top of page
Arama Sonucu
Tür
Kategori
"" için 93 öge bulundu
- maviOKUMALARSANAT ve HAYAT içinde·4 Ocak 2021OSCAR WİLDE Dorian Gray'ın Portresi Roman Basım yılı: 1891 * Yeni bir proje geliştiriyoruz. Kış başımızda, pandemi kapıda, hayatımızın alıştığımız akışı kesilmiş, geleceğe olumsuz bakıyoruz, felaket de canımız sıkılıyor. Ne yapılır şimdi, kış günü evde boyanmaz ki... Ama kitap okumak için şahane bir fırsat. Evet kitap okuyoruz? Sonra da bu okuduklarımızı, kazanımlarımızı, gördüğümüz ilginçlikleri, hatta beğenmediğimiz yanları buraya aktarıyor, gelecekte okuyacaklar için de eşsiz bir kaynak yaratıyoruz. Öyle ciddi bir kitap tanıtımı yazın filan demiyoruz. Bütünlüklü bir yazı yazarsanız elbette daha da anlamlı, ona dergide bağımsız olarak yer veririz, ama o zaman işi. Siz gördüğünüz her özgün fikri ya da acemiliği ya da neyse esininiz onu not edin, buraya ekleyin... Ne zaman isterseniz uğrayın, ne kadar eklerseniz ekleyin, gördüğünüz neyse adınıza not düşün. Bakın sonunda ne kadar muhteşem bir yazı iskeleti oldurdunuz. Yazmak isterseniz sadece ona göre biçeceğiniz bir elbise bulup giydirmeniz gerek hepsi o? En önemlisi yazdıklarınız kalıcı olacak ve birilerinin işine yarayacak; hatalı yazdığınızı da silme, düzeltme, değiştirme şansı var. maviADA'ya da büyük bir katkınız da olacak. Çalışma herkese açık, isteyen katılır. İlk kitabımız bizim önerimizle; sonra da siz önerin. Oscar WİLDE'nin muhteşem romanı; Dorian Gray'ın Portresi... Şimdi buraya tıklayarak gidin önce kitap ve yazarla ilgili bilgi edinin, sonra da armağan kitabınızı alın. Sahi söylemedik değil mi; ilk kitabınız bizden... Lütfen TIKLA *818137
- "Ecevit Mavisi"SANAT ve HAYAT içinde·27 Mayıs 2020Yarın doğum günü... Hakkını teslim etmeli... Sadece renk skalasına 'ecevit mavi'sini eklemekle kalmadı, toplumcu ama militarist değil, aksine insanı tam kalbine yerleştirdiği " ... pek o kadar göremesek de uzağı kuşların uçuşundan belli bir şeyler olacak yarın öbürgünden önemsiz yarından önemli ..." şiirleriyle de gönlümüzde taht kurdu. "Karaoğlan" olup dağı taşı fethetti... Bir kuşağı bin yıllık uykularından sarsarak uyandırdı. Hepimizi cennete götürecekti. Sam Amca'nın tehditlerine papuç bırakmadı; "haşhaş yasağını" kaldırdı, "kıbrıs barış harekatını" başlattı. ...ve karanlık tahamül edemedi ona, beklenen oldu; cennetin kapıları cehenneme açıldı. BÜLENT ECEVİT yarın 95 yaşında...611108
- Cengiz AytmatovSANAT ve HAYAT içinde·7 Haziran 2020* Dünyanın en büyük yazarlarından biriydi. 12 Aralık 1928 tarihinde Kırgızıstan'da doğdu. Literatürün yaşadığı dönemde bu unvanı verdiği ender yazarlardan biri... Kırgızıstanlı bu dev yazar, okumayla ilgisi olan çok kişi üzerinde derin izler bırakan yapıtlar yazdı. Nesnelerle ilişki kuran büyülü dili çoğumuza okumayı sevdirdi. Toprak Ana, Cemile, Öğretmen Duyşen, Elveda Gülsarı, Beyaz Gemi... gibi 20 den fazla yapıt kaleme aldı. 10 Haziran 2008'de aramızdan ayrıldı. II. Dünya