kul düşünür kader güler. Onca derdimiz sıkıntımız yetmiyordu, karantina biz aramadan geldi bizi buldu. Çin'den başlayan bir felaket hayatımızı cehenneme çevirdi. Avunacak bir yanı var: Teselliyse sadece bizi değil tüm dünyayı esir etti... Maç izler gibi naklen yayınla dünyanın başına çöken bu kabusu, ölümleriyle hastalarıyla izliyoruz. Sonu kaygılandırsa da şu anda bazı ülkelere göre iyi durumdayız. Alınan önlemlerin, başta uygulanan karantinanın bunda payı var. Yaşam durdu. Okullar, işyerleri, kafeler, eğlence yerleri, hatta parklar, camiler bile... hepsi kapandı. Tıp bu kadar gelişmişken, tedavi edecek bir ilaç, koruyacak bir aşı yok. Sabah akşam yıkanıp bana bulaşmasın diye dua etmekten başka şansınız da...
Şans sayarsanız işe gitmekten kurtuldunuz, bu güzel bahar günlerinde eşsiz bir tatil fırsatı... Gidecek bir yer bulabilirseniz tabi, yani despotik bir yanı, yukarıdan bir buyuranı yok ama 7'den yetmişe, benden cumhurbaşkanına kadar evlere mahkumuz.
Ne zaman bitecek o da belli değil. Ya sonu? Allah vermesin ama geçmiş salgınların milyonla ifade edilen sonuçlarını düşününce korkmamak da elde değil.
KARANTİNA buymuş işte... Yarınınız olmadan sadece hayatta kalma içgüdüsüyle nefes alıp vermek...
Telefona gelen uyanık ülkem insanının en birinci virüs savar reklamlarını okurken hem şaşırıyorum hem de yoruluyorum, tiksinmeye henüz sıra gelmedi.
Tarlası bağı olanlar şanslı, virüs doğada değil insanda, ondan uzak durup çalışırdın... O da yok... Ruh böyleyse kitap mı okunur, müzik mi dinlenir?
Hayatın temposundan farketmiyorduk ama evimiz ne kadar kalabalık ve küçükmüş. Birbirine fazla gelmeden bir çözüm bulmalı.
Görünen bunalacağız... Hayatın darasında zor zamanlar da vardır ama bunalacağız . Bir yol bulmalı..
Daha dün ne diyorduk, yazmak ya da sanatsal ilgi Frida'yı olduğu gibi sizi de kurtarır. Bizi virüsten kurtarmaz mı? En azından virüse değil de hayata kafa yorarız.
Hadi yazalım...
Görünen bu KARANTİNA GÜNLERİ, uyanık girişimcilerin yanında eşsiz insan manzaraları yaratacak... Anlatmak can sıkıcı bu günlere ve bozulacak ruhumuza ilaç olabilir. Bakarsınız imece bir kitap bile yaparız o yazılardan. Literatüre geçecek eşsiz bir yapıt... KARANTİNA GÜNLÜKLERİ diye...
Bekliyoruz.
*Bu konuda yayınlanan yazıları KARANTİNA GÜNLÜKLERİ etiketiyle bulabilirsiniz.
Böylesi yalnızlık günlerinde bir şeylerle uğraşmak, yaratmak ve yazmak en etkili ve güzel terapi yolu... Umarım verimli geçer karantina günleri...