Savaşı sonrası yazarları arasında yer alan Aytmatov, Cemile'den önce birkaç kısa hikâye ve Yüzyüze'yi yazdı. Ancak yazarın kendini kanıtlamasını sağlayan kitap Cemile oldu; Louis Aragon Cemile'yi "dünyanın en güzel aşk hikâyesi" olarak tanımlamıştır. Aytmatov'un bir çok eseri filme de alındı. Biz de büyük ilgi gören "Selvi Boylum Al Yazmalım" onun yapıtından uyarlamadır. Selvi Boylum Al Yazmalım, Atıf Yılmaz tarafından yönetilen, başrollerinde Kadir İnanır ve Türkân Şoray'ın oynadığı, 1977 tarihli film, Türk sinemasının başyapıtlarından biri olarak sayılmaktadır. Cengiz Aytmatov'un 1970 yılında yayımlanan romanından uyarlanmıştır. Eserlerinde mitoloji ye oldukça yakın durdu; ancak onunki antik anlamından farklı olarak mitolojiyi çağdaş bir zeminde sentezlemek ve yeniden yaratmaktı. Eserlerinde mitlere, efsanelere ve halk hikâyelerine göndermeler yapmıştır. 1966'dan sonra eserlerini hep Rusça kaleme almıştır. Eserleri 176 dile çevrilmiştir. maviADA için onu daha da değerli yapan bir yönü de vardı: Bir dönem maviADA'nın yakın dostu oldu, bir etkinliğimize gelmeye söz verdi, dosya çalışmamızda yer aldı. Dosya çalışmamız sayesinde maviADA, DÜNYA LİTERATÜRÜNDE , FAN KULÜPLERDE ve KIRGIZISTAN'ın adına yaptığı resmi sitede yer aldı. www.aytmatov.org sitesine girip görülebilir. 10 Haziran 12. ölüm yıldönümünde kendisiyle ilgili bir maviADA'da DOSYA çalışması yapılacaktır. İsteyen herkes bu çalışmaya katılabileceği gibi isteyen de buraya Aytmatov ya da eserleriyle ilgili çalışmaları, notları, düşünce ve yorumlarıyla katkıda bulunabilir.51067
- Başımızın Püsküllü Belaları ; SözcüklerSANAT ve HAYAT içinde·2 Ocak 2021Okuduklarimda, dergiye gelen yazılarda gördüğüm bir şey var; DE,DA sözcükleriyle başımız belada Anne Sexton dergimizde yayınlanan şiirinde diyor ya; "Sözcüklere ve yumurtalara özenle dokunmalı. Bir kez kırıldılar mı olanaksızdır Onarılmaları." Kendimizi dünyaya anlattığımız, dönüşü olmayan, tek kullanımlık kartvizitlerdir sözcükler, hassasiyeti ondan... Gerçi ulus olarak bizim öyle bir derdimiz yok sanki; fincan taşısak da aldırmayız; adı da dobralık olur sözde; alkış bile bekleriz. Tümden haksız mıyız? Sözcüklerin kökenlerini inceleyen bir bilim dalı var; etimoloji...Arkeologlar gibi Etimologlar da var. Onlardan öğreniyoruz ki ne bulmuşsak dilimize almışız; sorun da oradan başlıyor. Domates Aztekçe, aslı tomatı... Kalem Arapça... Peki DA ne demek? Böyle bir sözcük var oysa... Bazen DE oluyor ama var? "Aslı yetmedi, mutasyonlu pandemi de ayrı bir sıkıntı." "Dergimizin bu sayısında Yusuf ve Niyazi'nin yanında, Nurten, Fadime, Semihat da var..." örneklerinde olduğu gibi. Lazca mı yoksa? Neyin nesi bu sözcük, nerden geliyor? Neden 7'den 70'e hepimizin ortak belası, eğitimsizi anladık, ordinaryüs prof'un da ortak derdi, düzgün yazan yok. İşimiz bu; DİL ve sözcükler de temel malzememiz. Bir bilen anlatsa ya... Siz hata yapmadan yazabiliyorsanız, ki bir mucizesiniz aslında demektir, bir hoca bulup okunun, ama onu anlatın da biz de özenelim...31378
- Bilim ve İdeolojiSANAT ve HAYAT içinde·27 Ocak 2021Akılyürütme isteyen ciddi bir konuya var mısınız: Bilim ve İdeoloji... İdeoloji bir bilim midir? Einstein bilimi, her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası, Bertrand Russell ise gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabası olarak tanımlıyor. Disiplinlere göre nüanslar olsa da öz değişmiyor; bilim, neden, merak ve amaç besleyen fiziki evrenin deney, gözlem, düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan, gelişimi süreklilik taşıyan entelektüel ve pratik disiplinler bütünü olarak tanımlanıyor. İdeoloji, siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir siyasi partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, ahlâki, estetik düşünceler bütünüdür. Taraftarı ve karşıtlarıyla Marksizm ideolojiler içinde özel bir yere sahiptir. 1796 yılında De Tracy, idéologie kelimesiyle yeni bir "fikir bilimi", yani bir fikir-oloji'yi kastetti. Tracy objektif olarak fikirlerin kaynaklarının bulunmasının imkânsız olmadığını ve bu yeni bilim dalının gelecekte biyoloji ve zooloji gibi istikrarlı bilim dallarıyla aynı statüyü paylaşacağına inandı. Tracy'e göre ideoloji bilim dalların en önemlisi olarak kabul edilecekti. Marks kendi ideoloji teorisini kurarken, yanlış bilinç olarak ideolojinin karşısına doğru bilginin kaynağı olarak bilimi koyar. Bu ön açıklamalardan sonra sorumuzu soralım: her türlü kaynak kullanmak, kopya çekmek serbest... Gerilmeden, ideolojik kavgalara girmeden akılyürütebilir miyiz, deneyelim? Sizce ideoloji bir bilim midir?5634
- Cengiz AytmatovSANAT ve HAYAT içinde7 Haziran 2020Cengiz Aytmatov'un bir çok eseri Türkiye'de bazen özgün adlarından bambaşka adlarla da yayınlanmıştır, bu nedenle farklı adlar sizleri şaşırtmasın.52
- "Ecevit Mavisi"SANAT ve HAYAT içinde27 Mayıs 2020Türkiye Cumhuriyeti 1961 Anayası'nın Toplu Sözleşme ve Grev Hakkı başlıklı 47 maddesi ile " İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadî ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev haklarına sahiptirler. Grev hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin hakları kanunla düzenlenir." "şeklinde güvence altına alınan haklar Ecevit'in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğu 20.11.1961-20.2.1965 döneminde "275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu" kabul edilerek işçilerin Anayasa ile güvence altına alınan grev hakkı yasallaşmıştır.44
- Karantina GünlükleriSANAT ve HAYAT içinde·18 Mart 2020Tarihte yeri vardı. Kitaplarda okurduk, üstüne Nobel alan romanlar bile yazılmıştı. Dışlayan, soyutlayan, acımasız olabilen, insan karekterini sınayan... özetle ıssız bir şeydi KARANTİNA... Karantina, yüzü soğuk olsa da yararlı, gerekli,hatta bazı durumlarda zorunlu bir eylem. SAĞLIK YALITIMI... Bulaşıcı bir hastalığa maruz kalan şüpheli durumdaki insan ve hayvanları, hastalığın en uzun kuluçka devresine eşit bir süre, kimse ile temas ettirmemek suretiyle alınan önlemlerin tümü. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde, başkent Venedik'e salgın hastalık bulaşmasın diye kentte gelen gemiler 40 gün şehir açıklarında denizde beklermiş. Karantina kelimesi de buradan geliyor. O zaman böylesi yararlı bir eylem neden bu denli soğuk, ıssız ve ürpertici bir imge olur ki? Hep bu kitapların ve filmlerin yüzünden... Ben Hur'u anımsayın. Cüzzama yakalanmış ve öteki hastalarla birlikte bir mağaraya kapatılmış kız kardeşini anımsadınız mı? Henüz İsa'ya rastlayıp mucizesinden yararlanmamıştır ve kendisini ziyarete gelen BEN HUR'dan mutlak ölüme ve yalnızlığa kaçmaktadır. Veba'da anlamadan okumuştum. Eski zamanların küçük boy bir şövalyesi kadar fareler, sokak ortasında düşüp ölmeye başlar, her yer fare ölülerinin oluşturduğu dağlarla kaplanır. Albert Camus'un romanı da öyle başlar... Sonra hastalık, insanlar fareler gibi sokaklarda ölür... Yüzlercesi, binlercesi birden... Hastalanan insanları ötekilere bulaşmasın diye bir yerlerde toplarlar. Korkunçtur. Yazılanlardan öte beyninizde oluşan atmosfer sizi vurur, imgeleriniz dehşet vericidir: İyileşme şansınız artık yok olmuş hastalardan birisiniz. Kaçamazsınız... Toplum sizi sadece hasta olduğunuz için en acımasız yöntemlerle kuduz bir köpek gibi yok eder, cesedinizi de kirece gömüp yakarlar... Kitaptan başınızı kaldırdığınızda o zamanda değil de bu çağda yaşadığınız için şükredersiniz. SARAMOGA'nın KÖRLÜK'te KARANTİNA sistemin cezalandırma yöntemi de olur. Egemenler muhalifleri bu acımasız yöntemle sindirir. Onu da okuduğumda hala genç bir romantiktim. Farklı olan düşüncelerim nedeniyle zaten bir tür karantina da geçen ömrümün ve bana göre doğuştan kör olan, o nedenle değerimizi anlamayıp arkadaşlarımı asan halkımın hikayesini okur gibiydim. Bildiğimiz karantina buydu. Ömrümüz onu görmeden geçer diyorduk, inşallah da görmeyiz de diyorduk tabi... Ne var ki kul düşünür kader güler. Onca derdimiz sıkıntımız yetmiyordu, karantina biz aramadan geldi bizi buldu. Çin'den başlayan bir felaket hayatımızı cehenneme çevirdi. Avunacak bir yanı var: Teselliyse sadece bizi değil tüm dünyayı esir etti... Maç izler gibi naklen yayınla dünyanın başına çöken bu kabusu, ölümleriyle hastalarıyla izliyoruz. Sonu kaygılandırsa da şu anda bazı ülkelere göre iyi durumdayız. Alınan önlemlerin, başta uygulanan karantinanın bunda payı var. Yaşam durdu. Okullar, işyerleri, kafeler, eğlence yerleri, hatta parklar, camiler bile... hepsi kapandı. Tıp bu kadar gelişmişken, tedavi edecek bir ilaç, koruyacak bir aşı yok. Sabah akşam yıkanıp bana bulaşmasın diye dua etmekten başka şansınız da... Şans sayarsanız işe gitmekten kurtuldunuz, bu güzel bahar günlerinde eşsiz bir tatil fırsatı... Gidecek bir yer bulabilirseniz tabi, yani despotik bir yanı, yukarıdan bir buyuranı yok ama 7'den yetmişe, benden cumhurbaşkanına kadar evlere mahkumuz. Ne zaman bitecek o da belli değil. Ya sonu? Allah vermesin ama geçmiş salgınların milyonla ifade edilen sonuçlarını düşününce korkmamak da elde değil. KARANTİNA buymuş işte... Yarınınız olmadan sadece hayatta kalma içgüdüsüyle nefes alıp vermek... Telefona gelen uyanık ülkem insanının en birinci virüs savar reklamlarını okurken hem şaşırıyorum hem de yoruluyorum, tiksinmeye henüz sıra gelmedi. Tarlası bağı olanlar şanslı, virüs doğada değil insanda, ondan uzak durup çalışırdın... O da yok... Ruh böyleyse kitap mı okunur, müzik mi dinlenir? Hayatın temposundan farketmiyorduk ama evimiz ne kadar kalabalık ve küçükmüş. Birbirine fazla gelmeden bir çözüm bulmalı. Görünen bunalacağız... Hayatın darasında zor zamanlar da vardır ama bunalacağız . Bir yol bulmalı.. Daha dün ne diyorduk, yazmak ya da sanatsal ilgi Frida'yı olduğu gibi sizi de kurtarır. Bizi virüsten kurtarmaz mı? En azından virüse değil de hayata kafa yorarız. Hadi yazalım... Görünen bu KARANTİNA GÜNLERİ, uyanık girişimcilerin yanında eşsiz insan manzaraları yaratacak... Anlatmak can sıkıcı bu günlere ve bozulacak ruhumuza ilaç olabilir. Bakarsınız imece bir kitap bile yaparız o yazılardan. Literatüre geçecek eşsiz bir yapıt... KARANTİNA GÜNLÜKLERİ diye... Bekliyoruz. *Bu konuda yayınlanan yazıları KARANTİNA GÜNLÜKLERİ etiketiyle bulabilirsiniz.4192
- "Ecevit Mavisi"SANAT ve HAYAT içinde27 Mayıs 2020Halktan biri değildi, deyim yerindeyse bir "beyaz Türk". Ne var ki seçimi halk için halktan yanaydı ...ve ömrünce sahici kaldı. Baksanıza şiirlerine... Ülkesini Boğaziçi'nden sevmeye başlamadı o. ... bir asa vardı elinde bir solmuş kırallığın kadifeden harmanisi üzerinde bir hititliydi o bir selçukluydu bir ermeniydi bir kürttü bir türk ... zamanı onda yitirdim ben yitik zamanlara onda eriştim en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim. Bülent Ecevit, Pülümürün Yaşsız Kadını32
- Başımızın Püsküllü Belaları ; SözcüklerSANAT ve HAYAT içinde2 Ocak 2021Dil; kimi zaman kendimizi çoğu zaman derdimizi anlatmaya çalıştığımız ve en çok kullandığımız bir silah. Onu iyi ve doğru kullanırsak amacımıza ulaşırız, ama doğru kullanmazsak işte Anne Sexton’un dediği gibi yumurtaları kırmış oluruz. Her dilin olduğu gibi bizim dilimiz Türkçenin de kuralları var tabii ve sorsanız herkes Türkçeyi çok iyi bilir. Ama bir şeyi iyi bilmek demek onu kurallarına uygun ve iyi kullanmakla mümkündür. Hepimizin “başımızın püsküllü belası” diye nitelediği “de, da” bağlacı da galiba bu sınıfa giriyor. Sorsanız herkes teoride nasıl yazacağını bilir, ama iş pratiğe yani yazmaya gelince işler değişiverir. Şimdi beni ukalalıkla suçlamayacaksanız, bu konuda mürekkep yalamış biri olarak size biraz anlatmaya çalışayım şu talihsiz de, da’ların ahvalini. Efendim şimdi dilimizde iki çeşit “de, da” var. Birincisi ek olan “-de”, diğeri de bağımsız bir sözcük, yani bağlaç olan “de”. Ek olan -de, dikkat ederseniz başına kısa bir çizgi koyarak kullandığım -de, daima kendinden önceki sözcüğe eklenir, yani daima bitişil yazılır. Hani ilkokuldan beri ezbere bildiğimiz ismin beş halinden biri olan bu ek, sözcüğün bulunma halini anlatır. Evde ekmek kalmamış. Pandemide en etkili korunma maske takmaktır, gibi. Ve bu ek dilimizin kurallarından olan “büyük ünlü uyumu ve ünsüz benzeşmesi kurallarına uyum sağlayarak -de, -da, -te, -ta şekillerinde de kullanılır. Sokakta kedi ve köpeklerden başka kinse yok. Şimdi gelelim hepimizi zora sokan, asıl suçlu de’ye, yani bağlaç olana. Bu sözcüğün aslında tek başına bir anlamı yoktur, ancak kendinden önce gelen sözcüğe “dahi, bile” anlamları katar ve daima AYRI yazılır. Sadece dilimizdeki büyük ünlü uyumuna göre bazen de “da” şeklinde kullanılır. Ama hiçbir zaman “te, ta” olmaz, olamaz. Sanırım buraya kadar anlattıklarımı çoğunuz bilgi olarak zaten biliyorsunuz da yazmaya kalktığınızda belki kafanız karışık olduğundan belki çok da önemsemediğinizden yanlış yazıveriyorsunuz. Peki bunu ayırt etmenin basit bir yolu yok mu? Var elbet, hem de çok basit bir yolu var. Şöyle ki; kullandığınız cümleden “de, da”yı çıkardığınızda eğer anlam bozuluyorsa bu “de, da” ek olan “-de, -da” dır. Eğer anlam bozulmuyorsa bu “de, da” bağlaç olandır. Örneğin: “Pek çok şehrimizde olduğu gibi İstanbul’da da kuraklık tehlikesi var.” Şimdi cümlemizdeki ilk ve ikinci “de” yi çıkarttığımızda “Pek çok şehrimiz olduğu gibi İstanbul da kuraklık tehlikesi var.” gibi bozuk bir cümle çıkıyor ortaya, yani bunlar ek olduğu için kendinden önceki sözcüğe bitişik yazılmalıdır. “Bunca yılı bir güne nasıl sığdırdın, bana da söyle “ bu cümledeki “da” yı çıkarttığımızda cümlenin anlamının bozulmadığını, sadece biraz daraldığını görüyoruz. Öyleyse bu “da” bağlaçtır ve ayrı yazılmıştır. Siz de aklınıza gelen örnek cümleleri ya da sorularınızı yazarsanız sevinirim… Tabii bu işin daha Kİ’si var, Mİ’si var… anlat anlat bitmez... 5dk'da De ve Ki'nin Yazımı31
- maviOKUMALARSANAT ve HAYAT içinde9 Ocak 2021Dönemine göre, cesaret isteyen bir yapıt. İnsanın; güzel çirkin, iyi, kötü ne varsa ruhunda barındırdığı duygu durum ve iç hesaplaşmalar, hatta hatta objeler... Öyle bir betimlemelerle anlatılıyor ki, film izler gibi oluyorsunuz..31
- niçin felsefe?SANAT ve HAYAT içinde·5 Mart 2018FELSEFEYİ SEVMEYEN, okullarda sınırlayan; onu bir sapma, söz cambazlığı, zararlı düşüncelerin sızacağı pandora kutusu gibi gören kaç ülke vardır acaba? Niçin sevmezler Felsefeyi? Bilen var mı, mantıklı bir açıklama yapıldı mı hiç? NASILı değil, NİÇİNi merak eden, sorgulayan FELSEFEyle, dinlerin bir kan uyuşmazlığı olduğu bilinir. Başlangıçta bir felsefe olarak başlayan sonradan dine dönüşen Budizm'den sonra mı gelişti bu, kimbilir? Her ne ise ama Felsefe bizim genel olarak soğuk durduğumuz bir alandır. Oysa bu topraklar Felsefe'nin beşiği olmuş topraklar. Aristo bile gelip Felsefe okulunu ASSOS'da açmıştı. ANTİK ÇAĞDA Romalı, fethettiği yeni ülkelere , bozar diyerek yazarları ve avukatları sokmazdı ama felsefecileri el üstünde taşırdı. Derler ya hani, yolsuz olmaz, demokrasisiz olmaz ya da sanatsız olmaz diye; bu yerine göre önemli unsurlar aslında yaşamın bir alanıdır, ama FELSEFE hayatın kendisidir? Bugünkü yaşamı kolaylaştıran, vardığımız uygarlığı açıklayan, gündelik hayatımızda mutlu yaşamamızı sağlayan da felsefedir. Gökyüzünde uçan uçaklardan, aya giden insana ya da onulmaz hastalıklara bulduğumuz çarelere, yaşamımızı daha iyiye taşımak için oldurduğumuz rotaya, yani yaşam felsefelerimize kadar bütün gelişmelerin ve uygarlığın kaynağında felsefe vardır. Nasıl mı? HERŞEY DÜŞÜNMEKLE BAŞLAMAZ MI? Felsefe de bir düşünce bilimidir. Burdan hareketle biz düşünmeyi sevmiyoruz mu diyeceğiz? Oysa yüzyıllar önce Augistunus; “Düşünmek, ruhun varlığının ispatıdır,” demiş. Bugünü nasıl güzel yaşarızın yanında, insanlığın yarını da felsefenin her zaman derdi olmuş. DÜŞÜNÜRLER, insanlığa daha güzel bir dünya için önermeler yani UTOPYAları ve başımıza gelecekler için uyarılar içeren DİSTOPYALARı yazmış. O zaman bizim FELSEFEYLE zorumuz ne? MART ayı boyunca öteki yazıların yanında bunun üzerinde konuşmaya ne dersiniz? FELSEFEYLE ilgili yazı ve düşüncelerle bir DOSYA çalışması yapmayı düşündük? UTOPYA ve DİSTOPYAlar başta olmak üzere, filozoflar, felsefe üzerine her şey konumuz. Dileyen eski ya da yeni yazılarla İLETİŞİM sayfamızdan katılabilir. Ayrıca burada, FORUM bölümünde NİÇİN, NEDEN FELSEFE?.. başlığıyla NİÇİN SEVMİYORUZ, NEDEN SEVMELİYİZ... yani felsefe üzerine her şey.... konusunda bir tartışma oluşturduk, yorumlarınızı bekliyoruz. Düşünmek, öylece baharı beklemekten iyi değil mi? (Devamı için)2333
- KATILIMA AÇIK YAŞAR KEMAL DOSYASISANAT ve HAYAT içinde·21 Şubat 2018Yaşar Kemal: Türk yazar Kürt kökenli Türk romancı, senaryo ve öykü yazarı. On altı yaşındayken 1939'da ilk şiiri "Seyhan"ı Görüşler adlı Adana halkevleri dergisinde yayımladı. Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurova'dan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, 1943 yılında Adana Halkevi tarafından basıldı. Kayseri'de askerliğini yaparken ilk hikâyesi olan "Pis Hikâye"yi yirmi üç yaşındayken yazdı. 1948’de "Bebek" hikâyesinin ardından "Dükkancı"yı yazdı. 1940'larda Adana'da çıkan Çığ dergisi çevresinde Pertev Naili Boratav, Nurullah Ataç, Güzin Dino... gibi isimlerle tanıştı... Dünya çapında üne kavuşmasını sağlayacak İNCE MEMED adlı kitabını 1955'de yazdı. Günü yansıtan gerçekçi konulardan daha çok efsane ve söylencelerden köklerini alan, haksızlığa karşı savaşan güçlü insan mitoslarına dayalı yapıtları büyük ilgi gördü. Epik anlatımın bizdeki en güçlü ve başarılı yazarlarından biri oldu. Türkçeyi görsel tablolar yaratmak, şiirsel betimlemeler yapmak için ustaca kullandı. Doğum tarihi ve yeri:6 Ekim 1923, Hemite, Osmaniye, Türkiye Ölüm tarihi ve yeri:28 Şubat 2015 (91 yaşında), İstanbul, Türkiye Evlilikleri:Ayşe Semiha Baban (2002 y.-), Thilda Kemal (1952-2001 yy.) Ebeveynleri:Sadık Efendi, Nigâr Hanım Çocuğu:Raşit Gökçeli (Devamı için)2259
- Cengiz AytmatovSANAT ve HAYAT içinde8 Haziran 2020Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) - Türkan Şoray & Kadir İnanır & Ahmet Mekin (HD)22
- Başımızın Püsküllü Belaları ; SözcüklerSANAT ve HAYAT içinde2 Ocak 2021Yazımın uzun ve ders niteliğinde sıkıcı bir metin olduğunun farkındayım, o nedenle de o küçük videoyu ekledim. Yine de ilgilenen ve meraklılar için bir yol gösterici olacağına inanıyorum...21
- Başımızın Püsküllü Belaları ; SözcüklerSANAT ve HAYAT içinde2 Ocak 2021-de, da nın kullanımıyla ilgili örnekleri MaviAda okur yazar grubunda örneklerle tartışma konusu açarak bilmeyenlere öğretebiliriz. Bizim yaptığımız hatalar varsa ayna tutmuş oluruz böylece21
- maviOKUMALARSANAT ve HAYAT içinde9 Ocak 2021''Düşes, “Ya sanata ne diyorsun?” diye sordu. “Bir illettir.” “Aşk?” “Yanılsama.” “Din?” “İnancın yerini tutan günün modası.” “Sen kuşkucusun.” “Hiç de değil. Kuşkuculuk imanın başlangıcıdır.” “Ya nesin sen öyleyse?” “Tanımlamak kısıtlamaktır.” “Bir ipucu ver bana.” “İp dediğin kopar. Labirentte kaybolabilirsin.”etkileyici cümleleri yazmadan geçemedim. Bu eser kesinlikle okunmalı, okutturulmalı. Ama tarafsız bir gözle.21
- Bilim ve İdeolojiSANAT ve HAYAT içinde29 Ocak 2021Bu ayrım alengirli; ideoloji insan için vazgeçilmez bir gereksinme midir, sorusunu açacaktır? İnsanı sadece madde olarak görür ve bunu hayata geçirebilirseniz her şeyden önce aitlik istencini doyuran ideolojilere gerek duymayabilirsiniz. Şu günlerde küresel aşı gündeminde görülüyor ki sadece bilim, cenneti vaat etmiyor; Yanıtını bulana ödül vermeli...21
- maviOKUMALARSANAT ve HAYAT içinde6 Ocak 2021Lord Henry: "Oysa şimdilerde insanlar özbenliklerinden korkuyorlar. Görevlerin en yücesini, yani kişinin kendi özbenliğine olan görevini unutmuşlar. Hayırseverliklerine diyecek yok. Açları doyuruyor, dilencileri giydiriyorlar. Gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. Soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış. Belki de hiçbir zaman yoktu. Toplum korkusu –ki ahlakın temelidir–, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar. Öte yandan, gene de ben şuna inanıyorum ki bir tek adam çıkıp hayatını eksiksiz ve tam olarak yaşasa, her duyguya bir form verse, her düşünceyi dışa vursa, her düşü gerçekleştirse... Bence dünyamız öyle taptaze bir sevinçle silkinir ki, insanoğlu ortaçağdan kalma tüm marazlarını unutarak gene Helenistik ideale döner... Belki Helenistik idealden de daha soylu, daha şahane bir şeye. Ne var ki en yiğidimiz bile kendi kendinden korkuyor..." (Dorian Gray'in Portresi) Bu cümleler çok ilginç geldi bana, İnsanoğlu zaman ne kadar geçerse geçsin, değişmiyor demek ki...21
- "Ecevit Mavisi"SANAT ve HAYAT içinde25 Kasım 2020Yaşadıklarımızı görünce Ecevit bu ülke için fazla gelen bir siyasetçiydi gerçekten.21
bottom of page